Söz&Kalem Dergisi - Ali Tarhan
Milyonlarca kullanıcısı bulunan dev sosyal medya platformları özellikle 7 Ekim sürecinden sonra tüm dünyada Gazze'nin sesini bastırmaya yönelik sansür avına çıktı. En ufak bir paylaşıma dahi tahammülü olmayan söz konusu platformlar; yaptıkları sansürün gerekçesini “doğru bilgi akışını sağlamak” ve “dezenformasyona izin vermemek” olarak açıklıyor. Ancak nasıl oluyorsa bu hassasiyet yalnızca işgal rejiminin politikasıyla örtüşmeyen hesaplar paylaşım yaptığında nüksediyor. Sosyal medya platformları Gazze konusunda yapılan paylaşımlarda kendi sözde politikası ile uyuşmayan hesaplar için; Nasreddin Hoca’nın fıkrasındaki deyim ile “ipe un serme” politikasını yürütüyor.
Gazze'deki soykırımın duyurulmasında sosyal medya ve dijital platformların önemli bir rol oynarken sosyal medyada ciddi anlamda içerik sansürü de göze çarpıyor. Filistinliler, dijital içeriklerden yararlanarak Gazze'deki etkinlikleri Arap, İslam ve Batı dünyasındaki geniş bir kitleye ulaştırdı ve dünya çapında destek gösterileri düzenledi. Ancak, sosyal medya platformlarının algoritmaları Filistin içeriklerinin yayılmasını sınırlandırıyor. 2024 yılına ait raporlar, bu sansürlerin büyük ölçüde olduğunu ortaya koydu.
Filistinli araştırma şirketi Sada Social tarafından yayınlanan bir rapor, 2024'ün ilk çeyreğinde 5 bin 450'den fazla Filistin ile ilgili içeriğin sansürlendiğini bildirdi. Bu sansürlerin yüzde 32'si Instagram, yüzde 26'sı Facebook, yüzde 16'sı WhatsApp ve yüzde 14'ü TikTok'ta gerçekleşti. 7 Ekim'den bu yana, Meta'ya ait bir platform olan Instagram, Filistin'i destekleyen gönderileri sistematik olarak işaretliyor ve kaldırıyor, topluluk kurallarının ihlal edildiğini öne sürüyor veya bunları yalnızca spam olarak etiketliyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün Aralık 2023 tarihli raporu, Instagram ve Facebook'un rahatsız edici algoritmik seçiciliğine ışık tutarak, Gazze'deki savaş bağlamında ifade özgürlüğü konusunda ciddi endişeler uyandırdı. Rapor, Filistin yanlısı içeriklerin paylaşılmasını, beğenilmesini ve yorumlanmasını etkileyen yaygın algoritmik sansürü açığa çıkardı.
İnsanlığın süründüğü bu karanlık dijital despotizmi hemen hemen tüm sosyal ağlar yürütüyor. Facebook grupları kapatılıyor, gönderiler kaldırılıyor, hesaplar kapatılıyor. İnstagram’da tanımlanmış mavi tik sahibi hesaplar bile engellenmeye çalışılıyor, hikâyeler gösterilmiyor, bir defa kısıtlama yiyen hesap fişlenerek bir daha keşfete kolay kolay çıkarılmıyor. 2023 yılının aralık ayında İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Meta'nın İsrail'in Gazze saldırıları sırasında "Filistin içeriğine yönelik sistematik sansür" uyguladığını raporlamıştı. HRW, bu durumun hatalı politikalardan, algoritmalara aşırı bağımlılıktan ve hükümet baskısından kaynaklandığını belirtmişti. Mayıs 2021'de de İnsan Hakları İzleme Örgütü, Instagram'ı Filistin ile ilgili videoları, fotoğrafları ve yorumları kaldırmakla suçlamıştı. Giderek artan bu dijital sansür uygulamaları, bilgilerin erişiminin temel bir insan hakkı olduğu içeriğiyle çelişmektedir.
Öte yandan Meta'nın da kendilerini Filistinli olarak tanımlayan bazı Instagram kullanıcılarının biyografilerine "terörist" etiketini koyması büyük tepki çekti. Şirket sözcüleriyse bu hamlenin bilinçli olmadığını, sistemle ilgili bir geliştirmeden kaynaklandığını savundu. Instagram kullanıcısı @khanman1996, platformdaki biyografik bilgilerinin skandal biçimde yanlış çevrildiğini söylüyor. Biyografisinde Filistinli olduğunu yazan kullanıcı, "Filistinli" yazısının yanına bir Filistin bayrağı eklemiş ve Arapça "elhamdulillah" yazmıştı. Ancak Instagram’ın "çeviriyi gör" seçeneğine tıklayan diğer kullanıcılara İngilizce; "Allah'a şükür, Filistinli teröristler özgürlükleri için savaşıyor." şeklinde sunuldu.
Bu durum elbette ki bilinçli bir davranıştır. HRW; 60'tan fazla ülkeden 1.050 çevrimiçi sansür vakasını analiz etti ve altı ortak model belirledi: İçerik kaldırma, hesapların askıya alınması veya silinmesi, içerikle etkileşime girememe, hesapları takip edememe veya etiketleyememe, Instagram ve Facebook Live gibi özelliklerin kullanımının kısıtlanması ve gölge yasağı. Meta'nın ayrıca Gazze'de Filistinlilerin maruz kaldığı soykırımı belgeleyen milyonlarca paylaşımı, şirketlerin politikaları kapsamında haber değeri taşıması gerektiği halde, şiddet ve grafik içerik politikaları kapsamında sansürlediği tespit edildi.
Instagram; Şehid İsmail Haniyye ile ilgili taziye paylaşımlarını kaldırması ile gündeme gelmişti. Sadece Haniyye ile ilgili paylaşımlara sansür uygulayan İnstagram; direnişin sözcüsü Ebu Ubeyde, şehid liderler Yahya Sinwar ve Muhammed Dayf, İslami Direniş Hareketi HAMAS gibi sembollerin yer aldığı içerikleri anında kaldırıyor. Asıl terörist olan Netanyahu’nun paylaşılmasına ise müdahale edilmiyor. Tarafsızlık politikası ise her iki tarafa da uygulanması gerekirdi elbette.
İşgal rejiminin medyası Ynet haber sitesi 30 Ekim'de, savcılığın sosyal medya şirketlerine "şiddete ve teröre teşvik" içeren paylaşımların kaldırılması yönünde binlerce talep ilettiğini bildirdi. Savcılığın kaldırılmasını talep ettiği içeriklerin yüzde 58'inin Meta'da, yüzde 26'sının TikTok'ta, yüzde 10,5'inin X'te ve geri kalanının YouTube ve Telegram'da olduğunu aktardı. Söz konusu haberde, sosyal ağların, HAMAS ile bağlantılı bulunan etiketlerin yanı sıra, kaldırılması talep edilen içeriğin yüzde 94'ünü kaldırdığı da belirtildi. Diğer taraftan Filistinlilerin dijital haklarını izleyen ve savunan Arap Sosyal Medyayı Geliştirme Merkezi (7amleh), X'te kışkırtma içeren İbranice 19 bin adet nefret söylemi ve içerik vakası belgelediğini açıklamıştı. Bu vakalar ile ilgili herhangi bir gelişmenin olmadığı ifade edilmişti.
Elbette her mecranın kendine özgü kullanım koşulları vardır. Bu mecraya giriş yapan herkes hesabını açtığında bu koşulları peşinen kabul ediyor ama burada işler biraz farklı yürüyor. Sosyal medya platformları yazılımsal algoritmasının dışında, sitenin editoryal müdahalesiyle de manuel olarak bir içeriği kısıtlayabiliyor. Yani daha açık bir ifadeyle bir dijital medya çalışanı keyfine göre manuel olarak “bu içerik olmamış” diyerek oturduğu yerden tek bir butonla paylaşımınızı kısıtlayabilir. Peki paylaştığımız bir içeriğin doğru ya da yanlış olduğuna kim karar veriyor?
Sosyal medya platformlarının anlaşmalı oldukları fact-check siteleri buna karar veriyor. Haklı olarak akla hemen “doğrular neye, kime göre doğru” sorusu geliyor. Bu doğrulama sitelerini kim doğruluyor? Poynter isimli uluslararası bir birlik, doğrulama sitelerine onay vererek doğruluyor. Bu birlik kimdir, kimler tarafından fonlanıyor? Birlik sitesinde kimler tarafından fonlandığı yazılıyor. hepsine tek tek baktığımızda ilk olarak göze Bill ve Melinda Gates Vakfı ilişiyor. Derseniz ki “bizde alternatif bir doğrulama sitesi açalım”, açtığınız siteye de zaten doğrulama onayı alamıyorsunuz ve dolayısıyla sosyal medya şirketleri sizi doğrulayıcı olarak kabul etmiyor. Kelimenin tam anlamıyla bir saadet zinciri kurulmuş ve gerçekler keyfi bir şekilde saklanıyor.
TRT World Araştırma Merkezi’nden Araştırmacı Murat Selvi, konuyu şu şekilde yorumluyor; “Filistin'e destek için sokaklara dökülen milyonlarca insan, sosyal medya platformları ve birçok Batılı medya kuruluşunun yürüttüğü algı operasyonlarının ve psikolojik savaşın sanıldığından daha az etkisi olduğunu kanıtlıyor. Yaşadığımız bilgi çağında saatler içinde milyonlarca kullanıcıya ulaşan platformların çok kısa sürede tüm güvenilirliklerini ve kullanıcılarını kaybetmeleri mümkün.
Seçeneklerin bu kadar bol olduğu bir dönemde, mevcut güç ve nüfuz kapasitesinin sarsılmaz olduğunu düşünmek saflık olur. Son derece tartışmalı ve güvenilmez bir platform imajı, günümüz devlerinin kendilerinden önceki pek çok dev gibi internet çağının tozlu raflarına kalkmasını sağlayabilir. Dönemin Facebook'unun daha önceki hatalarından dolayı üzerine yapışan kötü imajı düzeltmek için Meta'ya dönüşerek akıllıca bir imaj çabası içine girmiş olduğu düşünülebilir. Ancak Meta'nın bu sefer üstüne bulaşan lekeyi temizlemek için yeni bir isim değişikliğinden daha fazlasına ihtiyacı olabilir.
Öte yandan Gazze’deki yakınlarına ulaşmaya çalışan birçok Filistinli, Microsoft tarafından Skype ve Hotmail hesaplarının sebepsiz yere kapatıldığını ifade ediyor. İnternetin sık sık kesintiye uğradığı Gazze'de iletişim için hayati önem taşıyan Skype, ücretli abonelikler üzerinden ucuz görüşme imkânı sunuyor. Yurtdışında yaşayan bazı Filistinliler, hesaplarının HAMAS bağlantısı şüphesiyle kapatıldığını düşünürken, Microsoft konuya net bir açıklama getirmekten kaçınıyor.
Şirket sadece hesapların "şüpheli dolandırıcılık faaliyetleri" nedeniyle kapatılabileceğini belirtiyor. Ancak mağdurlar, Microsoft'a yaptıkları itirazların yanıtsız kaldığını ve hesaplarının sebepsiz yere kapatıldığını dile getiriyor. Filistinliler, Wise ve Payoneer'deki çevrimiçi hesaplarının engellendiğini söylüyor; bu da onları temel finansal hizmetlerden mahrum bırakıyor. Wise ve Payoneer, “terörizm!” bahanesiyle engellemeler yapıyor fakat asıl teröristin işgal olduğunu görmezden geliyor. Ayrımcılığa maruz kalan Filistinliler, ailelerine para gönderme ve günlük harcamaları karşılama hususunda engellerle karşılaştıklarını bildiriyor. Herhangi bir uyarı yapılmıyor ve fonlarına erişemiyorlar. Gazze; kelimenin tam anlamıyla fiziksel kuşatmanın yanı sıra dijital bir kuşatmaya da maruz bırakılıyor.