Söz&Kalem Dergisi - Yusuf Talha Toprak
Ey Endülüs
İlk sen çıktın elimizden, bir çocuğun elinden alınan mahzun şeker gibi...
Sokaklarında zalim Frenk kılıçları, antika duvarlarına yansıyan masum çığlıkları...
Kaynar sularda kaynatılan bebekler, ortadan ikiye bölünen anneler, kemikleri eritilen mücahitler
İlmin ile beraber kana karışıyor ey Endülüs!
El-Hamra, El-Kurtuba, El-Katalonya diye haykırdı İber Yarımadası
İman ile sarsılan Endülüs, küfrün zalim pençesinde söndü
Bir yara kaldın, derin bir ölümsün Endülüs
Ey Bağdat
Nerede alimlerin? Nerede halifelerin? Nerede ihtişamın ?
Bir sönük duruyorsun Bağdat, kalbi yerinden sökülmüş ölü bir beden gibi...
Yıllar öncesinden gelen , Moğollara benziyor bu amerikanlar
Sanki bayrak diye tuttukları cehhenemden bir parçaymış gibi...
Yaşıyorsun Bağdat, ama kalbin atmıyor
Nefes alıyorsun Bağdat ama ciğerlerin paramparça
Sevdasın Bağdat! Yeniden atması gereken bir kalbin kan pompalaması gibi bir sevdasın...
Ey Çeçenistan!
Ölüm sana hakmış...
Yaşarmış sonsuza kadar Sovyetler!
Sorsana o barbar sarılara
Var mı dillerinde kelime-i tevhid
Var mı yüreklerinde iman
O vakit zaferde senin, Yolda senin
Ölümlerin ve dirilişlerin şereflisi de senin
Bekle hürlüğünü Hak olan davanın süt beyazı gibi...
EY MISIR
Ey Mursi'nin selamet yurdu, Hasan El Bena’nın yükseliş yeri, Selahattin Eyyubi'nin Sultan ülkesi, Yusuf peygamberin kokusunu taşıyan mısır!
Firavunlar yeniden canlanmış sanki topraklarında
Bir takım sahte tanrılar türemiş Denizi yaracak Musa'ları bekler gibi...
Züleyhaların türediği yerde Yusuflar belirmez olmuş
Putların selam durduğu yerde müminler çıkmaz olmuş
Çaresin Mısır beklersin, kanlı gözlerini Kızıldeniz'e akıtırcasına beklersin..
Ey Arakan!
Müslüman kanına bulanmış, gözü dönmüş köpeklerin üniforması.
Şehadet şerbetini içenlerin kemiklerinden dağlar taht olmuş medenilere (!)
Ey Arakan! Feleğin kurşununu kaç kez yedin?
Kaç kez çatırdadı şehadet için kemiklerin?
Kaç beden çürüdü iffetli mezarlarında Ey Arakan?
Anlat, anlat!
Belki secdelerinin altına kadın siluetleri bürünmüş
Adamlar,
Utanır, imanından....
Ey Türkistan
Ayda dağlarının eteklerindeki kanlı minare
Göz bebeklerinin çukurlarına taşmış zalim,
Ruhların kıyama durduğu belde
Selam olsun sana Mekke'den ve Medine'den
Selam olsun sana Hayber Gazvesinden
Selam olsun sana Ey Orta Asya'nın Kudüs’ü
Mahşerin rüzgarında serinleyen,
Çekik gözlü mücahitlerin
Kevser’in yanı başında nimetlenen
Yiğit annelerin!
Duruşun, ümmetin namusuna kefaret!
Kefaretinin bedeli, soykırım mıdır Türkistan?
Ey Aziz İstanbul
resulün müjdeler verdiği İslam beldesi
Fatih'in emaneti, bedenine 30 kurşun yemiş şehitlerin şehri
Beykoz'da kanlar içerisinde yere serilmiş mübarek bedenlerin kefeni
Nedir bu halin? nedir bu cahiliye kokan sokakların? Nedir bu meydanlarına dikilmiş put heykelleri?
Sen bu musun azizim? bu mudur Ayasofya'nın sahibine yakışan...
Hani peygamberin müjdelediği insanlar
Özlem duyar gibisin Fatihlere...
Sanki yeni fethedilmeye ihtiyaç duyarsın
Yazıklar olsun peygamberin müjdeli şehri azize sahip çıkmayan ümmete
Yazıklar olsun ceddinin adımlarını unutmuş İstanbul Ehline ..
Ey Kudüs
Ey ümmetin sevgilisi,
Ey ümmetin kanayan yarası
Ey ümmetin hayallerini süsleyen nazlı Kudüs...
Yetimsin biliriz, boynun bükük biliriz
Mübarek kubbenin üzerinde üzeri lanetli bir kavmin sancağı dalgalanir biliriz...
Ama sadece biliriz.... sadece bilir ve izleriz Ey Kudüs!
Senin davan uğrunda ölen insanlarda biliriz onlarda sadece izleriz...
Çünkü bizim anelelerimiz
Ne Selahattin, Ne Ebu Ubeyde, ne şeyh Ahmet Yasin doğurmaz oldular
Çünkü bizim babalarimiz ne Halid, Ne Abdülhamid, ne izettin el kassam olmaz oldular
Çünkü bizim gençlerimiz Ne Musab Bin Umeyr, Hz.Ali nede Yasin Börü oldular..
Affet bizleri Ey Kudüs Bizler ne sana layık bir ümmet olduk nede senin yolunda bir adım attık!
Uyandığımız günü bekle Kudüs özgürlüğün ve hürlüğün geleceği aydınlık günleri bekle....