Söz&Kalem Dergisi - Abdurrahman Cahit
Eser Hakkında
1994 yılında Hicret Yayınları tarafından basılmıştır. Salih Uçan tarafından tercüme edilen eser, 132 sayfadan oluşmaktadır. Küçük hacimli bir eser olmasının yansıra çok kıymetli bir muhtevaya sahiptir. Yargılama döneminde Seyyid Kutub için idam kararı verilmesinde bu eser temel sebep olarak görülmüştür.
Yazar Hakkında:
Prof. Dr. Seyyid Kutub, 1906’da Mısır’da dünyaya geldi. Yaşamının erken dönemlerinden itibaren mücadele ortamına tanıklık etti. Seyyid Kutub’un kendi yaşamının ikiye ayrılmış bir grafiği verilirse Hasan el-Benna'ya göre onun birinci evrede cihat düşüncesi ve tağuta direniş açısından pasif olduğu gözlemlenir. İkinci Kutub dönemi ise fırtına etkisiyle karşımıza çıkar. Hapishane, tehdit, zulüm ortamında, kendisinde görülen işaretler de şehadetinin ışığı olmuştur. 1966’da idam edilmiştir. Seyyid Kutub’un yaşamı sadece mücadele kavramı içerisine hapsedilemez elbette. Çok yönlü bir kişiliğe sahiptir. Özellikle edebiyat açısından özgün yorumlamalara sahiptir. Yeteneklerinin tamamını İslam’a hizmet amacıyla sergilemiştir.
*
Yoldaki işaretler, edebi üslubu içerisinde hakikat anlamıyla Müslümanca yaşamın çizgisini taşımaktadır. Yazarının hayat çizgisine ve ahirete irtihal ediş şekline bakılırsa bu eser, Kutub’un kendi yaşamının da işaretlerini barındırmaktadır. Haykırmaya çalıştıkları müstebitlerin çıkarlarıyla çeliştiği için bir sürü kovuşturma, ölümle tehdit, çileli hapis yaşamı, adaletsiz yargılanma gibi merhaleler Seyyid Kutub’un yakasını bırakmamıştır.
Mısır’da Müslümanların sömürge yönetiminden kurtulmaları için başlatmış oldukları mücadele sonrasında dönemin müstebit yönetimine karşı devam etmiştir. Seyyid Kutub, hayatında birkaç farklı hareket bünyesinde mücadele etmiş olsa da Hasan el-Benna'nın kurucusu olduğu İhvan-i Müslimin (Müslüman Kardeşler) hareketi onun yaşamı açısından çok kıymetlidir. Bu hareket ile Seyyid Kutub arasında bir tarafın diğerine çok şey kattığı etkileşim olmuştur. Her ne kadar İhvan-i Müsliminin barışçıl protesto ve uzun vadeye yayılmak istenen derin mücadele fikrine karşı ağır eleştirilerde bulunmuş olsa da genel anlamda Kutub, İhvan-i Müslimin hareketini benimsemiştir.
Bu eserini okuyanların da edineceği fikir üzere Kutub, radikal eleştiri, silahlı mücadele, devrim, ayaklanma, tağuta isyan gibi kavramları dışlamamıştır. Dahası devrimin gerçekleşmesi adına silahlı mücadeleyi teşvik etmiş birisidir. Onun bu çizgisi ile İhvan-i Müsliminin sonradan da eleştirilecek barışçıl protesto düşüncesi arasında zıtlıkların olduğunu söylemek mümkündür.
Yoldaki İşaretler, direnişin manifestosu olarak adlandırılırsa hiç de mantıksız olmaz. Seyyid Kutub’un kullanmış olduğu dil günümüzde coşkulu, takip edildiğinde titreten bir etkiyle, insanı sorgulamaya ve direnmeye yönelten bir amaçla karşımızda durur. Kutub’un tefsir kategorisindeki değerli eseri Fi-Zilali'l Kur’an (Kur’an’ın Gölgesinde) kullandığı üslup da bu üsluptur. Açıklayıcı ama pasif değil, bilgilendirici ama salt bilgi olarak elde edilen değil, var olan ortamı ifade eden ama bunu salt entelektüel değer olarak heybeye alan değil; harekete geçirici, İslam’ı toplumun arasında haykırarak yaşamaya yönelten, Allah’ı asla şirk koşmayan ve hiçbir surette tağut denilen zehire rıza göstermeyen...
Yaşamını adadığı, onu şehadete götüren düşünceleridir bunlar. Taviz vermediği, hapishanelerde karanlığın kol gezdiği yerlerde hissiyatını edebi üslupla aktardığı hazineleridir. Yoldaki İşaretler bu açıdan Kutub’un tefsir eseriyle beraber başyapıtıdır. Kur’an’ı rehber edinmede dönemin pasif düşüncelerini ise Kutub dikkatle süzmektedir. Bu minvalde üslup açısından mucizevi bir minvalde üslup Kur’an ‘edebiyat kitabı!’ değildir. O salt araştırmaya dahil edilecek ve teorik olarak da çalışılacak bir eser değildir. Bir yaşam biçimi, Müslüman’ı tevdide davet eden ve bu çizginin onu hayatı boyunca sürekli aktif tuttuğu hayat rehberidir. Kur’an’ın çizgisi insanı, yaşamında nereye taşırsa taşısın arzularını feda etmeyi tereddüt ettirmeyecek bir etkiye sahip olmalıdır.
Şehid Kutup, Yoldaki İşaretler içeriğini 4 bölüm şeklinde okura sunmaktadır. Seyyid Kutub’un üslubu bu bölümlerin Kur’an’ın hedeflediği Müslüman tipi inşa etme anlamında özgün özelliklere sahiptir. Zaten kendisi edebiyat birikimi ve kalitesi anlamında kendini geliştirmiş birisidir. Gönüllere etki etme ve Kur’an’ın mesajını edebi bir üslupla aktarma noktasında onun bu birikimi eserine ciddi anlamda yansımıştır. Bulunduğu zamanın ve mekanın şartları da bunlara eklenince eserin okunulan her bir cümlesi insan zihnini etki altına alacak zarifliğe sahiptir.
Seyyid Kutub bir davanın ve yolculuğun bilincindeydi. Hayatının bir bölümünde yaşama imkânı bulduğu ülkeyi ‘Gördüğüm Amerika’ adıyla bir eser olarak bizlere aktarırken aslında bir eseri üzerinden bütün eserlerini de özetleyecek bir karakter özelliğini de bizlere gösteriyordu. Kutub, cesareti İslam’ı öğrenerek ve imanını güçlendirerek artırmıştı. Yaşamının son dönemlerinde zirve noktasına ulaşan teslimiyeti, İslam davasını sahiplenme adına gösterdiği gayret ve zalimin zulmünden ötürü geri adım atmamak onun şehadetinin habercisi olacak mizacının olgunlaşmasıydı.
Hasan el-Benna'nın kurduğu, İslam direniş ve mücadele safhasına bir cemaat ve yol olan hareketin bir ferdi olarak Kutub, şehadete ulaştığında son nefesini veren sadece bedeniydi. O ruh ve bilinç yönünden bir tohum gibi toprağa serpildi. Ve susturulmak istenen ses toprakta can bulup filizlendi. Bugün onun emek verdiği eserler önümüzde duruyor. Kitaplığımızda onun ismini gördüğümüz yerde göz kırpıyoruz. Allah’ın izzet ve şeref verdiği kişilerin hakikaten on yıllar da geçse gönüllerde yer ettikleri müstesna yer bize bu yolun ne kadar ihtişamlı olduğunu fazlasıyla öğretiyor.
Seyyid Kutub okunmalı! Fakat onun okunması bir tuzağa düşme şeklinde olmamalı. Birikimin teorik olarak bize yansıtılması adına Kutub’u okumak en başta ona saygısızlık anlamına gelecektir. İnsanı iman açısından olgunlaştıracak ve harekete geçirecek bir okuma iradesiyle Seyyid Kutuba yönelmek, tağutun dününü ve bugününü anlama adına kıymetlidir. Çünkü Seyyid Kutub’un işaret ettiği ve muvahhidlere, mücadele edilecek safha olarak işaret ettiği hususların bugün de mevcut olduğunu düşünüyoruz.
Tağut bazı yerlerde yüzeysel bir değişime uğrasa da Allah’ın hükümleri yerine birtakım maya tutmayan beşeri sistemlerin yerleştirilmesi adına yeryüzünün her noktasında varlığını ve iddiasını sürdürmeye gayret etmektedir. Karanlığın, aydınlığa ulaşmak ve onun anlamını kavrama adına kıymetli oluşu gibi bugün istemesek de tağutun varlığı aslında imtihan dünyasının bir gerçeği olarak bize kendini göstermektedir. O halde yol bellidir. İrade verilmiştir. Seçim ise bir dua, bir niyet, bir azim, fedakârlık ve teslimiyetle bize bağlıdır.