Hayatınızı kurgulanmış bir senaryoya bağlı, hiçbir şeyin farkında olmadan yaşasanız ve 30 yıl sonra bunun bir televizyon programı olduğunu öğrenseniz ne hissedersiniz?
Anne karnına yerleştirilen bir kamera ile başlıyor her şey. Daha sonra onu izlemek için tasarlanan bir ada ve bir şehir dolusu figüran insan.
Bir insanın hayatı bütünüyle gizli kameraların karmaşık ağıyla kaydediliyor. Ve bu kayıtlar canlı yayın ile 24 saat boyunca bütün dünya tarafından izleniyor. Doğduğunda, ilk adımını attığında, ilk dişi çıktığında, okulun ilk günü... Her anı sürekli izleniyor.
Filmde tek bir gerçek var: Truman. Truman dışındaki her şey senaryo. Her şey sahte ve samimiyetsiz. Herkes rolünü oynuyor. Ama Truman hiçbir şeyin farkında değil. Ta ki yıllar önce kaybettiği babasını görünceye ve her gün etrafında aynı olayların geliştiğini anlayıncaya kadar.
Truman görüntü çağının içine doğmuş, gösteri dünyasına hapsolmuştur. Özne değil nesnedir. Sömürü dünyasının reklam yüzüdür. Hayat sahnesinde sanal bir gerçekliktir. Truman ekran çağının bir yaşam tarzıdır.
Filmde olduğu gibi hayat, anlık bir gösteriye dönüşmüş durumda. Her anımızı paylaşıyoruz. Sürekli görüntülenmek istiyoruz. Sosyal medyada takip edilmeyi, beğenilmeyi ve paylaşılmayı arzuluyoruz. Truman'ın istemediği ama zorunlu olarak içinde bulunduğu dünyayı her birimiz kendimiz oluşturuyoruz. Kendimizi özne sandığımız bir dünyanın nesnesi konumundayız. İradelerimizi sahte yönetmenlere teslim etmiş, dış yönlendirmeler ile hareket ediyoruz.
Hayatımızın bu olağan akışına baktığımızda kendimizi Truman Show'daymış gibi hissedeceğimiz o kadar çok an var ki...''her gün aynı saatte uyanıp işlerine koşturanlar, her gün aynı soğuk simalar, aynı yollar, aynı telaşlar...'' Hepimizin benzer hayatları var ve gün geçtikçe daha çok benzeşiyor ve kendimizden uzaklaşıyoruz. Kendi irademiz, kendi kararımız yok oluyor. Toplumun arzuladığı, toplumun dayattığı tipler ve modeller oluyoruz.
Tüm gerçekliği televizyondan, ekrandan ibaret sanmaya başladık. Bize dayatılan bu sahte gerçeklikleri sorgulamaya başlamalıyız artık. Sorgulamalıyız çünkü dünyanın gerçekliğini bize sunulan haliyle kabul edemeyiz. Tıpkı filmin sonunda Truman'ın gerçek dünyaya geçişi gibi bizim de gerçeğe göçmemiz lazım. Kendi gerçekliğimize.
“ …. Olur ya belki görüşemeyiz. İyi günler, iyi akşamlar, iyi geceler…”
Feyzullah ÇİFTÇİ