Söz&Kalem - Furkan Aslan
‘’Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer iman etmiş iseniz (galip gelecek olan) en üstün sizsiniz’’ (Al-i İmran, 139)
‘’..Böylece Biz, Allah'ın, imana erenleri seçip ayırması ve aranızdan hakikate (hayatları ile) şahitlik yapan/örnek olan kimseleri seçmesi için bu günleri (bazen galibiyet ve bazen mağlubiyet şeklinde) insanlar arasında döndürüp duruyoruz…’’ (Al-i İmran, 140)
Kavramlar, bir olayı anlatmanın yapı taşlarıdır. Nitekim bir meseleye en temel anlamıyla mana kazandıran husus, mevcut hadisenin anahtar kavramını tahkik etmektir. Hele ki çağımız gibi algısal telkinlerin gerek basın-yayın, gerekse de kültür-sanat alanında sıklıkla yapıldığı bir zaman diliminde, kavramları incelemek ehemmiyet arz etmektedir.
Günümüzde, başarı/kazanım/zafer/kazanç/utku/yengi gibi genel anlamda galibiyeti çağrıştıran olgular, genellikle ‘’maddi güç’’ dengeleri üzerinden değerlendirilmektedir. Bu anlayış, yaşanan olayları sırf zahiri olarak gören insanlar için geçerlidir. Üstad Bediüzzaman’ın ifadesiyle, bu anlayış sahiplerinin ‘’akılları gözlerindedir; Göz ise maneviyatta kördür.’’ Yani bir başına salt müşahede ile olayların künhüne vakıf olmaktan acizdir. Çünkü eğer sadece gözümüzle gördüklerimize ve zahiri duygularımıza inanırsak, bir çok şeyi inkar etmeliyiz. Ki bu da materyalizm olmaktadır. Aklı, kalbi, ruhu ve vicdanı benimseyen her birey, bu anlayışın ne kadar edna olduğunu bilir.
Allah’ı tanıyan, O’nu (c.c) bilen, O’na (c.c) teslim olan ve O’nun (c.c) takdiratına rıza makamında boyun eğen bir kimse bilir ki, asıl galibiyet, Rabbimizin belirlediği ilke ve prensiplere göre yaşamaktır. Tüm dünyevi şartlar ve koşullar aksini gösterse bile aslolan, İlahi olana tabi olmaktır. İlahi ve Nebevi metod, pozitivist ve sırf niceliğe takılan dünya görüşünden tamamen münezzehtir. Bu aziz mektebin değer yargısı, matematiksel hesaplara veya sayısal istatistiklere göre biçilmemektedir. Burada mutlak gaye, Rabbimizin dünyasında O’nun (c.c) emir ve nehiylerine göre hareket etmek; asıl hedef, sonucu her ne olursa olsun, verilecek bedelin dünyevi zararı gözetilmeksizin, Rabbimizin bizler için uygun gördüğü dairede yaşamaktır.
Kur’an’ı Kerim’deki bir çok kıssa ve olgu, bu hakikate gayet beliğ bir şekilde işaret etmektedir. Ashab-ı Kehf kısassı başta olmak üzere, birçok Peygamber ve salih insanın kıssalarında asıl vurgulanan nokta, haktan yana olmaktır. İlahi öğretide sayıca fazla olup kuvvetçe daha güçlü olmak, hiçbir zaman hakikatin ölçüsü olarak kabul edilmemiştir. Örneğin, Hz. İbrahim putları kırdığı zaman kavminin içinde yapayalnız bir muvahhitti. Hz. Musa, Firavun’a meydan okuduğunda iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar taraftarı vardı. Hz. İsa, yalnızca 12 havarisi ile koca Roma İmparatorluğuna başkaldırdı. Yasin Suresinde ismi zikredilmeden kıssası anlatılan ve rivayetlere göre zayıf bir kimse olan Habib-i Neccar adındaki salih bir kul, yalnız başına tüm şehir halkını uyarıp Hz. İsa’nın elçilerine uymalarını tavsiye etmekte ve bu uğurda şehid olmaktadır. Hz. Resulullah, Kur’an’ın ifadesiyle Mekke gibi ‘’halkı zalim olan bir beldede’’, bir grup Muvahhid ile tüm müşriklere karşı direndi. Bunca müstesna örnek bize anlatıyor ki, Rabbani öğretinin pratiğinde galibiyet, yalnızca Allah’a verilen sözdeki net bir duruştur.
Bu asil, vakur ve aziz öğretiden tam dersini almış olan Gazze, tarihi tekrardan tekerrür ettirdi. Bir ucundan diğer ucuna 40 km olan Gazze Şeridi, 2 yılı aşkın bir süredir siyonist rejim ve büyük şeytan ABD başta olmak üzere tüm dünya müstekbirlerine karşı direnmektedir. Açlık, ambargo, hastalık, yıkım, soykırım gibi envaı çeşit zulme maruz kalan Gazze, bizlere mücahit bir şehidin tefekkür edilesi şu vecizesini tekrardan hatırlamaktadır:
‘’İslam’da galibiyet, Allah’a verilen sözdeki net bir duruştur.’’
Son olarak galibiyetin ölçüsü ile ilgili İslam tarihi sayfalarına altın divitler ile yazılan şu hadise ile yazımızı noktalayalım:
Hatırlanacağı üzere Uhud Savaşı, İslam ordularının –zahiri anlamda- ciddi kayıplar verdiği bir muhabereydi. Ebu Süfyan, savaşın sonlarına doğru Uhud Dağına çekilmeye başlayan Müslümanlara şöyle seslenir:
"Savaşta üstünlük sırayladır. Bugün biz Bedir’in öcünü aldık, galibiyet bizdedir. İşte şimdi hesaplaşıp eşit olduk’’ diye gururlandı. Bunun üzerine Hazreti Ömer, "Biz asla sizinle eşit olmayız. Nitekim bizden ölenler, diridirler, (galip gelip) Cennete gittiler; sizinkiler ise (mağlup olup) Cehenneme yuvarlandı. Bizim şehitlerimiz misk, sizin ölüleriniz leş kokuyor " diye cevâp verir.