Ünlü bir şair der ki:
“Güneşin yeni doğduğunu sana haber veriyorum
Yağmurun hafifliğini toprağın ağırlığını
Ve bütün varlığımla karayılan seni çağırıyorum.
Seni çağırıyorum parmaklarımdan süt içmeye
Pamuğun ağırlığını yapan dağın hafifliğini
Sana haber veriyorum yeni doğduğunu güneşin
Ve şiirin en sonunda şunları söyler:
Seni süt içmeğe çağırıyorum parmaklarımdan
Karayılan, karayılan, karayılan, karayılan
***
Bu şairin bütün şiirlerini topladığı eserinde “yılan” doğrudan ve dolaylı olarak on sekiz, “süt” imgesi de on yedi yerde geçmektedir.
Bu ilgi çekici ve üzerine konuşulabilecek bir mesele. Şimdi şiire bakalım. Süte davet edilen bir yılan görüyoruz. Biliyorsunuz yılan sütü sever. Hatta bir masalda şöyle anlatılır. Bir gün uyumakta olan bir kadının ağzına yılan akar ve içine girer. O günden sonra kadın her yıl bir yılan doğurur. Bu durumdan kurtulması için şöyle bir yönteme başvurulur. Bir kazanda süt kaynatılır. Ve kadın kazanın üzerine baş aşağı asılır. Sütün kokusunu duyan ve ona karşı koyamayan yılan kadının ağzından çıkar ve kazana düşer.
İşte burada da şair, yılanı tatlı, merhametli bir şekilde süte davet ediyor. Bir söz var bilirsiniz. Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır. Süt de yılanı deliğinden çıkarır. Yani şair ustaca yılana reddedilmesi zor bir şekilde, reddedilmesi zor bir teklifte bulunuyor. Şair yılanı ısrarla süte çağırıyor. Sanki yılan bir tehlike içerisindeymiş de tek kurtuluş yolunun bu olduğunu ona haber vermek istiyor.
Ve bütün varlığımla karayılan seni çağırıyorum
Peki, bu yılan neyi temsil ediyor? Kim bu yılan? Bu soruya cevap bulmak için şairin başka bir şiirinden yardım alıyoruz:
Gittin ve bozdun bütün büyüsünü yuvanın
Yüzyılların sabrıyla
Ay ışığının harcıyla
Güvercinlerden kırlangıçlardan
İçgüdü müziğinden
Çocukların pul pul düşlerinden
Doğmuş bir çiçek evine
Girdin ve bozdun sessizliğini
Güneşin doğuşunu
Işığın camlardan geçişini
Durdurmak istedin
Uğursuz ıslığınla
Karlar içinde donmuştun
Tuttun sıcacık ovaya indin
Baharın gözlerini ezdin
Nergisler üstünde dans ettin
Bozdun bütün büyüsünü canlı olmanın
Tanrı böyle yaratmış seni
Sen yılan olmaya mahkûm
Gecenin ta kendisi
Kara kaderlerin çerçisi
Zafer anıtlarının güvesi
Mutlu öfkelerin sfenksi
Gövdende ölüm zehirli bir ağıt gibi
Ve insanoğlunun karşısında
Külkedisi
Melek dağıtansın
Zehirli tozlarında
Skandal serpersin meryemlere
Cennetin kapısını durmadan kapayansın.
Bu dizeler size neyi çağrıştırıyor? İnsanoğlunun karşısında külkedisi. Külkedisi masalına bir atıf var. Kendisini külkedisi gibi gösterip aslında içinde karanlıklar barındırmasını anlatır. Ayrıca “cennetin kapısını durmadan kapayansın.” burada da şuraya atıf var: Yahudi ve Hristiyan inancına göre Şeytan cennetten kovulunca Hz. Adem ile Hz. Havva’yı kandırmak için yılanla anlaşmıştır. Yılan insanoğlunun cennette kalışını engelleyen hayvandır. Bu iki atıf bize yılan hakkında fikir verdi aslında. Ancak şu dizeler daha iyi anlamamızı sağlayacak: “Karlar içinde donmuştun, tuttun sıcacık ovaya indin.” Hatırladınız mı? Çağrıştırdı mı bir şeyler? Yıllarca soğuk, karanlık çağlar yaşadıktan sonra, güneşli sıcacık İslam coğrafyasına inen Batı geldi mi aklınıza? Evet, yılan Batının ta kendisi.
Peki ya süt?
Yılan batıysa süt de İslam’ı temsil eder elbette. Şair yılana, İslam medeniyetinin, onun aslında çok sevdiği süt olduğunu belletmeye çalışıyor. Aslında sen de süt istiyorsun, diyor. Süt bende, diyor.
Seni süt içmeğe çağırıyorum
Peki, neden süt?
Miraç hadisesinde vuku bulan olaylardan biri de Cebrail (as) tarafından Peygamberimize (sav) biri süt, biri şarap olarak iki kap içecek sunuldu. Peygamberimiz bunlardan sütü tercih etti ve bunun üzerine Cebrail (as) “Sen fıtratı tercih ettin / seçtin.” dedi.
Sütün tercih edilmesi ile fıtrat arasındaki ilişki, İslam dininin kolay, rahat, huzur veren, insanın fıtratına uygun hükümler ihtiva ettiğine işarettir. Bu yüzden süt tercih edilmiştir. İslam aslında bir süt medeniyetidir, diyebiliriz.
Şarap ise kötülüğün anası olduğu için, tercih edilmemiştir. Yılan, yani batı medeniyeti şarabı tercih etmiştir. Şarabın kötülüğüyle karardıkça kararmıştır.
Seni süt içmeğe çağırıyorum parmaklarımdan
Peki, neden parmak?
Abdullah b. Mesud (ra) rivayet ediyor: “ Bir seferde Rasûlullah ile beraberdik, suyumuz azaldı. “Bana az bir su bulun.” dediler. İçinde çok az su bulunan bir kap buldular. Elini suyun içine koydu ve şöyle buyurdu: “Mübarek suya gelin, bereket Allah’tandır.” Suyun Rasûl-i Ekrem’in parmakları arasından fışkırdığını gördüm”
Yani şair Resulullah’ın (sav) yöntemiyle Batıyı hidayete, doğruya, fıtrata çağırmaktadır. O bembeyaz, tertemiz, pak elini yılana uzatmıştır. Yılana uzatılmış bir el... Bu sahne size tanıdık geldi mi?
Taha suresi;
“Nedir o sağ elindeki, ey Mûsâ?” ﴾17 ﴿ Dedi ki: “O benim asâmdır. Ona dayanırım, onunla koyunlarıma yaprak silkelerim, ona başkaca ihtiyaçlarım da var.” ﴾18﴿ Allah buyurdu: “Onu yere at ey Mûsâ!” ﴾19﴿ Hemen attı. Bir de ne görsün, o akıp giden bir yılan oluvermiş! ﴾20﴿ Allah, “Tut onu ve korkma, biz onu hemen eski haline döndüreceğiz” buyurdu. ﴾21﴿
İşte o sahne... Elini yılana dönüşmüş asasına uzatan Hz Musa... Sonraki ayet:
“Şimdi de elini koynuna sok, bir hastalık yüzünden olmaksızın, bir başka mûcize olarak elin bembeyaz çıkacaktır. ﴾22﴿”
Tıpkı ne gibi? Tıpkı süt gibi... Bembeyaz...
Son bir soru: yılan ve süt imgesini bu kadar derin, veciz ve edebi bir şekilde kullanan bu şair kim?
Evet bildiniz. Bu şair; Ömrünün elli yıldan fazlasını yazın ve düşün hayatına vakfeden, boğaza nazır konaklarda hayal ürünü şiirler kaleme alıp kibir elbisesine bürünerek halka tepeden bakan bir aydın olarak değil hak için yazan, hak için, konuşan ve hak için mücadele eden diriliş şairi Sezai Karakoç’tur. Allah ona rahmet etsin mekânı cennet, makamı âli olsun.
Söz&Kalem Dergisi | Yunus Çetin
*Hüseyin Yılmaz’ın “Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Geçen ‘Yılan’ ve ‘Süt’ İmgelerini Metinlerarası İlişkiler Bağlamında Okumak” adlı makalesinden yararlanılmıştır.