Söz&Kalem - Sena Elçi
Yazar Hakkında
Yazar, 1952 yılında Kayseri'nin Kıranardı kasabasında dünyaya gelmiştir. Dedesinin dini yaşantısından etkilendiğini ve onun vesilesiyle İslami bir yaşantı ile büyüdüğünü dile getirir. Sırasıyla, Kayseri İmam Hatip Lisesi ardından Erzurum İslami İlimler Fakültesinden mezun olan yazar mezuniyetinin ardından 10 yılın üzerinde farklı ilçelerde müftü olarak görev yaptı. Ardından görevini bıraktı ve serbest olarak çalışmaya devam etti. Peygamber Sevdalıları Vakfı Onursal başkanlığını yapan Göktaş, Doğru Haber Gazetesi’nde köşe yazarlığı ve İnzar Dergisi’nde yazarlık yapmaktadır. Ayrıca çeşitli derneklerin davetlisi olarak konferanslar vermekte, söyleşiler yapmaktadır.
Kitap Hakkında:
Kitap, başlığıyla en başta bizleri düşündürmeye sevk ediyor. "DEVLETSİZ İSLAM" birbiriyle bütünleşmiş bir başlık. İslam'ın devletsiz olmayacağı gibi, devletin de İslamsız olmayacağını daha işin başında aklımıza kazıyor. Yazar diğer kitaplarında olduğu gibi sade ve öz bir eser yazmıştır. Evirip çevirmeden hakikati hiç korkmadan ağzıyla söylediği gibi sayfalara da dökmüştür. İslam'ın her alanda olduğu gibi devlet alanında da olması gerektiğini dile getiren yazar, İslam devletinin özelliklerinden ve öneminden bahsetmiştir.
Özet
İlk olarak "Dinin devlet talebi var mı yok mu?" sorusuna doğru bir cevap verebilmemiz için "Din bizden ne istiyor, dinin bizden talepleri nelerdir?" bunu görmek gerekir. Olaya bu noktadan yaklaşmalıyız. Aksi takdirde teorilerin içinde boğuluruz.
Dinin taleplerinin neler olduğu incelendiğinde çok net bir şekilde görülecektir ki bu talepler ancak ve ancak bir devlet tarafından yerine getirilebilir. Bir başka deyişle, dinin muhatabının çok yerde bireylerden çok devlet olduğu görülecektir.
Kendi devletlerini meydana getiremediklerinden dolayı başkalarının devletinde ve velayetinde yaşayan, yaşamaya kararlı olan müminler, zannedildiği gibi sadece İslam’ın bazı emirlerini yerine getirememe tehlikesiyle karşı karşıya değil, aksine imanını ve itikadını kaybetmekle, hatta hiç ortaya koyamadan, Müslüman kimliğini hiç ibraz edemeden bu dünyadan gitme tehlikesiyle karşı karşıyadır.
İslami bir devletin en önemli görevi, mensuplarına Allah'ı hatırlatmak, Allah ile orada yaşayan insanlar arasında sağlam bir bağlantı kurmak, bunun için en elverişli ortamı oluşturmaktır.
İslami devletin bütün müesseseleri bunu temin etme esası üzerine kurulur. Mümin orada nereye gitse, ne yapsa hep Rabbini hatırlar. Devletin bütün faaliyetlerine ve müesseselerine insanlara Allah'ı hatırlatan alametler ve işaretler nakşedilmiştir. Zaten İslam devleti Allah'ın Devletidir. Sadece ezanıyla, camisiyle değil; sokağıyla, çarşısıyla, terazisiyle, okuluyla, öğretmeniyle, mahkemesiyle ve görünür görünmez her şeyiyle insanlara Allah'ı hatırlatma esası üzerine bina edilmiştir. İslam devletinde müminlerin Allah’ı hatırlamaları kendi inisiyatifine ve kendi gayretlerine bırakılmamıştır.
Bütün bunların gerçekleşebilmesi için de, Müslümanların yeryüzünün varisleri olmalı, mirasçıları olmaları gerekmektedir. Demek istiyoruz ki, Müslümanlar, Allah'ın salih kulları bulundukları yerden öne çıkıp inisiyatif almalıdırlar. Yaşadıkları binada, sokakta, ömürlerini geçirdikleri köylerde, kasabalarda, bulundukları sitelerde, çarşılarda, çalıştıkları iş alanlarında, öğrenim gördükleri kurumlarda sorumluluk alarak bir adım öne çıkmalıdırlar. Unutulmamalıdır ki "İslam, korkakların değil cesur ve atılgan Müslümanların omuzlarında yükselecektir!"(Aliya İzzetbegoviç). Dün peygamberlerin omuzunda yükselen İslam devletini, bugünde varisleri yüklenmelidir. Bir Şeyh Ahmet Yasin, Ebu Hamza ve dahi bir Ebu Ubeyde gibi...