Söz&Kalem Dergisi - Said Gündüz
İnananların kalplerini birbirine karşı ısındıran Allah’ın adıyla..
Şiddetin tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir. Nitekim insanın ilk kez yeryüzüne gönderildiği zamandan bu yana, şiddet olgusu da var olagelmiştir. Kur’an’ı Kerim’in beliğ anlatısına göre tarihteki ilk şiddet örneği, zorbalığı ve muhteris karakteri temsil eden Kabil tarafından yapılmıştır. Kabil, zülüm ve şiddet ile öz kardeşini katletmeye giriştiği esnada Habil’den şu sözü işitir; ‘’Andolsun, beni öldürmek için elini uzatsan da bana, ben sana, seni öldürmek için elimi uzatmayacağım; çünkü ben, alemlerin Rabbi Allah'tan korkarım.’’(Maide, 28)
Fakat bu müstesna sözün salahiyetine rağmen Kabil, Habil’i haksız yere şehid etmiştir.
Böylece Kabil, kıyamet sabahına kadar haksızlık edenlerin atası olarak sayılacak, Habil ise haksız yere mazlumca katledilen aziz şehidlerin ceddi olarak kabul edilecektir.
Konumuza en temel örneğimiz ile giriş yaptıktan sonra, şiddeti şöyle açıklayabiliriz;
Şiddet, bireysel ve toplumsal düzeyde insanın varoluşsal krizlerinden biridir. Zihinsel, duygusal ve fiziksel düzlemde varlık bulan bu olgu; kimi zaman bireyin iç dünyasındaki çatışmaların dışa vurumu, kimi zaman da toplumsal düzenin bozulmasının yansıması olarak görülür. Oysa olgun bir meyve ağacı, taşlandığında bile meyvesini düşürür; sertlikle değil, sabırla cevap verir. Bu benzetme, İslam’ın ve sağlıklı bir toplumun şiddete karşı önerdiği tavrı da özetler niteliktedir. Nitekim konumuzun başında verdiğimiz örnekte Habil, olgunlaşmış ağacı simgelemektedir.
İslam, şiddeti ortadan kaldırmayı hedefleyen bir din olarak, hem bireysel hem toplumsal düzlemde barış, merhamet ve adaleti esas alır. Kur’an-ı Kerim’de geçen birçok ayet, müminlerin öfkesini yutan, affedici ve bağışlayıcı kişiler olmalarını teşvik eder:
“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel bir şekilde sav. O zaman bakarsın ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussilet, 34)
Bu ayet-i kerime, şiddeti şiddetle bastırmayı değil, onun karşısına hikmet ve güzel ahlakla çıkmayı öğütler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de hayatı boyunca hem bireysel hem sistematik şiddetle karşılaşmış, fakat her defasında sabır, merhamet ve stratejik akılla cevap vermiştir. Taif’te taşlandığında “Rabbim, onları helak etme; belki onların soyundan Allah’a kulluk edecek kimseler gelir” diyerek dua etmesi, bu tavrın en somut örneklerinden biridir. Dahası, Peygamber efendimiz (s.a.v) İbni Abas’tan naklen şöyle buyurmaktadır ‘’Zarar vermek de zarara zararla karşılık vermek de yoktur.’’(İbni Mace)
Dönemin Arap toplumunda bulunan asabiyet ruhu, kabileler arasındaki şiddet eğilimi, yapısal anlamda sert mizaca sahip olmaları ve daha bunlar gibi bir çok olumsuz özelliğe sahip olan Arabistan Yarımadasının insanı, Risalet güneşinin şemsi ezelîsi ile aydınlandıktan sonra bambaşka bir topluma dönüşmüştür. Aralarında kardeşlik ruhunu temin eden sabır, tahammül, müsamaha ve hoşgörü anlayışı hakim olmuştur. Tüm bunlarla beraber mezkur toplumun mürebbisi olan Efendimiz (s.a.v), şiddetin topolojisine çok iyi hakim olup bununla mücadele etmenin sırlarına da vakıf idi.
*
Bilinmelidir ki, şiddetle başa çıkmak, yalnızca polisiye veya ceza odaklı tedbirlerle değil, aynı zamanda insani, sosyal ve kültürel bir donanımla mümkündür. Şiddeti savmak, onu görmezden gelmek ya da bastırmak anlamına da gelmez; şiddetin altında yatan nedenleri anlamak ve bu nedenlere çözüm üretmek gerekir.
Empati ve Anlayış Kültürü Geliştirmek:
Şiddet çoğu zaman anlaşılmadığını düşünen bireylerin bir başvurduğu ve kendilerine son çıkış kapısı olarak gördükleri bir durumdur. Bu nedenle, özellikle çocukluk döneminden itibaren empati eğitimi verilmesi, bireylerin duygu ve düşüncelerini sağlıklı yollarla ifade etmeleri açısından hayati önem taşır. Bununla beraber bireyler ile ilgi kurulurken, kendilerine cevap yetiştirme niyetiyle değil, onları anlama algısı ile bir iletişim kurulmalıdır.
Eğitim ve Ahlaki Gelişim:
Eğitim yalnızca bilgi aktarımı değil, karakter inşasıdır. İslam geleneğinde eğitim, “terbiye” kavramıyla birlikte düşünülür. Yani bireyin sadece zihinsel değil, ahlaki gelişimi de hedeflenir. Bu da bireyin öfkesini kontrol etmesini, hak ve hukuka riayet etmesini sağlar.
Nitekim İslam’ın insan hakları anlayışında suç kavramı, sadece dünyevi ceza ile sınırlı değildir.
Adaletin Tesis Edilmesi:
Adaletin olmadığı toplumlarda şiddet kaçınılmaz hale gelir. Bir bireyin ya da grubun sistematik olarak mağdur edilmesi, bastırılması ya da dışlanması, o bireyleri ya içe kapanık ya da saldırgan hale getirir. Adalet, toplumsal barışın ve bireysel huzurun zeminidir. Bundan sebep İslam toplumunda hakim olan anlayış, Hz. Ömer’in, ‘’Adalet, mülkün temelidir.’’ anlayışıdır.
Modern Dünyada Şiddet ve Savunma Yolları
Günümüz dünyasında dijital şiddet, psikolojik şiddet, toplumsal şiddet gibi çok katmanlı formlar ortaya çıkmıştır. Bu noktada hem bireysel bilinçlenme hem de yasal düzenlemeler birlikte yürütülmelidir. Aynı zamanda medya, sanat ve edebiyat gibi alanlar da şiddetsiz bir toplum idealine hizmet edecek şekilde kullanılmalıdır. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) "Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin" hadisi, modern çağda bile geçerliliğini koruyan evrensel bir ilkedir.
Meyvesi Olgunlaşmış Ağaç: Hikmetle Yaklaşmak
“Meyvesi olgunlaşmış ağaç” metaforu, olgunluk ve hikmet ile hareket etmenin sembolüdür. Şiddet karşısında taş atanı taşlamak yerine, onun arayışını anlamak ve ona bir başka meyve sunmak; insanlık onuruna yakışan yoldur. Bu yol, kolay değildir; sabır, eğitim, hikmet ve adalet gerektirir. Ancak bu yol, hem bireyi hem toplumu saadete ulaştırır. Rabbimiz, mukaddes kitabında Peygamber efendimizi (s.a.v) ve beraberinde bulunan güzide dostlarını şöyle tanımlamaktadır: ‘’Muhammed, Allah’ın Resulüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da daima merhametlidirler.’’(Fetih, 29)
Dipnot:
Zalimlere, haksızlığa ve insan hakları ihlaline karşı mücadele etmek ve direniş göstermek, yazımızda belirttiğimiz şiddet biçimlerinin dışında kalmaktadır. Binaenaleyh, İslam’da bulunan cihad ibadeti, bir şiddet biçimi olarak algılanmamalıdır. Cihad, gayri meşru şiddeti savmanın en mübarek yoludur. Zulmün zifiri karanlığında tüm dünyayı kuşatan aydınlık bir meşaledir cihad. Günümüzde siyonist saldırganlığa karşı direnen Gazze’deki direniş grupları, bu durumun en kamil numunesidir.