Söz&Kalem Dergisi - Yusuf Yetiş
Ölüm...
Herkesin vuku bulacağına şahit olacağı son ayet. En yakınlarından birini kaybetmeyene kadar, anlaşılmayacak hüzünlü veda. Hüznün damıtıldığı bir zeminde ve fikrin billurlaştığı bir vasatta gerçekleşen maddi kopuş. İnanan için başlangıç, inanmayana ötesinde yol olmayan ürpertici bir nihayet. İnanan için ilkeler doğrultusunda beklenen kavuşma, inanmayan için psişik bir kayboluş.
Ölüm...
Ağızların tadını kaçıran, hevesleri kursakta bırakan, hemen öncesinde hesapsız ve kitapsızlığın nedametinin en yüksek dereceden yaşandığı durak. Soğukluk, burukluk, neftilik ve boşluk. Öteleye öteleye hayatın dışına çıkarılmaya çalışılan son. Hatırlatıldığında refleksif olarak konusu kapatılan, günlük jargondan bahsi uzaklaştırılan reaksiyon aldırtan korku(!)
Fakat söylemekte fayda var insanın ölüme karşı gösterdiği menfi reaksiyon sadece bir yaşama arzusu değildir. Ölümü anlamlandıramamaktan da kaynaklanan bir reaksiyondur. Ölüm ve ölümden sonraki belirsizlik ve bilinmezlik insanı böyle davranmaya sevk eder. Ölümü bir yok oluş olarak gören insan ölümü hissettikçe hırçınlaşır, cinnet geçirir. Daha fazla hayata tutunmaya çalışır. Ölümü çağrıştıran şeyleri tamamıyla hayatından çıkarır. Bu agresifliği bütün hayatına egemen kılarak tüm yaşamını mahveder. İnsan bilmediğinin düşmanıdır çünkü. Halbuki ölüm bir yok oluş değil, yeniden doğuştur. Ölümü bir yok oluş olarak görenler, yaşıyor görünseler de bu hayatın içinde ölüdürler. Çünkü ölüm esasında anlamın ta kendisi, izzetli bir varoluşun inşa sebebi, yarınlı, hesaplı, ölümü yaratana bağlı çıkılan gizemli bir yolculuk. Doğru yaşandığından emin olunduğunda kolayca göze alınan, cennete götüren bir bilet. Yani Allah'a kavuşmak için gidilecek doğru yolun izlencesine vukufiyet sağlamak ve ölümü anlamlandırabilmektir.
(...)
Heidegger, düşünmeyi ancak gaybi olana matuf olduğunda anlamlı bulduğunu söyler. Özellikle de ölüm üzerine düşünmeyi bir felsefi temel kabul ettiğini belirtir ve anlamı oraya sıkıştırır. Ölüm, insanın bilmediği bir muamma olarak ifade edilse de aynı zamanda her insanın tecrübe sahasında olan temel bir gerçeklik. Kişi, kendi ölümünü tecrübe etmese de başkalarının ölümlerine tanık olur. Bu yüzden de kişi ölümü sürekli düşünür, düşündükçe kaçar ve dünyevi bir geleceğin fani oluşunu idrak ettiğinde duraksar, duraksar ve maddeden, anlık meşgalelerden kaçarak yaşamın anlamını arar, aradıkça sekinet bulur, sekinetle ağarır saçlar, büyür kelimeler, inanç kavi olur, malayaniden uzaklaşılır, böylece manevi bir sergüzeştin ilk adımı olur ölümü anlamlandırmak.
Ölümü anlamlandırmışlıktan açılmışken bahis,
İzz bin Abdusselam'dan bahsetmemek olmaz. Yaşamı hakkında bir zata soru sorulduğunda: kendisi, "Yarın öleceğini bilse, bugün yapacağından fazlasını yapmazdı." diyerek aslında ölüme dair bilincin bir manifestonun deklare etmiştir. Ve bu deklarasyonu içselleştirmiş insandan daha izzetli insan yoktur, yeryüzünde. Çünkü alemlerin yaratıcısına özgürlüğünü bahşederek geriye kalan bütün beşeri kısıtlayıcılara baş kaldırmıştır. Korkusuzdur, endişeli değildir, kendinden emindir, çünkü emaneti yaratandan üflenmiştir ona bu his. Aciz kalmaz, boyun eğmez, başı diktir. Vatanını, inancını yedirmez, 1'e 100'de olsa mücahedesinden taviz vermez. Karşısında konumlananların korktuğu mefhumu, o kavuşma olarak kabul etmiştir çünkü. Tank karşısına korku, ona bilettir. Bu yüzdendir yenilmezler. Ölümleri kurtuluş, zaferleri rıza-i ilahiye ibadettir. Bu yüzdendir ki ölümün endişe edilecek bir yanı izahsızdır, çünkü her an ölecekmiş gibi yaşar. Eylemlerinin turnusolüdür. Davranışlarının yarın muhasebe de karşısına çıkabilme endişesini dünyada bilinçle savurmuş olmaktır. Alesta şekilde uhreviyata hazırlanma ve hayattan da kopmama halidir. Yaşamaktan el etek çekmeden yaşamın fani oluşu fikriyle dünyevi gayretler içerisinde mücadeleyi sürdürmektir ölüm.
Bahsi açılmışken ifade etmekte fayda var. Yaşam ölüm için değildir yalnızca. Yaşamak da lazım gelir. Dünya ve ahiret muvanezesini doğru ayarlayabilme kabiliyetinden muğayyir bir ölümün varlığını zihinde diri tutmaktan bahsetmiyoruz. Toplumsal kalkınmadan, endüstriyel ve tarımsal ilerlemeden, çağdaş dünya sahnesinden uzaklaştıracak cinsten el etek çekip yalnızca uhreviyat odaklı bir yaşam fikri değil anlatımlarımız. Aksine Hasan el-Benna'nın metaforize ettiği üzere kuşun iki kanadını kullandığı takdirde irtifa kazanıp uçabilmesi gibidir ölüm idrakimiz. Hem dünya hem de ahiret için gayret göstermektir, anlaşılması gereken. Ne çağdaş gelişmelerden kopuk bir şekilde başkalarının moderen sisteminde yaşamını idare eden diyaloğa kapalı, aciz, sinik, mücadeleden uzak, sahaya yabancı bir derviş ne de dünyanın hazzına ve hızına kapılmış, manevi her olgudan uzaklaşmış, ölümün esamesinin yakınında okunmadığı çağdaş hurafelerle bezeli, savruk, aymaz alakasız, muasır bir tip olunmalı.
Hem ölümün hakikatini benimseyerek yaratıcının vaadine hem de dünyanın her türlü gelişmesinden haberdar olarak yaşadığı yere tanık ve yardımcı olarak yaşamın idareli varyantlarında varoluş mücadelesine katkı sağlamalı insan.
Hulâsa ne ölümü unutmalı ne de yaşamayı. Ne yok olmayı unutmalı ne de var olmayı. Uygun bir vasatta idrakine sunulmuşları doğru öğüterek yaratıcının inzalini ve bahşettiği aklı doğru konumlandırarak varoluşunu uygun bir yere konumlandırmalı.
Ne ölmemiş olmanın sersemliğiyle dünyaya dalmalı ne de ölme ihtimalini nevrotik bir yaklaşımla benimsediğinden dünyaya yabancılaşmalı. Allah için yaşamalı ve Allah için ölmeli.
Tıpkı kaza namazı olanları orduya almayıp, her an öleceği ihtimalini göze alarak Allah için cehdeden, ölüm tarafından 7/24 kovalanan, ölüme meydan okuyan, ölümü yaratanın vaadine iman eden, en son teknoloji konvansiyonel silahlara karşı gayret edip imanıyla mukavemette bulunan, ölümü öldüren Filistin gibi.
Tıpkı İtalyan'lara karşı Müslüman dünyaya izzet kazandıran Ömer Muhtar gibi.
Tıpkı yaşadıklarının aynısını yaşayanların intihar etmesinin aksine tüm vücudu felçli olmasına rağmen hareketin yürütücülüğünü üstlenen Şeyh Ahmet Yasin gibi.
Ölümü öldüren Komutan Hattap gibi, Şamil Basayev gibi, Tarık Bin Ziyad gibi, Abdulaziz Rantisi gibi...
Selam olsun ölüme meydan okuyup, Allah için mücadele edenlere.
Selam olsun dünyanın sağır olmuşluğuna rağmen mücadelesinden taviz vermeyenlere.