Söz&Kalem-Selman Akman
“Geldim tövbe kapısına bağışlanmamı dilerim Allah’ım!
Mücadelem çetindir nefsimle, Sensin benim sığınağım...”
İlk insan olan Hz. Âdem işlediği hatanın yansıması ve bedeli olarak bir ceza niteliğinde yeryüzüne yani dünyaya gönderildi. Hz. Âdem yaptığı bir hatta ile bu dünyaya ayak bastı demek pek yanlış bir tabir olmaz. Bu olaydan sonra insanlar dünyaya işlenen bir hatayla geldi ve günahlarla yeryüzünde dolaşmaya başladı. Lakin insanın hatalarla dünyaya gelmiş olması ve yeryüzünde günahlarla dolaşıyor olması, onun bu dünyadan bu hatalar ve günahlarla ayrılacağı manasına gelmiyor.
Yeryüzünde hatalarla ve günahlarla dolaşırken, bu dünyadan göçme vaktimiz geldiğinde bu hata ve yanlışları yanımızda ahirete götürmememizin çözümü “tövbe” etmektir. Tövbe, hata ve yanlışlardan arınmanın yegâne kurtuluş yoludur. Bu tövbenin devamlı olabilmesi yani kurtuluşumuzun daim ve tövbemizin kaim olabilmesi içinde “mücadele” gerekmektedir. Bu dünyada insanın iki hali vardır: Biri kaçış ve yeniliş yani inkâr ve şeytana yenik düşme, diğeri dönüş ve direniş yani tövbe ve mücadeleyle kurtuluşa erme. Bu yazımızda tövbe ve mücadele olgularının birbiriyle olan bağına ve birbirlerine ne kadar ihtiyaç duyduklarına değineceğiz.
Bu dünyada imtihan içerisindeyiz. İnsan, yanlışlar yapan, yanıldığı için yorulan ve yorulduğu için de düşen bir varlıktır. Bu özellikleri onu bu imtihan dünyasında meleklerden ayrı kılmaktadır. Zaten Allah, insanlardan melekler gibi olmalarını değil her yanılıştan sonra yönümüzü ona çevirmemizi, her düşüşten sonra yeniden kalkmamızı istemektedir. İşte bu Allah'a yöneliş ve dönüşe tövbe denilmektedir.
Rabbimiz Tahrim Suresi 8. ayette bunu şu şekilde bizlere haber vermektedir: “Ey iman edenler! Samimi bir tövbe ile Allah'a dönün…” Tövbe etmek, Allah'a dönmek demektir. Allah'a dönüp kurtuluşa ermektir. Tövbeyi sadece “günah işledim” deyip sonrasında af dilemek olarak algılarsak tövbenin hakkını vermek mümkün olmaz. Çünkü tövbe etmek aslında kendine bir yön tayin etmek demektir. Tövbe etmek, günahlara sürükleyen nefisten, hatalar ve yanlışlar yaptıran şeytanın vesveselerinden yüzünü çevirip ruhunun yönünü Allah'a döndürerek onun er-Rahman ve et-Tevvab olan çağrısına icabet etmektir. Tövbe dil ile değil tüm benliğinle yönünü el-Ğafur olana çevirmektir.
İslam'ın iman sahasında hayatını ikame etmenin en evvel yolu halis bir tövbedir. Bu yüzden de tövbe kapısı sadece hata işleyenler için değil her insan içindir. Nitekim bazı rivayetlerde Peygamber Efendimizin günde 70 kez tövbe ettiği ve Allah'tan bağışlanma dilediği nakledilir. O halde bu iman sahasında tövbe etmek için hata yapmayı ve günah işlemeyi beklemek, tövbenin rahmet ve bereketinden kendini mahrum etmek demektir. Tövbe kapısı her daim herkese açıktır. Mühim olan bu kapının kolunu çevirmek ve içeri girmek için adım atmaktır.
Tövbe kapısının kolunu çevirdikten sonra ardında bizi bekleyen rahmet, mağfiret ve izzettir. Günahlar insanın huzurunu alır ve onu zelil eder. Lakin tövbe insana inşirah olur ve ona izzet verir. Bu yüzden eğer bir çıkış kapısı arıyorsak, o halde tövbe edip Allah'a sığınmak gerekir. Eğer insanlar, tövbe etmenin verdiği huzuru ve mutluluğu, yaşattığı inşirahı ve izzeti bilselerdi dualarında sadece tövbe edip bağışlanma dilerlerdi.
Hata yapmak veya günah işlemek değil tövbe etmemek bize zarar verir ve zelil eder. İşte bu yüzden tövbe etmek, pak ve temiz bir şekilde yeniden doğmaktır. Yeniden doğup işlenen bütün hata ve günahlardan arınmaktır. Amr bin Âs iman ettiği zaman Allah'ın kendisini affetmesi için peygamberimizden dua etmesini istedi. Peygamberimiz Amr’a şunu söyledi: “Ey Amr! Allah'a iman ve İslamiyet’e biat et. Muhakkak ki Allah önceden işlenen günahları bağışlar ve İslam tövbeden önce işlenenlerin hesabını sormaz.” Bu müjdeden sonra İslam'a düşmanlık etmiş olan Amr, iman ve tövbenin bereketiyle kalbinde İslam'a sevgi ve muhabbetle yeniden doğdu.
Bu yeniden doğuşun misalleri İslam tarihinde çoktur. İşte Uhud harbinde Müslümanların yenilgisinde rol oynadığı halde tövbe edip yeniden doğan ve İslam'ın kılıcı olan Halid bin Velid. İşte Hz. Hamza’yı şehit etmesine rağmen tövbenin bereketiyle yeniden doğan ve tövbenin verdiği aşkla cihad meydanlarından ayrılmayan Ebu Deseme yani Vahşi bin Harb. İşte zorluk seferi olan Tebük gazvesine mazereti olmadığı halde katılmayan ve kardeşlerini cihad meydanında yalnız bırakan Ka’b bin Malik. Hz. Ka’b, bu hatasından dolayı günlerce tövbe etti, Allah'a sığınıp af diledi, pişmanlığını yalvara yakara Allah'a arz etti ve en sonunda Allah ayetle tövbesini kabul ettiğini müjdeledi ve Hz. Ka’b tövbesiyle yeniden doğdu.
Bu rahmani müjde Kur’an’da şu şekilde geçmektedir: “Allah, Savaştan geri kalan üç kişinin tövbelerini kabul etti. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları da kendilerini sıktıkça sıkmış, böylece Allah’ın azabından yine ona sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra Allah'a dönsünler diye, onların tövbelerini de kabul etti. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul eden ve çok merhamet edendir.” (Tevbe/118-119) Allah'ın azabından, Allah'ın rahmet ve mağfiretine sığınmak işte tövbe budur. Ve küfrün karanlığını asrı saadetin aydınlığı ile dağıtan tövbeyle yeniden doğan daha nice izzet ehli yiğitler.
Tövbe etmek kurtuluşa ermek için yetmez. Bu tövbenin daim olabilmesi için “mücadele” etmek gerekir. Bu mücadele iki çeşittir. Birincisi tövbeyi sağlamlaştırmak için mücadele, ikincisi ise tövbeyi sağlamlaştırdıktan sonra İslam’a davet etmek için mücadeledir. Tövbemizde sebat etmemiz için nefisle, şeytanla ve şeytanın hizmetkarlarıyla mücadele içinde olmamız gerekir. Tövbe etmek yönünü tayin etmek için bir başlangıçtır. Başlamak önemli olduğu kadar girilen tövbe yolunda yürümeyi sürdürmekte bir o kadar önemlidir. İşte Mücadele, tövbe ederek tayin edilen bu yönden şaşmamak ve yürüdüğümüz bu yoldan ayrılmamak için gerekli olan eylemdir.
Tövbe edip istikamette durmak mücadele etmekle olur ancak. İstikamet mücadele etmek, mücadele etmek istikamet demektir. Bu hususu Rabbimiz Ahkaf Suresi 13. ayette şu şekilde bildirmektedir: “Rabbimiz Allah’tır deyip tövbe eden sonra da dosdoğru istikamet üzere yaşayanlara korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaktır.” Korkudan emin olmanın ve mahzun olmaktan kurtulmanın yolu iman, tövbe ve istikamettir. Bunları muhafaza etmenin yolu da nefse, şeytana ve günaha sürükleyen her şeye karşı mücadele etmektir.
Bir diğer mücadele ise, sağlam bir tövbeyle, tövbeyi herkese ulaştırmaktır. Sadece bizim tövbe etmemiz veya sadece kendi tövbemiz için mücadele etmek yetmez, bütün insanların tövbe etmesi için mücadele etmek Müslümanların görevidir. Tebliğ mücadelesi her bir Müslümanın asli vazifesidir. Bu vazifeyi hakkıyla yerine getirmek için tövbeyle arınmış bir iman gerekir. Sonrasında ise, insanların, imanlarını tövbeyle arındırmalarını sağlamak için insanları, şeytandan ve günahlardan muhafaza etmek için mücadele etmek gerekir. Önce kendimizin tövbe etmesi ve kendi nefsimize karşı mücadele, sonrasında ise insanların tövbe etmesini sağlayarak onların nefislerine karşı mücadele. İnsanların tövbe edip Allah'ın dinine girmelerini sağlamak için mücadele etmek, ettiğimiz tövbenin sağlam kalabilmesi için önemlidir. Şeytanın bozduğu ve ifsat ettiği bir toplum, bir arkadaş çevresi veya bir aile bizim tövbemize ve tövbemizi sağlam tutmak için verdiğimiz mücadeleye karşı en büyük tehdittir.
İşte bu yüzden tövbe ve mücadele kurtuluşumuzun asli yoludur. Sağlam bir imanın vazgeçilmez unsurları tövbe ve mücadeledir. Tövbeyle hatalardan, günahlardan arınıp yeniden doğmak ve mücadele ile tövbenin getirdiği bu arınmayı muhafaza ederek izzetli bir kurutuluşa ermek bizlerin bu dünya hayatındaki amacı olmalıdır. Unutmayalım ki, bu dünyaya günahlarla gelmiş olabiliriz ama günahlarla gitmek zorunda değiliz.
Rabbimiz! Tövbemizi kabul eyle, nefsimizi arındır ve mücadelemizde ayaklarımızı, düşüncelerimizi ve ruhumuzu istikamet üzere sabit kıl…
Vesselam…