Söz&Kalem Dergisi - Betül Elvan
‘’Şiddetin Ortadan Kalktığı Bir Dünya Tasavvuru’’
Şiddetin olmadığı bir toplumun veya daha da idealize edersek bir dünyanın varlığı üzerine düşündünüz mü daha önce? Çevremizde şahit olduğumuz onca olumsuz örnekler ve insanlıktan ümidimizi yitirmemize neden olacak onca iç karartıcı haberler sık sık bu soruyu gündemimize getiriyor. O halde işe öncelikle temel problemimiz olan şiddet kavramından ne anlamamız gerektiğiyle başlayalım. Çünkü kavramların doğru tespiti kavramla ilişkili sorunların çözümlenmesi yolunda atılan en büyük adımdır.
Şiddet, güce dayanarak hakimiyet kurma çabası, karşısındakini bir tehdit olarak algılaması üzerine kişinin ortaya koyduğu haksız eylem, huzuru bozan ve toplumdaki kuralları çiğnemek üzere gösterilen kaba güç gibi anlamlara gelmektedir. Şiddetin temelinde insanın kendini aciz görmesi ve içinde yatan kötülük yapma isteği; düşmanlık, kin, öfke gibi kötü hasletler yatmaktadır. İnsanın yapısı, özgüven eksikliği, travmaları, madde bağımlılığı gibi gerek biyolojik gerekse çevresel olarak şiddeti tetikleyen birçok unsur vardır. Şiddetin en çok kendini gösterdiği yer ise toplumun en küçük sosyal birimi olan aile ortamı; insanların bir arada bulunduğu okul, hastane, çarşı-pazar gibi kamusal alanlardır.
Diğer bir yandan dünyada şiddetin varlığı çokça tartışılan iyilik- kötülük problemiyle de ilişkilidir. Allah’ın insanlara yüklediği iradesini kullanarak hareket etme özelliği iyi ve kötü arasından iyiyi seçme yönünde kullanıldığı takdirde anlam bulacaktır. Şiddet, kötünün tercih edilmesinin bir sonucudur. Şiddet bir nevi zulüm gibidir, hak edene hak ettiğini vermemektir; haksızlık ve adaletsizliktir.
Şiddetsiz bir toplum ve dünya tasavvurunun ütopik ve ulaşılması zor bir ideal gibi gözükmesi yaşadığımız çağda çok normaldir. Ancak insan idealleri ile var olur, değer ve anlam kazanır. Bütün çabamız ideallerimiz uğrunadır. Şiddetsiz bir dünya ideali de Allah’ın yeryüzündeki halifesi olarak her insanın uğruna çaba sarf etmesi gereken bir idealdir.
Bu ideali gerçekleştirmek için önce her bir insanın, sonra toplumların ve devletlerin işbirliği içerisinde olması gerekir. İnsanlar; barışı hedefleyen, adalet, eşitlik, hoşgörü, empati gibi değerlerle yoğrulmuş bir toplum inşa etmek için çaba göstermelidir. Devlet ise empati ve hoşgörüyü vurgulayan, bilinç aşılayan bir eğitim sistemiyle; adalet ve eşitlik temelli, ekonomik adaleti güçlendirmeye yönelik sosyal politikalarıyla bu çabayı desteklemelidir. Bu işbirliğinin sonucunda şiddetin olmadığı bir dünya oluşturabilmek daha kolay hale gelecektir.
Şiddetsiz toplumun ana unsurlarını şöyle sıralayabiliriz; Adil bir hukuk sistemi, empatiye dayalı eğitim, ekonomik ve sosyal açıdan eşitlik, şiddetsiz iletişim kurabilmek ve şiddeti önleyici ögeler içeren bir kültüre sahip olmaktır. İslam tüm bu unsurları kapsayıcı öğretilerle doludur. Tüm insanlara gönderilmiş en güzel örnek olan Efendimiz (sav) her zaman adaletten, hoşgörüden, eşitlikten yana olarak ümmetine de bu değerlere sahip çıkmayı emretmiştir. Efendimiz (sav)’in Medine’ye hicretinin ardından yaptığı ilk iş, Yahudilerle bir anlaşma yapmak olmuştur.
Tarihe Medine Sözleşmesi (622) olarak geçen bu anlaşma, toplumsal barışı ve birliği sağlamak adına farklı dinden insanların barış içerisinde yaşayabilmesini öngören, tarihte şiddetsiz toplumun tesisi için gösterilebilecek en güzel örneklerden biridir. Yine Hudeybiye Antlaşması (628) barış ortamının sağlanmasına ciddi anlamda katkı sağlamış, Müslümanlar ve Müslüman olmayan topluluklar arasındaki şiddeti ve gerilimi en aza indirmiştir. Mekke’nin Fethi (630) başlı başına şiddetsiz toplum sağlanmasına yönelik en büyük örnektir. Efendimiz (sav)’in af ve merhametiyle Mekke’de genel af ilan ederek gösterdiği barışçıl yaklaşım tüm dünyaya verilmiş büyük ve evrensel bir mesajdır.
Sözün sonunda varacağımız nokta, şiddetin olmadığı bir dünyada yaşamak kötüyü de seçebilme potansiyeli olan insanın var olduğu bir zeminde ütopik gözükse de uğruna çaba göstermeye değecek bir idealdir. Her birimiz başta kendimiz olmak üzere ailemiz, arkadaşlarımız, toplumumuz, nesillerimiz için bu çabayı göstermekle yükümlüyüz. Üzerimize düşen sorumluluğun farkına varmalı ve gerekli adımları bir an önce atmalıyız.
Şiddetin olmadığı yarınlarda buluşmak duasıyla…