Kimi insanlar, doğarken beraberlerinde insani haklarını taşıyamıyor bu dünyaya. Bu dünya, yaşama hakkının ten rengiyle, özgürlük hakkının ırk ile, düşünme hakkının otoritelerce belirlendiği bir dünya. Adalet denildiği zaman, ezilmenin miras olarak kaldığı ve taksimat masasına oturtulmayan gruplar akla gelir. Dilleri ve kültürel hakları yasaklanan, köleleştirilen, hizmet için yaratıldığına inanılan ve son olarak var olmaması gereken grupların olduğu bir dünya.
Buradaki mekanizma, bir ‘tanımlayan’ ve ‘tanımlanan’ grubun olduğu bir mekanizmadır. Muktedir, köleyi ve düşük olanı belirler, tanımlar ve bu tanımlar ile ezer. Ezilen ve sömürgeleştirilen kendini tanımlayamaz çünkü kendini tanımlama, hürlerin işidir. Ezilenlerin özellikleri vardır ve bunlar belirlendikten sonra o insan ezilir. Doğal olarak kendini tanımlama teşebbüsü hürriyet alanına geçiş ve sömürüden kurtuluş adımıdır.
Buradan hareketle gündemimizde hep olacak olan bu mekanizmanın ifşa edildiği bazı olaylara bakmak lazım. Gerçek bir hikayeden esinlenen “Just Mercy” filmi mesela. Bu film, genç bir avukatın, çürümüş hukuk sistemi içerisinde adalet mücadelesini konu alıyor. Herkesin eşit adalet alması için uğraşan genç avukat, mezun olduktan sonra para kazandıran davalarda yer alabilecekken haksız yere mahkum edilmiş siyahi bir adamın peşinden gider ve ölüme mahkum edilen bu adamın suçsuzluğunu kanıtlamaya çalışır. Bu mahkum, 18 yaşındaki genç bir kızın ölümünden sorumlu tutulur. Ancak onun sorumlu tutulması için hiçbir kanıt yoktur. Genç avukat, masum mahkumun suçsuzluğunu kanıtlamaya çalışırken, ilerleyen zamanlarda adalet uğruna mücadelesi aslında ırkçılığa karşı bir savaşa dönüşür.
Burada derinin rengine iliştirilmiş bir suçlu olma hali vardır. Suç eylemde değildir, suç derinin rengidir. Bir siyah doğduğunda suçlu doğar, siyahi adama yakıştırılan tek kıyafet bir mahkum kıyafetidir. Siyah da artık sadece bu elbiseyi kendisine yakıştırır. Etrafını anlayacak yaşa geldiğinde ona biçilen rolün belirlendiğini görünce hür değilse o da kendisine o kıyafeti yakıştırır.
Ayrımcılık sistemleşir ve artık değer tayin eden sadece kabilesel bağlılıklardır; beyaz kabilesi ve siyah kabilesi. Burası taşradır ve burada geçer akçe, derinin rengidir, kan bağıdır, kabiledir. O halde her yer, ırkçılığın olduğu her yer, siyahın suçlu doğduğu her yer taşradır. Bir siyah, siyah olarak doğmanın suç olduğunu anladığında taşrada hürriyetin olmadığını da anlar. Çünkü taşra, güç ilişkilerinin yeridir.
Malcolm X, siyahilere derinizin renginden, burnunuzun şeklinden, saçınızın özelliğinden utanmanızı size kim öğretti diye sorduğunda vurgulamak istediği şey onların asıl zinadan; hırsızlıktan, uyuşturucu müptelalığından utanmaları gerektiğidir. Hür olun ve eylemlerinizin karşılığını göğüsleyin. Onlara siyah olmanın suçlu olmak olmadığını, bu suçların siyahın kaderi olmadığını haykırmıştır.
Beyazdan nefret etmesinin bir değer sebebi siyahtan utanmayı ve nefret etmeyi siyaha öğretmesidir. Bu yüzden ilk önce siyaha kim olduğunu öğretmeye kalkışmıştır. Bu kısım mücadelenin en zor olanıdır.
Gidin ve hürler olarak hakkınız olanı alın. Malcolm X, modern dönemde siyahın kendini tanımlama alanına geçme teşebbüslerindendir. İktidar alanına oynamış kendini tanımlamakla kalmamış beyazı da tanımlamaya kalkmıştır. İlk dönemlerinde beyaz olmayı utanç ile iliştirmiştir. Onun için utanılması gereken beyazlıktır ve ‘beyazlığın’ icat edildiği zeminde doğru olanı yapmıştır, çünkü beyazlığı icat eden aristokrat köle taciridir. Beyazlık sömürü ve savaştır, yani utanç.
Fakat beyazlığın yok edildiği zemine, hacca, gittiğinde beyazlığı ten rengi ile ilişkilendirmeyi bırakmış, iktidar alanının bir eseri, muktedirin tavır ve tutumu olarak anlamıştır. Diyor muttaki bir Müslümanın ben beyazım demesi ondan bağımsız olarak onda olan bir şeyi tanımlarken kullandığı bir sıfattır. Bu beyazlıkta doğuştan kazanılmış haklar yoktur. Amerikaya geldiğinizde birisi ben beyazım diyorsa başka bir şey diyordur. Sesinde farklı bir ton vardır. Ben patronum demek istiyordur.
Bu iktidar ilişkisini açığa çıkarmakla Malcolm X, siyaha özgüvenini ve hakkını geri kazandırmayı amaçlamaktadır. Tanımlayıcının iktidarını tehdit ederek adaleti sağlamaya yönelik bir adım atar. Adalet, hürler arasında olur. Kölenin olduğu yerde adaletten bahsedilmez, efendinin merhametinden bahsedilir. Kendisini tanıyan ve tanımlayan hürdür ve Malcom X hür bir insandır.
Beyaz olmak ayrıcalıklı olmaktır, pastadan büyük payı almaktır. Hak sahibi olanı belirlemek ve iktidarı taşımaktır. Vermez, hep alır. Utanmaz, utandırır. Beyaz ayrıcalıklı doğar fakat sonradan eylemleriyle utanca dönüşür. Siyah suçlu doğar fakat sonra eylemleri ile hür olabilir. Beyazlık ve siyahlık hiçbir zaman sadece ten rengi ile alakalı olmamıştır.
Her nerede olursa olsun eğer birileri bir renge veya bir ırka doğuştan kusur atfetmiş ise bu iktidar mekanizmasına dayanarak bunu yapmaktadır. Bizim toplumumuzda da şu an işler olan bu mekanizmaları açığa çıkarmadan adaletten bahsetmek mümkün değildir. Bir tek Allah bizi tanımlayabilir ve Allah, bizi derilerimizin rengi ve konuştuğumuz diller ile değil amellerimiz üzerinden tanımlamıştır. Bir insanı yaradılışta kendine eş görmeyen bir insan tarihten beri var olan iktidar alanının hangi kısmına acaba düşmektedir. Habil Kabil’e karşı. Hüseyin yezid’e karşı. Ademin varisi Hüseyin. Ey Malcolm’un kardeşi sen kimin varisisin?
Filmin adı: Just Mercy
Yönetmen: Destin Daniel Cretton
Yapım: ABD/ 2019
Tür: Biyografik-Drama
Süre: 137 dk
Söz&Kalem - Feyzullah Çiftçi