Söz&Kalem Dergisi - Ahmet Karaduman
Zulüm, sözlükte bir şeyi olmaması gerektiği yere koymaktır. Bir diğer anlamı ise tanınan sınırı aşmak ve çiğnemektir. Arapça da zulüm ile karanlık (zulümat) aynı kökten gelir.
Zulüm, altında birçok kötü davranışı barındıran bir kavramdır. İslam’da hırsızlık, zina, yalan söyleme ve benzeri birçok günah ve kötü davranış zulüm kavramı altında işlenmektedir. Zulüm, dinen haram kılan bir davranıştır ve bu zulmün seviyesi artıkça, İslam hukukunda zalime belirli bazı hadler uygulanmıştır. Zina, hırsızlık vb. zulüm içeren eylemlerde olduğu gibi.
Allah’u Teâlâ, birçok ayeti kerimede kendi zatını zulümden beri kılmıştır. Ve bunun çok ayeti kerimelerde “Allah kuluna zulüm edecek değildir” (Enfal 51) ifadesiyle geçiyor olması, zulmün ne kadar çirkin bir eylem olduğunu göstermektedir. Hatta alemlerin Rabbi olan Allah’u Teala, zulmü o kadar çok çirkin ve kötü görmüştür ki, bizzat peygamberinin diliyle “Ey kullarım, zulmü kendime haram kıldım, sizlere de haram kıldım ve birbirinize zulüm etmeyin” (Buhari) diye buyurmuştur. Zulüm sadece insanın ahirette cezasının alacağı bir günah değildir. O kadar büyük bir günahtır ki, bazı kavimlerin bu dünyada helâk olması, işledikleri zulümden ötürü olmuştur. Bu duruma ayeti kerime şöyle şahitlik etmektedir: “Rabbin, zulme sapan toplulukları yakaladığında işte böyle yakalar! Şüphesiz onun cezalandırması pek elem vericidir, pek çetindir!”. (Hud, 102)
Zulüm, hakka girmenin her türlüsüdür. Küçük olsun büyük olsun her türlü zulüm Allah katında af, tövbe ve mazlumdan helallik gerektirmektedir. Peygamber efendimiz bir hadislerinde “zulüm, kıyamette karanlıktır” (Buhari) diye buyurarak, zalimin o gün içinde bulunacağı zorlu durumu ve belirsizlik halini tasvir etmektedir.
Kur’an-ı Kerimde zulüm ile ilgili en çok dikkat çeken durumlardan biri de ayetlerde “siz kendinize zülm ettiniz, Allah (c.c) size zülm etmedi” ifadesidir. Bu ayet iki gerçeği ortaya koymaktadır: “İnsanın kendi iradesiyle yaptığı eylemlerin sonucunda çıkan durumdan kendisinin sorumlu olduğu ve Allah’ın –haşa- zalim olmadığı”. Ve insanın kendi iradesiyle seçmiş olduğu “küfür ve inkarı” en büyük zulüm olarak tarif etmiştir. Çünkü şirk, insanın sahip olduğu en büyük nimet olan aklın en temel kaidesini yok sayıp, ona sınır koymamaktır. Akla sınır koymamak, yani şirk, insana bu dünyada her şeyi mübah görme alanı açmakta ve bu zulüm bireysel olmaktan çıkıp toplumsal bir hal almaktadır. Onun için bir önceki toplulukların helâkı inkarlarından değil, inkarlarından doğan toplumsal zulmün bir sonucudur. Nitekim şirk, her türlü zulüm kaynağıdır.
*
İslam medeniyetinin en büyük değeri hiç şüphesiz zulmün zıttı olan adalettir. Adalet, her şeyi yerli yerine koymaktır. Herkese ve her şeye olması gerektiği kadar değer vermek ve konumlandırmaktır. Onun için İslam’ın hakim olduğu toplumlarda bir dengesizlik göremezsiniz. Bu durum, Allah’ın yarattığı evrende de öyledir. Bundan ötürü Allah (c.c) varlığının ispatını ayeti kerime de şöyle ifade ediyor: “O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun?”. (Mülk 3) Evet, bir yerde adalet, düzen ve intizam varsa, orda İslam ve İlahi kanun vardır.
Zulüm, sadece insanların kendi aralarında ki ilişkileri zedelemez, aynı zaman da insanın tabiatla ilişkisini de olumsuz etkiler. Dahası, tabiatta var olan bereketin ve nimetin de varlığını zedeler. Ayeti kerime bu durumu şöyle açıklar: “Karada ve denizde fesat (bozulma), insanların kendi elleriyle kazandıkları (günahlar) yüzünden meydana geldi. Böylece Allah, işlediklerinin bir kısmını kendilerine tattırır ki belki (Hakk’a) dönerler."(Rum 41) Bu ayet, yeryüzündeki fesadın (bozulmanın, kuraklığın, doğal dengenin bozulmasının) insanın kendi eliyle yaptığı zulüm, günah ve yanlışlıklar nedeniyle ortaya çıktığını bildiriyor.
“Şüphesiz Allah, zalimleri sevmez.” Ayeti zulmün ne kadar büyük bir suç olduğunu gözler önüne sermektedir. Sadece bununla da kalmamaktadır. Rabbimiz, zalime meyletmeyi bile ateşe girmek için sebep olarak belirtmektedir “Zulmedenlere en ufak bir taraftarlık dahi göstermeyin! Sonra ateş size de dokunur”.(Hud 113)
Tüm bunlara baktıktan sonra hepimiz, azda olsa zulümden bir hisse aldığımızı fark etmişizdir. Kimimiz kardeşinin arkasından konuşarak, kimimiz zalime meylederek ve birçoğumuz zulmü seyredip engel olmayarak zalim olmuşuzdur.
Müslüman, adı üstünde olduğu gibi elinden ve dilinden diğer kimselerin emin olduğu kimsedir. Müslüman, ne diliyle ne ağzıyla zulmetmeyen kimsedir. Adalet ancak onun gölgesinden kaim olur.
Zalim olmaktan ve onlara destekçi olmaktan Allah’a (c.c) sığınırız.