Söz&Kalem Dergisi - Esedullah Kaya
“Karanlıkta dile getirmekten çekindiğiniz hakikat, bir gün aydınlıkta işitilecek ve gizli mekanlarda öğrendiğiniz inancı, bir gün çatılardan haykıracaksınız.”
Bu sözler, tarihin her devrinde karşılaştığımız dönüşümün satırlara yansımış halidir. Havarilerin karanlık mekânlarda gizlice öğrettiği hakikatlerin bir gün dünyanın en büyük devletlerinin kabul ettiği din haline geldiği hepimizin malumudur.
Hz. İbrahim’in bir zamanlar, Allah’ın emri ile kendisi ve ona iman eden az bir topluluğun ibadeti için imar ettiği Kâbe’nin etrafında günümüzde milyonların döndüğünü müşahede etmekteyiz.
Elbette kadere hak ettiği gibi İman eden bizler, bu sonuçlara zahmetsiz varılmadığını biliyoruz. Bir arabanın hedeflediği yere gitmesindeki ana etmeni, enerjisini kendisinden elde ettiği yakıt oluşturur. İnsanın da tabiri caizse yakıtı sebatıdır. Sebatı oranında ilerleyebilir ve ancak yeterince kararlılığa sahipse hedefine varabilir.
Peki nedir bu sebat?
Çoğu yerde sabırla karıştırılsa da sebat aktif bir harekettir, beklemeyle değil eylemle şekillenir. Sebat bir eylem karakteridir. İvmesi artıp azalan ama hızı asla azalmayan, menziline giden yolda asla duraklamadan hareket eden bir araba gibi düşünülebilir.
Velhasıl sebat yolda oturup uçan bir halının gelip seni menziline bırakmasını beklemek değil o yolu bir vasıta beklemeden kat etmeye devam etmektir. Bu yolda bazen altımıza uçan halılar da serilebilir veya yolun ortasında çelmeler de takılabilir; bazen de önümüze dev setler de çıkabilir. İşte sebat sana gelen yardımın şımarıklığına ve önüne çıkan engelin korkusuna kapılmadan yola devam etmektir.
Sebatın kaynağını sorguladığımızda ise birçok erdemle aynı kaynaktan yani İmandan fışkıran bir pınar olduğunu görüyoruz.
Bilelim ki yolda kalma süremiz ayaklarımızın kuvvetiyle değil; kalplerimizin, verdiğimiz karara olan güveniyle doğru orantılıdır.
Somut bir örnek vermek gerekirse; Son dönemde Hamas’ın teşkilatlanması ve El Kassam’ın yetiştirilmesi merak ediliyor ve bu soruları kendilerine yönelttiğimizde ise garip bir cevap alıyoruz. Biz istihbarat, siyaset, bürokrasi dersi beklerken onlar bize mescitten, Kur’an dersinden ve cemaatle namazdan söz ediyor. Bizler eğitildikleri dövüş tarzlarını iyi kullandıkları silahları sorarken, onlar bize Kassam’a girmeden önce ezberlenecek surelerden ve hadislerden bahsediyor.
İşte bu anlayıştır bugün 8. ayına girdiğimiz aktif direniş sürecinde hala geri adım atmadan Aksa’ya yol almalarının sebebi. Bu anlayıştır 40 yıldır yedikleri onca darbeye, uğradıkları İtibar suikastlerine ve rakiplerinin siyasi üçkâğıtlarına rağmen herkesin devekuşu misali kafasını yere gömdüğü bir coğrafyada onları ayakta tutan.
“İçinde Nuh olmayan gemi hangi fırtınadan kurtarır bizi?
İmanı barındırmayan hangi kavganın galibi vardır?
Sen yerinde otururken hangi kaya önüne çıkar?
Sen yelkeni açmazsan hangi rüzgar taşır seni sahili selamete…’’
Elhasıl her namazda Allahtan bizi iletmesini istediğimiz o yolda yani “Sirat-el Mustakîm’de” ilerlemenin tökezlememenin yolu sebattan geçer. Bindiğimiz bir bisiklete benzetirsek pedalları çevirdikçe ayakta kaldığımızı frenlediğimizde ise dengemizi korumanın zorlaştığını görürüz. Yani bizi ayakta tutan, harekette sebatı elden bırakmamamızdır. Bunun da yolu, yola olan güvenden yani yolun sahibine olan güvenden geçer.
Rabbimizin bizi yakini bir imanla ve sarsılmaz bir sebat ile rızıklandırması niyazıyla..
Selam ve dua ile..