Söz&Kalem Dergisi - Selman Akman
Tenkit etmek istersen bil ki insan bir aynadır,
Aynaya dön de bir bak nefsin hep karşındadır…
Eleştiri, çoğu insan tarafından sadece karşıdaki insanın, işin, davranışın vb. yanlış veya kusurlu yönlerini belirtmek veya kınamak olarak algılanır. Bu düşünce, birçok toplum tarafından böyle algılanarak kullanılmaktadır. Eleştiriyi sadece kendi dışındaki herkese ve her şeye karşı olumsuz muhalefet olarak algılayan insanlar, ne kendilerini geliştirebilir ne de topluma bir fayda sağlayabilirler. Oysaki kendini eleştirebilmek, kendini inşa edebilmenin ilk ve en önemli adımıdır. İşte bu yüzden İslam irfan geleneğinde insanın kendi nefsi, eleştirinin asıl hedefidir.
İnsanın, kendi nefsini eleştirirken içine düştüğü hata ise şudur ki: sadece nefsini suçlar, haksız çıkarır veya kötüler. Hâlbuki kendini tenkit etmek veya kınamak, kişiyi başarıya ulaştıramaz. Kendini eleştirmenin amacı, kişinin duygu, düşünce ve davranışlarını objektif bir biçimde incelemek ve değerlendirmektir. Böylelikle insan bu eleştiri üslubuyla kendi nefsini tanımış olur, nefsini nasıl ihya ve inşa edeceğini daha iyi öğrenir.
Eleştirinin bir diğer karşılığı da aslında muhasebedir. İslam dini bu bağlamda bireyin kendini muhasebeye çekmesini yani nefsini eleştirmesini öğütler. Peygamberimizin şu hadisi bu konuya en güzel örnektir: “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin.’’(Tirmizî) Bu hadiste de bahsedildiği üzere kişinin kendini hesaba çekmesi, kendi hata ve kusurlarını görmesini sağlar. Bu sayede ahirette hesaba çekildiğinde, önceden kendini hesaba çekip düzene soktuğu için kurtuluşa erer.
Kişinin kendini hesaba çekmesi yani eleştirmesi sadece hata ve kusurlarını görmesini değil, kendinin doğru ve güzel yönlerini görmesini sağlayarak nefsini yani kendisini daha iyi tanımasına da olanak sağlar. Nefsi hesaba çekmenin, eleştirmenin en iyi yolu da nefsi terbiye etmektir. Kur'an-ı Kerim'de nefsi terbiye etmenin yolu ise şu şekilde öğütlenir: “Nefsini maddi ve manevi kirlerden arındıran kurtuluşa ermiştir.” (Şems suresi 9. Ayet) İslam irfan geleneği, başkalarını eleştirmek ve yargılamaktan öte, bireyin eleştiri aracını kullanarak nefsini hesaba çekmesini esas alır. Böylelikle birey, kendi nefsini tanımış olur ve hakikate ulaşma yolculuğunu daha avantajlı bir şekilde müşahede etmiş olur. Tam bu noktada, öz eleştiri vasfı ile karşılaşmaktayız.
Öz eleştiri, ahlaki erdemlere ve manevi olgunluğa ulaşmanın ve de Allah'a yakınlaşmanın en temel unsurlarındandır. İnsanın kendini tanıması ve kendini eleştirmesi hususunda Rabbimiz Maide suresi 105. ayette şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Siz önce kendinize bakın...” İslam irfanında, Müslüman'ın yapması gereken şey başkalarını eleştirmesi değil, kendi nefsine yönelmesi ve kendini eleştirmesidir. İslam filozofları ve ariflerine göre, öz eleştiriyle nefsin terbiye edilmesi; insanın ruhunun olgunlaşması, karakterinin güçlenmesi ve imanının sağlamlaşması hedeflenmektedir. Bu bağlamda İmam Gazali eleştiride asıl gayenin, Müslüman'ın hatalarının farkına varması ve bunları düzelterek kendi ruhunu ve nefsini arındırmaya çalışması olduğunu söyler. Mevlana ise bu konuyla ilgili şöyle der: ‘’Başkalarını eleştirmek kolaydır; asıl iş, insanın kendi içini temizlemesidir.’’
Hedef tahtasında biz olmadığımız sürece her türlü eleştiriyi yapmayı mubah sayarız. Ama asıl olması gereken, hedef tahtasına önce kendi nefsimizi oturtup eleştirmek, hesaba çekmektir. Eleştirinin asıl amacı olan kendi nefsini hesaba çekmenin faydasını İbn-i Sina şöyle açıklıyor: ‘’Eğer İnsan, kendi eksiklerini ve kusurlarını görebilirse, bu eksiklikler üzerine düşünmek onu erdeme götürür.’’ İslam, insana erdemli ve ahlaklı olmayı öğütler, hatta emreder. Bunun yolu da, Müslüman'ın kendini eleştirmesinden yani nefsini tanıyarak onun kusurlarını, eksiklerini, artılarını, olumlu olumsuz bütün yönlerini öğrenmesinden geçer. İbn-i Arabi, İmam Rabbani ve Şeyh Edebali gibi İslam irfan geleneğinin temellerini oluşturan birçok âlim; kişinin önce kendini eleştirmesi gerektiğini, nefsini sorgulayarak ders alan kişinin hikmet ehli olduğunu, sürekli başkalarını eleştirenlerin kendi nefsinden gaflete düştüklerini belirtmişlerdir.
İslam irfan geleneğinde eleştiri, ne kendine karşı ne de başkalarına karşı sadece bir akıl yürütme veya düşünme olayı değildir. İnsan kendini eleştirerek sadece düşünmez; kendini eleştirerek nefsinin kirlerinden arınır, eksikliklerini görerek bunları giderme çabasında olur ve var olan olumlu yönlerini artırma ve başkalarına aktarma çabasında olur. Yine aynı şekilde Müslüman'ın, başkalarını eleştirmesinin amacı da kendi nefsini üstün görmek veya sadece onları olumsuzluklarla tenkit etmek değil; onların kusurlarından kendi nefsine ibret olacak şekilde ders çıkarmak ve onların olumlu yönlerine destek vererek kendi nefsine tevazu sahibi olmayı öğretmektir. İşte İslam irfan geleneğinde hem kendini hem de başkalarını eleştirmenin asıl gayesi budur.
Eleştirinin amacı hem kendi nefsini hem de başkalarını ihya ve inşa etmektir. Bu şekilde yapılan bir eleştiri, kişiyi erdemli ve ahlaklı kılarak nefsinden arındırır ve onun maneviyatını artırarak Rabbiyle olan bağlarını onarır ve sağlamlaştırır. Bu yüzden iyi anlamak gerekiyor ki eleştiri, dışa yönelik bir faaliyet değil; tam aksine, kişinin içine yönelmesi, nefsini hesaba çekmesi ve maneviyatını artırması çabasıdır. Günümüz toplumunda eleştiri öyle bir hal almış ki, bir girdap gibi insanları içine çekmektedir. Özellikle sosyal medyanın etkisiyle, kendini sanal bir perdenin arkasına saklayarak başkalarını eleştirmek bir moda haline geldi. Bu durum öyle bir hal aldı ki, eleştiri asıl amacından saptırılarak sadece bir kınama aracına döndü ve yüzeysel bir hal aldı. Müslüman'a düşen ise, sosyal medya olsun veya toplum içinde olsun fark etmez her şeyden önce kendi nefsini hesaba çekmek ve ayrıştırıcı davranışlardan uzak durmaktır. Nerde olursak olalım eleştirinin asıl amacı kendi nefsimizi hesaba çekmektir.
Kur’an-ı Kerim’de insanın nefsiyle ilgili üç tane tanım yapılır: Nefs-i emmare (kötülüğü emreden nefis), nefs-i levvame (kendini kınayan nefis) ve nefs-i mutmainne (tatmin olmuş nefis). Nefisle ilgili bu haller, eleştirinin üç aşamasını da tarif eder.
Nefs-i emmare sürekli başkalarını eleştiren nefsin halidir. Başkalarını eleştirmekle uğraşan nefis, kendine kötülüğü emretmiş ve kişiyi hüsrana uğratmış olur. İkinci aşama olan nefs-i levvame ise, kendini eleştirmeyi öğrenen ama nefsinin sadece kusurlarını gören ve onu sürekli olumsuzluklarla kınayan nefsin halidir. Bu aşamada yapılan eleştiri de sürekli olumsuzluklara odaklandığı için kişiyi yıpratır ve maneviyatını çökertir. Üçüncü aşama olan nefs-i mutmainne ise, nefsini eleştirmeyi öğrenen, nefsini eleştirirken hem olumlu hem olumsuz yönlerini gören ve başkalarını eleştirirken de kendi nefsine ders çıkarmaya çalışan nefsin halidir. Bir Müslüman'ın yapması gereken davranış, hayatının her anında olduğu gibi eleştiri yaparken de nefs-i mutmainne haline bürünmektir.
Rabbimiz! Bizleri nefislerimizin kirlerinden arındır, bizleri nefs-i mutmainne mertebesine ulaştır ve razı olduğun kullarının arasında yerimizi daim eyle…
Vesselam…