Söz&Kalem Dergisi - Abdurrahman Cahit
Eser, ilk önce Klasik yayınlarından Hasan Tuncay Başoğlu’nun tercümesi ile basılmıştır. Merhum Akif Emre, bir sunuş yazısı yazmıştır. Eserin tamamı, 400 sayfadır.
1925 yılında Bosna Hersek’te dünyaya gelen Aliya’nın hayatı, 20. yüzyılda bir dönem popüleştirilen Komünist etkilerin, özgürlük arayışının, siyasete atılmanın ve Müslüman bir halkın soykırıma karşı onurlu mücadelesinin örnekliğini göstermektedir.
Eğitimini hukuk üzerine yapan Aliya, yaşamında devlet başkanlığı da yapmıştır. Kendisine atfedilen bilge-kral nitelemesi de kaynağını özgün ve tutarlı kişiliğinden almaktadır. 2003 yılında vefat etmiştir.
Aliya'nın bu eseri, hapishanede geçirdiği zamanlarda tuttuğu notlardan oluşmuştur. Farklı konulara dair görüşler, din-ahlak-siyaset-ekonomi-İslam üzerine düşünceler ve dahası Aliya'nın kişiliğine dair izlenim elde edebileceğimiz ifadeler bu eserin içeriğini oluşturmaktadır.
Akif Emre, sunuş yazısında Aliya'yı okumanın bizleri maddi imkansızlıklar ve sorunlar arasında tarihe yön veren bir şahsiyeti tanımaya sevk edeceğini söylemektedir. Aliya'yı okumak ve anlamak herkesin bir parça doğru yolu elde edeceği bir yıldızı takip etmek gibidir.
O bir eylem adamıdır. Kendi kültürünü iyi anlamış ama evrenselliğe doğru yol almayı bilmiştir. Dar bir zihne sahip olmamış, Müslüman dünyanın sorunlarını iyi takip etmiştir.
Eser üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm İzzetbegoviç’in hayat, yaşam, özgürlük ve insanlara dair görüşlerini kapsamaktadır. İkinci bölümde Aliya başkalarıyla alakalı düşünceleri kaleme almıştır. Son bölüm ise temel eseri olan Doğu-Batı Arasında İslam'a imkan dahilinde eklemek isteyeceği notlardır.
Eserin eleştirel gözle okunması, okura ilk önce Müslüman bir şahsiyetin şartlar ve imkanlar ne olursa olsun davasına olan samimi bağlılığını gösterecektir. Aliya'nın hapishanede olması ya da devlet başkanlığı koltuğunda oturması onun güzel kokulu bir meyve vermesini engellememiştir. Şu söz ne kadar asil ve hapishanede hücrede söylenildiğinde ne kadar etkileyicidir:
“Bir parça ekmekten daha ziyade güzel bir mektubu gözlediğim sürece her şey yolunda demektir. Üstelik durum halen böyle.”
Aliya'nın kalbi Allah'a iman etmiş bir kalptir. Aklı ise sürekli sorgulama halindedir. Onun imanı tahkiki bir imandır. Ve Allah'ı sürekli arama, bulma, ihtişamı karşısında hayret etme ve şükretme halindedir. Bosna'nın yaşadığı zorlukların büyüklüğü ne olursa olsun şartları zorlama ve samimi bir uğraşın peşinde olmuştur.
Aliya’nın ahlakı, soykırım sırasında bütün acılar içerisinde adaleti yüceltmiş ve ona sımsıkı tutunmuştur. Boşnak askerlerden birisinin “onların bize yaptıklarını biz de aynısını yapalım.” dediğinde Aliya, yürekleri titretecek şu cevabı vermiştir: “Biz de onlar gibi olursak zulme karşı duruşumuzun bir anlamı kalmaz.”
Aliya bir ahlak filozofudur. Onun bütün düşüncesi ahlak etrafında şekillenir. Hangi konudan bahsederse bahsetsin bir parçası davranışın ahlaki olarak ne anlama geldiği üzerinedir. O eserlerinde ahlak konusuna özel önem vermiştir. Bu eserinde de konusunu ayırdığı sınırlı sayfalara bakmaksızın ahlak meselesini vurgulamaktır.
İzzetbegoviç’e göre İslam, materyalist düşüncenin hayata salt maddeci bakan bakış açısı ve idealist düşüncenin soyut tavrı karşısında bu iki düşünceyi içinde barındıran özgün bir konuma sahiptir. Hristiyan düşüncenin cenneti öte dünyada gösteren yapısı idealizme, Yahudi düşüncenin cenneti bu dünyada arayan düşüncesi de materyalizme zemin oluşturur. Aliya bu iki düşüncenin de uç olduğu tespitinde bulunur. İslam’ın ise insanın hem ruh hem de beden yapısına önem verdiğini düşünmektedir. Ruh öte dünyanın, beden ise bu dünyanın parçalarını taşır. ‘’İslam, sorumluluk dengesini hayatına yansıtanlar için için en doğru yoldur’’ diye ifade eder.
Aliya’nın ahlak düşüncesi akla mesafelidir. Çünkü ahlak olarak kabul edilen şeylerin tamamı neticede irrasyoneldir. Fedakarlıkta bulunmak, insanın kendisine rağmen kardeşini düşünmesi anlamına gelen i’sar, insanın bencilliğini kenarda bırakması… Bütün bunlar neticede irrasyoneldir. Onun için akıl her şeyi bilemez. Dinin, doğru yolu göstermesine ihtiyacı vardır. Bazı yönleriyle akıl, eksik ve sınırlıdır. İman bu sınırlılığı tamamlar. Aliya için hayat bu yüzden “İman edip salih amel işleyenlerin kazanabileceği bir oyundur.”
Aliya için hayat kısa değildir. İnsana yolunu seçmesi için gerekli zaman Allah tarafından verilmiştir. Geçmişimize bakıp hayatın çabuk geçtiğini söylememiz bu açıdan isabetli bir düşünce değildir. İnsan, içinde yaşadığı zamanın sorumluluğunu taşır. Tam şimdi dünyayı değiştirmeye başlamanın yani kendimizi değiştirmemizin zamanıdır. Tam da şimdi kalplerimizi ıslah etmemizin zamanıdır.
Merhum Aliya, çekilen büyük acılardan sonra kurulan Bosna Cumhuriyeti’nin ilk devlet başkanıydı. Soykırımda bulunanlara karşı bir misillemede bulunmadı. Ona bu tutumu gösteren aklı değildi. Akıl ona karşılık vermesini söylemişti çünkü. Nitekim ahlaktan bahsederken; “Ahlak ya gayri aklidir. Ya da dine dayanmalıdır. Yani ahlak akılla işleniyorsa o anlamsızdır. Ahlak değildir. Eğer ortada ahlak dediğimiz bir şey varsa demek ki Allah da vardır.” diye düşünür.
Srebrenitsa soykırımı, bir halkın sadece Müslüman olduğu için yaşadığı katliamdır. Çok acılar çekilmiştir. Aliya, soykırımın unutulmaması gerektiğini ifade eder. Çünkü unutulan şey tekrar gerçekleşecektir. Bu uyarının isabetliliği bugün Gazze’de kendini göstermiştir. Müslümanların dinlerinden ötürü kendilerine yaşatılan acılardan ders alıp birliklerini muhafaza etmeleri ve güçlü olmaları gerekmektedir. Bunun için Aliya bir konuşmasında orduya hitaben “Güçlü olmalıyız. güçlü olmazsak eziliriz” demiştir. Bu bir mesajdır. Farklılıkların şiddete ve dışlayıcılığa yol vermemesi adına kardeşlik şuurunu diri tutmanın gerekliliğini göstermektedir.