“Bir Müslüman olarak fikir alanında çalışmak insanı birçok şeyden hatta spor yapmaktan alıkoyuyor ve benim gibi Nil Nehri’nin hemen kıyısından bulunan biri nehrin güzelliklerinden faydalanamıyor.
İslam ümmeti çok zorlu bir süreçten geçiyor. Müslümanlar olarak İslami düşünceyi ele alacak ve onu süzgeçten geçirebilecek ‘fikir tugaylarına’ ihtiyacımız var. Ben bu alanda olduğum ve bu hususta az da olsa başarılı olduğum için çok mutlu ve gururluyum. Bugün eğer İslam dünyasında 50, 60,100 vb. fikir tugayı olsaydı tarihin yönü değişecekti.”
İşte bu sözlerin sahibi Muhammed İmare, 8 Eylül 1931 yılında Mısır’ın Kefer Şeyh ilçesine bağlı Killin köyünde doğdu. Altı yaşına bastığında babasının kendisine özel bir hoca tahsis etmesiyle Kur’an ezberine başladı. Kendisinin İslami ilimlerle tanışması da o şekilde başlamış oldu. Köydeki eğitim süreci onun fikri ve ilmi temelini oluşturan bir süreç oldu.
Kendisinin, okuma aşkının ilk kıvılcımlarına ilkokul ikinci sınıfta Arapça dersine giren Şeyh Kamil El-Fakih hocası sebep olur. Şeyh Kamil kendisi el-Ezher Üniversitesinde Arap Dili ve Edebiyatını okumuş ve normal şartlarda üniversitede ders vermesi gerekirken, kendisinin siyasi söylem ve kişiliğinden ötürü devlet onu bir köye atamıştı. Şeyh ilmi kişiliğiyle beraber kültürlü ve o günün birçok şeyhinde bulunmayan bir ufka ve bakış açısına sahipti.
Muhammed İmare’nin okul kitapları dışında okumuş olduğu ilk kitap “Nezeriyat” (Teoriler) kitabı olmuş ve o, bu kitapta özgür okumanın önemini keşfetmiştir. Bu kitaptan sonra ele aldığı ilk yazı türü şiir olmuş ve bu şiiri de çok sevmiş olduğu Şeyh Kâmil hocasına mezuniyet töreninde armağan etmiştir.
Muhammed İmare, 1945 yılında Ezher’e bağlı okulda okumak için Dasuk şehrine gitti ve 1949 yılında ilkokul diplomasını aldı. Daha sonra Tanta şehrinde lise diplomasını alıp Kahire Üniversitesi Daru’l Ulum Fakültesine kaydolur.
Muhammed İmare üniversiteden mezun olduğu sene, köyünde 4 bin kitaplığı bulunan Şeyh Abdutevvab Şennavi vefat eder ve bu kitapları kendisi taksitle alır. Bu sayede birçok kitap ve dergiyi ele alma fırsatı doğar.
İmare, o kütüphane hakkında şöyle der: “Ben o kütüphanenin eseriyim. Fıkıh, Usul, Şiir, Edebiyat, Tasavvuf ve diğer tüm ideoloji ve akımları bu kütüphanede okudum ve düşüncem bu kitaplarla gelişti ve birikim sahibi oldum.”
1957 yılında Milliyetçilerin kongresinde liderlik yaptığından ötürü üniversiteden uzaklaştırılır. 1959 yılında 4.sınıf öğrencisiyken siyasi sorunların yaşandığı ve sol ideolojilerin olduğu dönemde gözaltına alınır. Cezaevinden çıktıktan sonra 1965 yılında lisans diplomasını aldı. 1970 yılında İslam felsefesin de “Mutezilede İnsan Özgürlüğü Sorunu” teziyle Yüksek Lisans eğitimini, ardından 1975 yılında “Mutezilenin İmamet Teorisi ve Hikmetler Felsefesi” teziyle doktora eğitimini tamamladı.
1948’deki Arap ve İsrail savaşından sonra, Arap ülkelerinin hezimetinden sonra hükümet tümüyle sarsıldı ve 1952 yılında yapılan darbeyle eski rejimin tüm kalıntıları ortadan kaldırılmak istendi. Darbeden bir yıl sonra tüm siyasi partiler ilga edildi. Bundan sonra ise İmare sesini duyurabileceği tek yer olan Solculara katıldı.
Muhammed İmare o süreci şöyle değerlendiriyor: “O yıllarda iki önemli olay oldu. İlki İngiltere’yle yapılan anlaşma, ikincisi de Filistin topraklarının paylaşılması hususuydu. Ben her iki olayda da gösterilere katıldım ve o dönem hiçbir siyasi fikrim ve yönelimim yoktu. Ben o dönemde Filistin’e dair hutbeler veriyordum ve ben ilk makalemi ‘Cihad’ başlığıyla Filistin davası üzerine yazdım.”
1953 yılında partilerin kapatılmasıyla birlikte devletin politikalarına karşı durabilecek ve sesimizi yükseltebileceğimiz sadece solcu kesim kalmıştı. O dönemde solcular devletin askeriyle yönetmesine ve toplumsal adaletsizliğe karşıydı ve o dönem iyi rol oynadılar. İmare o dönem solculara neden katıldığını ise şöyle açıklıyordu: “Ben onlara toplumsal adalet ve devrimci ruhlarından ötürü katıldım. Hayatımda benim için önemli olan iki şey vardır: özgürlük ve toplumsal adalet.”
İmare, solcuların bir kongresine liderlik yaptığından ötürü bir yıl üniversitenden uzaklaştırılır. Daha sonra tutuklanıp 6 yıla yakın cezaevinde kalır. Bu da İmare’nin üniversiteyi 7 yıl geç bitirmesine neden olur. Cezaevi süreci işkence ve zorluklarla geçse de onun derin bir okuma yapmasına sebep olur ve o sürede dört kitap yazar.
Muhammed İmare, Taha Hüseyin’in sadeliğinden, Muhammed Ğazali’nin ruhaniyetinden ve Muhammed Abduh’un ıslahçı yönünden etkilenmiştir.
İmare, cezaevi sürecinde ki derin okumalarından sonra toplumsal adaletin asıl çözümünün İslam’da olduğunu kavramıştır. Cezaevinden çıktıktan sonra lisansını bitirerek tamamıyla fikri alana yönelir ve daha sonra devletin kendisini atamış oluğu kurumun bilinçli olarak onun ufkuna ve fikrine engel olmak için olduğunu anlar ve oradan ayrılıp fikri alana yönelir. Özellikle o dönemde batılıların İslam’ın esaslarına ve düşüncelerine karşı yürütmüş olduğu kara propaganda onu İslam’ı tüm batılı düşüncelere karşı korumakla sorumlu görmesine sebep olmuştur.
Soldan geldikten sonra İslami kesimin bayraktarlığını yapmıştır. İslam adına birçok fikri akıma karşı çıkmış, kalem sallamıştır. Mutezile ve Devrim kitabında Mutezile meselesini iyi değerlendirmiştir. Son sıralarda Emevilik- Selefilik sarmalında İslam’da devletçi anlayışı yermiş ve Mutezile anlayışını bu hususta ayaklarının daha fazla yere bastığını yazmıştır. Es- Selefiye kitabında: “ İbn Teymiye ve İbn’ul Kayyumun İslam’da devletçi düşünceye kaydıklarını ve adalet meselesini izafileştirdiklerini ifade etmiştir. Bugün de Camiyye ve Medhaliye Selifiliği veya akımları meseleyi vülgarize ederek İslamcıların dışında her türlü iktidara bel bağlamışlar ve yama olmuşlardır. Hafter bunlardan ne ilki ne de sonuncusudur. İslam’ı, Allah ve Resulü’nü çıkararak ulu’l emirci bir çizgiye dökmüşler ve kalıba sokmuşlardır.” [1]
Muhammed İmare düşünce ve fikirlerinin değişmesi hususunda şöyle der: “Bence kendi düşünce, fikir ve yazdıklarını gözden geçirmeyen cansız varlıklardır. İnsan yaşadıkça, canlılık alametleri kendisinde var oldukça yenilenir. Ben her zaman tehlike ve tehditlerle karşı karşıyayım, çünkü her gün İslam’a farklı şekillerde savaş açılıyor ve bu savaş çok çetin bir şekilde yürütülüyor. Ondan ötürü ben kütüphanemi mihrap edindim.”
Daha sonra kıt imkânlarla hayatını sürdüren İmare, tüm gelirini kitap fuarını saklıyor ve fuar açıldığında tüm parasını kitap alamaya harcar. Kütüphanesini kendine mihrap edinmiş ve günün 18 saatini de orda geçiriyordu.
Muhammed İmare, kendisinin bu kadar okumasının ve mihrabına çekilmesini şöyle açıklıyor: “Bence okumak, yazmak ve genel olarak fikri çalışmalar bir mesaj ve bir çeşit ibadettir. Tasavvuf ehli nasıl helal sarhoşluk yaşıyorsa benim içinde okumak ve yazmak helal yolla sarhoş olmaktır. Çünkü ben kendimi onların içinde kaybediyorum.”
Yusuf el-Karadavi, İmare hakkında şöyle der: “Muhammed İmare bir filozofun zihnine, bir sûfinin gönlüne, bir fâkihin ölçüsüne, bir davetçinin hamasetine, bir edebiyatçının inceliğine, bir savaşçının azametine sahipti. Ne fildişi kulesinde yaşadı, ne de inzivaya çekildi. Bilakis, İslam düşüncesinin sınır boylarında nöbet bekleyen, her daim uyanık bulunan bir bekçi gibi hep mücadelenin kalbinde oldu.”
Muhammed İmare, tüm bilgi ve birikimine rağmen hiçbir zaman kendini beslenmiş olduğu kaynaklardan uzak görmedi ve tüm birikim ve zekâsına rağmen kendini şöyle tarif ediyordu: “Ben Resûlullah (sav)’a aşığım. O’nun sünnet ve sîretine adanmışım. Sıfat ve şemailine bağlanmışım. Ahlakına meftunum. O’nun azamet kapısında durmuşum. Din ve dünya ile ilgili gerçekleştirdiği değişimle büyülenmişim. Ben ve daveti hususunda hamaset sahibiyim, uğruna savaşırım!”
Muhammed İmare 7 Mart 2020 yılında 89 yaşında geriye iki yüze aşkın kitap bırakarak dar-ı bekaya göçtü.
Söz&Kalem Dergisi | Ahmet KARADUMAN
[1] Mustafa Özcan, Soldan Gelen İslamcılar Makalesi