Söz&Kalem Dergisi - Yusuf Yetiş
Post modern evrede ciddi skandallar ile karşı karşıyayız. Post-truth dediğimiz doğruya değil tutulana, hakikate değil revaçta olana inanmak artık toplumsal rutinimiz. Herhangi bir konuda asılsız bir fikir beyan etmek su içmek, yürümek kadar kolay. Zihinlere servis edilen bilginin sorgulanmış bir hakikat mi yoksa spekülatif bir iddia mı olduğu artık insanların umurunda değil. İdeolojilerine, düşüncelerine ya da hayat standartlarına uyduğu ölçüde bilgiler özümseniyor, hakikat mi değil mi zararlı mı faydalı mı gibi sorgulamalar asla yapılmıyor.
Geçen zamanlarda Türkiye kendi agnostisizmini oluşturmuş bir şahıs ve şeriat savunusu iddiasıyla karşısına konumlanmış bir Müslümanla, miyop fikirli bir moderatör müşahedesinde yapılan münazaraya şahit oldu. İtikadın, toplumsal kabullerin, İslami hükümlerin popülist bir alt amaçla konuşulduğu münazara ülkede fikri infiale neden olduğundan gündem etmenin ve gençlerin yanlış etkilenme ihtimali kaygısıyla üzerine birkaç kelam etmenin gerekli olduğunu düşündük.
Öncelikle bilinmelidir ki, modern münazaranın asıl amacı hakikati bulmak değil çeşitli manipülatif yöntemlerle maçtan kazanarak ayrılmaktır. Zira ’Yoğurt siyah mıdır beyaz mıdır?’ konusu tartışıldığında, yoğurdun siyah olduğunu iddia edenlerin kazanması da söylediklerimi temellendirecek nitelikte bir sonuçtur. Bu sebeple evvela bilinmelidir ki Müslüman münazırın maçı kaybetmesi, İslamiyet'in zafiyetini göstermemekle beraber agnostiğin maçı kaybetmesi de agnostik fikrin zafiyetli olduğunu göstermez. Fakat maçı kaybetmek net şekilde münazırın kifayetsizliği hakkında kesin bilgiler verir. Hulasa bilinmelidir ki savunulan konular, savunucunun potansiyeli nispetince izleyenlere haklı yahut haksız bir konu olduğunu kabul ettirir. Dolayısıyla alanında ehil olmayan iki şahıs arasında ağır konuların konuşulması ilmi cedel değil bir nevi laf dalaşmasıdır.
Ehil birinin mevzudan habersiz biriyle ilim konuşması da münazara değil talim, terbiye ve ders olarak ifade edilmelidir, siz mevzuyu anladınız. Fiziksel olarak üstünlük sağlayayım kaygısıyla dik durup postüründen taviz vermeden, manipülatif ifadelerle sol kaşını ara ara kaldırıp kendinden menkul olmayan bir yaklaşımla düşünüyorum iması vermek ve her cümlenin arasına seyirci nasıl anlar kaygısıyla tribünlere oynamak yetmezmiş gibi moderatörün ‘köylü kurnazlığıyla primi fark ederek bizden değil o yüzden farklı hayranlığından’ rant devşirerek karşısındakine afaki salvolar yollamak kof bir yaklaşımın en net işaretidir. Bahse konu tartışmaların münazara mahiyetinde değil laf dalaşı mahiyetinde olduğunu anlamak için de ifade edilenler de yeterli sebeplerdir.
Müslüman söylenen sözden çok söyleyenin kalitesine bakarken aksi gibi Müslümanların karşısında konumlananların ise kişilikten ziyade söylenen söze odaklanır. Mesela Freud’un homo oluşu, Zweig’in küçük yaş aralığına ilgi duyması ve tüm bu alenen bilinen ahlaki zafiyetlere rağmen batı dünyasının ve batıyı üst medeniyet atfedenlerin bu şahısların eserlerini başucu eseri tayin etmeleri ifademizi kanıtlar niteliktedir. Farklıyız ve farklı oluşumuzun farkına varmak zorundayız. Bu yüzden de birbirimize nezretmek ve salık vermekle mükellefiz. Çünkü münferitleşmeye çalışan dünyanın aksine kümeleşmeyi, bir olmayı ve birliğin önemine inanıyoruz.
Günümüzde gençlerin büyük çoğunluğu inanmış ailelerin aykırı tiplemeleri olduğundan kendi standartlarından taviz vermeden aileden gelen fıtri inancı da kesinkes reddetmek istemediğinden dinleri, ideolojileri kendi standartlarına uydurmakta çığır açmış durumdalar. Farklı olmak için mücadele eden, burçlarla eskatolojik bir havaya giren, çeşitli inanışlarla toplumdan farklıyız diyen ama toplumun ta kendisi olan gençler, okumamışlığın acısını ve dijital bağımlılığın garabetini periyodik olarak şekilden şekile giren trajik rollenmelerle ödüyor.
Dijitalden reel hayata, mezradan metropole, camiden avm’ye her müslüman gencin en az farz namazları kadar farz olan ilk vazifesi farkında olmak, araştırmak, sorgulamak, modern görüngüleri ıskalamadan İslamiyet'teki karşılığını öğrenmek olmalıdır. Multidisipliner tavra sahip olmalıdır. Yani her kulvarda dinini ve fikrini ifade edebilecek kadar bilgiye sahip olmak ilk vazifesi olmalıdır. Etrafta olup bitene karşı uyanık olmalı, dogmatik öğretilerle değil aklın ve vahyin ışığında bir hayat tesis etmelidir ki ufo görmüş köylü gibi art niyetli, İslam düşmanlarına karşı kalakalmasın.
Tekno terakkilere, dijital varlığa, yeni gelişmelere karşı muvazzaf bir asker disipliniyle açık olmalı, yaratıcının ilkeleriyle gelişmeleri yorumlamalı, fayda sağlayanları topluma fayda sağlayacak formatta halka tanıtmalı, topluma zarar verenleri ise önceden fark ederek toplumu ikaz etmelidir. Öteki tayin etmemekte ısrar ettiğimiz fakat bizi öteki tayin etmekte ısrar edip dışlayanların tavırları, ilerleme motivasyonu, yeniliklere açık olmaları batıl olana hizmet etmesine rağmen bizden fazlaysa aynaya bakıp veyletmek sabah ilk rutinimiz olmalıdır.
Sokak hayvanları söz konusu olduğunda elitist tayfa dikkatleri çekmek için sokak hayvanı taklidi dahi yapabiliyorken insan hakları söz konusu olduğunda (Gazze, Arakan, Myanmar, Irak...) insan taklidi yapmaktan aciz kesimle bir olamayız ve fakat kendilerini de dışlayamayız.
Sorgusuz savunmaktan,
Düşünmeden saldırmaktan,
Okumadan araştırmadan yazmaktan,
Ne olursa olsun insanımızı dışlamaktan,
Adavetle yaklaşmaktan, kindar davranmaktan, ilkelerden uzak yaklaşımda bulunmaktan sakınacağız!
Uhuvveti benimseyen ümmetcilikten asla yılmayacağız!
Kötülüğe karşı her şekilde iyiyi tercih etmekten,
Ümmet sorunlarını daim benimsemekten,
Okumaktan, maslahatperver olmaktan,
Bizden olmayana iyi olmaktan,
Düşünerek savunmaktan, asla taviz vermeyeceğiz…