Söz&Kalem Dergisi - Yusuf Sincar
Ontolojik Kanıt
Bir önceki yazımızın devamı niteliğinde olan bu yazımıza, “Ontolojik Kanıt’’a değinmekle giriş yapalım. “Ontolojik Kanıt” olarak bilinen metodun ilk temelleri, Rene Descartes (1596-1650) tarafından atılmıştır. Öncelikle söylenmelidir ki bu kanıtlama metodu ilk üç metottan oldukça farklıdır. Çünkü ilk üç argüman dışsal veya ampirik dünyadan yola çıkarak bir kanıtlama yoluna gitmişti ancak ontolojik argüman bunlardan farklı olarak hiçbir dışsal veya ampirik veriye ihtiyaç duymadan sadece akıl ile mükemmel bir yaratıcının varlığını kanıtlamaktadır. Sadece akıldan yola çıktığı için de buna mantıksal kanıt diyebiliriz. Evet, bildiğimiz mantık ilminden söz ediyoruz. Çünkü mantık da özü itibariyle içerikle değil tamamen biçimle ilgilendiği için dışsal verilerin bir önemi yoktur. Dışsal veya ampirik veriler mantık ilmi nazarında sadece birer araç olarak kullanılır. Esas amaç biçim veya formu ortaya koymaktır.
İnansın veya inanmasın farketmez, her insanın zihninde veya kelime darağacında bir “mükemmel yaratıcı” kavramı vardır. Söz gelimi, herkesin zihin envanterinde bir tanrı (yaratıcı) vardır ve etimolojik olarak tanrının sözlükteki tanımı “eksiklik kabul etmeyen mükemmel yaratıcı” olara ifade edilir. Burada yaratıcının varlığına inanıp inanmamanın bir kriter olmadığını tekrardan belirtmekte fayda var çünkü bizlerin zihninde inanmadığımız şeylerin de idesi bulunur: örneğin uçan boynuzlu at gibi… Bu türden bir atın (unicorn) gerçek bir varlığa sahip olduğuna inanmayız ancak yine de böyle bir at zihin envanterimizde mevcuttur. Bu yüzden inanıp inanmamanın dışında her insanın zihin envanterinde bir yaratıcı idesi mevcuttur diyoruz. O halde iki ihtimal vardır: Ya yaratıcı sadece zihinlerde var olup gerçekte bir varlığı yoktur ya da hem zihinlerde hem de gerçekte bir varlığa sahiptir. Mantık biliminin üçüncü yasası olan “üçüncü halin olanaksızlığı” ilkesine göre bu iki seçenek dışında bir ihtimal yoktur; çünkü yaratıcı ya vardır ya da yoktur, üçüncü bir hal olanaksızdır. Öyleyse bu iki seçenekten hangisi kesin olarak doğru ve hangisi kesin olarak yanlıştır bunu sormak gereklidir. Mantık ilmine bu soruyu arz ettiğimizde karşımıza neyin çıktığına bakalım. Bunun için argümanı parçalamamız gerekecektir.
- İhtimal: Tanrı gerçekte yok, zihinde var.
- İhtimal: Tanrı gerçekte yok, zihinde de yok.
- İhtimal: Tanrı gerçekte var, zihinde yok.
- İhtimal: Tanrı gerçekte var, zihinde de var.
- Sonuç: Zihinde olmayan şey üzerine konuşulamaz.
- Sonuç: Üzerine konuşuluyorsa o şey zihinde vardır.
Zihinde olmayan şey üzerine konuşulamayacağını ve şu anda bu kavramın üzerine konuştuğumuza göre zorunlu olarak zaten tanrının zihinde var olduğunu kesin olarak bildiğimizden dolayı mantık ilmine göre üçüncü ve dördüncü ihtimaller kesin olarak yanlıştır. Çünkü 2 ve 3 ihtimalleri zihinde olmayan şey üzerine konuşulabildiğini ileri sürmektedir. O halde yukarıda söylediğimiz gibi geriye sadece 1 ve 4 ihtimalleri olarak sadece iki seçenek kalıyor. Peki hangisi kesin olarak doğru, hangisi kesin olarak yanlış?
Bazı kavramların özü direkt olarak tanımından çıkarsanır ve aksi düşünülemez. Örneğin üçgenin özü üç kenarlı olmasıdır ve üçgenin tanımı da zaten üç kenarlı olmaktır. Bu bağlamda aksi bir şey, örneğin “üç kenarlı olmayan bir üçgen” tahayyül edilemez. Dilerseniz deneyin ve gözünüzü kapatıp dört kenarlı bir üçgen hayal etmeye çalışın. Bunu düşünemediğinizi göreceksiniz. Bu minvalde, nasıl ki bazı kavramların tanımı onun özünü ortaya koyar, benzer şekilde bazı kavramların tanımı da onun varoluşunu zorunlu kılar. Tanımı, özünü zorunlu kılan birçok kavram vardır: üçgen, dörtgen, daire ve benzeri. Ancak tanımı varoluşunu zorunlu kılan tek bir kavram vardır. Şimdi o kavramın ise neden mükemmel bir yaratıcı olarak tanrıya tekabül ettiğini göstermeye çalışacağız.
Elimizde sadece 1 ve 4 olarak iki ihtimal kalmıştı. Birinci ve dördüncü ihtimallere bakacak olursak, şöyle diyebiliriz: Dördüncü ihtimalde kusursuz yaratıcı hem zihinde hem gerçekte var olması sebebiyle kendi tanımına aykırı hiçbir niteliğe sahip değildi. Çünkü yaratıcı için ne zihinde var olmak bir eksiklikti ne de gerçekte var olmak bir eksiklik. Ancak birinci ihtimalde, yaratıcının zihinde var olması bir eksiklik değilken, gerçekte var olmaması bir eksiklikti. Yani önerme, yaratıcının eksik olduğuna dair bir iddia içeriyordu. Öyleyse birinci ihtimalin kabul edilmesi kendi içerisinde şu çelişik iddiayı taşımaktadır: Kusursuzda kusur vardır, eksiksizde eksik vardır ve benzeri… Mantık bilimi bu türden çelişik önermelerin kesin olarak yanlış ve geçersiz olduğunu ortaya koymuştur. Öyleyse geriye tek bir ihtimal kalıyor ve mantık ilmi, aklımızın bu dördüncü ihtimali aksi iddia edilemez bir şekilde zorunlu olarak kabul etmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Velhasıl-ı kelâm, mantık bilimine göre Allah, kesin olarak vardır. Başka bir deyişle: “insan aklına, mükemmel bir varlığın, var olması gerektiğini düşündüren, mükemmel bir varlık vardır.”
Sonuç Yerine: İtirazlar
Ontolojik argüman kısaca, hem zihinde hem gerçekte var olan tanrının, sadece zihinde olup gerçekte var olmayan tanrıdan daha mükemmel bir tanrı olmasından yola çıkarak tanrının kesin olarak var olması gerektiğini ortaya koydu. Ancak buna şöyle bir itiraz gelebilir: Düşündüğüm her mükemmel şey var olmak zorunda ise ben mükemmel bir deniz kızı düşünüyorum diye mükemmel bir deniz kızının var olması da zorunludur. Gerçekten de yapılabilecek en güçlü itiraz budur ve ilk bakışta insanı ikna da edebilir. Ancak bu itirazın zayıflığını yine mantık ilmi ile ortaya koyacağız. Bunun için yine önermeyi veya cümleyi parçalarına ayırmamız ve kendi önermemiz ile kıyas yoluna gitmemiz gerekir:
- Mükemmel + bir deniz kızı = vardır
- Mükemmel + bir tanrı = vardır
Birinci cümleye sorulması gereken soru şudur: Deniz kızı olmak mükemmel olmanın zorunlu koşulu mudur? Yani bir şey deniz kızı olmadan da mükemmel olamaz mı? Verilecek yanıt basittir: Elbette hayır. Çünkü ne denizin ne de kızın tanımında mükemmellik yoktur. Mükemmelliğin deniz kızında içerilmesi elbette olasıdır ancak zorunlu değildir. Bu yüzden de mükemmel bir deniz kızı var da olabilir yok da olabilir yani onun var olması zorunlu değildir. Bu bağlamda mükemmel olmayan bir deniz kızı düşünülebilir ancak mükemmel olmayan bir tanrı tahayyül edilemez. Öyleyse, mükemmel olmak, tanrı olmanın zorunlu koşuludur ve mükemmel olmayan bir tanrı düşünülemez çünkü tanrı tanımı gereği zaten mükemmel olandır.
Özetle, mükemmel bir varlığın “deniz kızı” olmak gibi bir zorunluluğu yoktur ancak mükemmel bir varlığın “tanrı” olmak gibi bir zorunluluğu vardır çünkü zaten “tanrı” tanımı gereği mükemmel olandır.