Söz&Kalem Dergisi - M.Furkan Aslan
“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır…’’[1]
Hamd, bizleri her günü, her saati ve her anı bereket ve saadet vesilesi olan Ramazan ayına ulaştıran Rabbimizedir. Salat ve selam, her türlü güzelliği kendi üzerinde cem eden Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’e, seçkin ashabına ve pâk ehl-i beytinedir.
Sözlükte “istemek, dilemek” anlamına gelen irâde, terim olarak “nefsin yapılması gerektiğine hükmettiği bir işi, bir amacı gerçekleştirmeyi istemesi, ona yönelmesi” veya “canlıyı, kendisinden değişik mahiyetteki fiillerin doğmasını sağlayacak bir duruma getiren nitelik” yahut “bir fayda elde etme inancının ardından doğan eğilim” gibi değişik şekillerde tanımlanmıştır.[2]
İslami öğretide iki farklı irade söz konusudur. Birisi külli irade (irâde-î küllîye) olan Rabbimizin iradesidir. Yani evrendeki her şeyi çepçevre ihata eden, her şeyin üzerinde mutlak tasarruf edebilen ve her şeye hükmeden İlahi İradedir.[3] Kelam ilminde Allah’ın bir sıfatı olarak da sayılmaktadır. İkincisi ise insana ait olan iradedir. Buna da cüz’î irade (irâde-î cüziyyê) denir.[4] Bu ise insana imkân dairesinde akıl nimeti ile birlikte verilen bir seçim ve özgürlük iradesidir.
İnsanın doğumu ile başlayıp ölümü ile sonlanan dünya hayatı, karşıtlıkların birliğinden (cem’ül ezdat) müteşekkildir. Yani bir şeyin hem iyisi hem de kötüsü bulunmaktadır. Bireyin sosyal hayatı, bunlar ile çevrelidir. Bu minvalde irade eğitimi, insanın doğru olana yönelmesi açısından önemlidir. Nitekim irade demek, insanın her anlamda eğilimlerini şekillendiren etken demektir.
İrade sahibi olmak, insana ayrıcalık kazandırmak ile birlikte mükellef ve sorumluluk sahibi de yapmaktadır. Çünkü insan, iradesi olduğundan ötürü yaptıklarından hesaba çekilecektir. Yaptığı eylemler, hem diğer insanlar hem de Allah tarafından sorgulanacaktır. İradesini müspet bir şekilde kullanması adına iradesini eğitmesi gerekmektedir.
İrade eğitimi, insanın yaratılış sebebini bilmek ve ona göre yaşamak demektir. Rabbimizin fıtratımıza yerleştirdiği iyilikler hazinesini algılamak ve bunların farkında olmak anlamına gelmektedir. İnsanın zamanını ve zihnini, maddi ve manevi anlamda en müspet anlamda kullanma gayretidir.
Evrensel bir ibadet olan oruç, Hz. Âdem’den beri tüm Peygamberlerin şeriatında mevcuttur.[5] İslam’da ise oruç, hicretten sonra farz kılınmıştır. Kelime olarak oruç, “bir şeyden uzak durmak, meyledilen şeylere karşı insanın kendini tutması” anlamına gelen Arapça “Savm” sözcüğünden gelmektedir. Tanım olarak oruç, İmam Serahsi’nin ifadesiyle, “Belirli kimselerin belirli zamanda belirli fiillerden belirli bir amaçla uzak durması” olarak tanımlanmıştır.[6]
Oruç, insanın irade eğitimi ile ilgili direk ilişki içerisindedir. Oruç, yeryüzünde bulunan envai çeşit nimetlere, -en temel ihtiyaçlar dahil- her türlü şeye karşı insanın bir amaç ve mana için belirli bir süreliğine yüz çevirmesidir. Bu anlayış, insanın kendi iradesini, kendi inanış biçimi ile şekillendirmesi ve eğitmesidir.
Rabbani öğretide oruç, salt perhiz etmek değildir. Orucun birçok hikmetleri vardır. Manevi fazileti, Peygamberin (s.a.v) ifadesiyle, "Her iyiliğin karşılığı on ilâ yedi yüz katıyla verileceği halde, orucun karşılığını ancak Allah bilir. Orucun sevabı; Allah'tan başka kimsenin takdir edemeyeceği kadar büyüktür.”[7] diye buyurmuşlardır. Bununla beraber orucun irade eğitimi ile ilişkili somut faydalarından bazıları da şunlardır: Düşünceleri sâfileştirir, sinir bozukluğunu giderir, şuuru açar, sabır gücünü artırır, karar verme becerisini geliştirir, vücutta hormonsal dengeleri düzeltir, mide ve bağırsakları dinlendirip iyileştirir, muhtelif hücreleri onarır, vücudun zor şartlara karşın direnç gücünü artırır…
Aklın işleyişi irade etmek ile gerçekleşir. Nitekim irade bize seçme özgürlüğü verir. Gerçekten insan, kendisine seçme özgürlüğü ihsan edilmesiyle mükemmel bir varlıktır. Bu özgürlüğü kullanıp oruç tutan insan, iradesini tüm beşeri/dünyevi bağlılıktan koparmayı başarabiliyor. İradesinin olgunluğu ile adeta maddi âlemden sıyrılan insan, kalp gözünü basiret cilveleri ile nurlandırıyor. Bu vasıtayla insan, iradesi ile birlikte nefsini de terbiye edip eğitiyor. Nefsinin mülkünden sıyrılıp mürebbisi olabilecek düzeye erişiyor.
Ramazan ayındaki irade eğitiminin insan üzerindeki yansıması, bu ay ile sınırlı değildir. Birçok örnek ile ispatlanmıştır ki insan güçlü bir irade ile otuz gün oruç tutabilirse, Ramazan ayından sonra da bu irade eğitiminin yansımalarını hayatında görecektir. Aldığı kararlar ve yaptığı işlerde akl-ı selim ile iradesinin işlevinden nasip alacaktır. Çünkü insan bu ayda anlar ki normal zamanda tahammül edilemeyecek şeyler, bir amaç ve mana üzere olunca kolaylıkla sabır edilebilecek bir düzeye gelmektedir.
İnsan, Ramazan ayında kendisini bilerek ve isteyerek otuz günlük bir programa tabi tutuyor. Bu programa tamamen kendi hür iradesi ile dâhil oluyor. Şahs-ı muhteris olarak değil, özgür bir birey olarak katılım sağlıyor. Hem ruhunu ve düşüncesini hem de bedenini ve fiziğini geliştiriyor. Böylece birçok yönüyle kendi öz iradesiyle kendisini eğitmiş oluyor. Evet, bu bereketli ve nurani süreç içerisinde insan, kendi mürebbisi olmaktadır.