Söz&Kalem Dergisi - Müzeyyen Sena Titiz
Bize rağmen bizden vazgeçmeyen merhamet kaynağına sonsuz hamd ve teşekkürle...
Sevgili ben, sen, yazan, okuyan; sevgili dünya ve dünyalılar. Duyan duymayana, okuyan okumayana, bilen bilmeyene haber salsın bodrumların rutubeti, dünyanın ağrısı bitmez. Tırtıl kelebek olduğu gün başlar imtihanı, insanın ise bezm-i elesteki deki “belâ” sözünü verdiği an.
Kıymetli mükedder;
Kim bilir şu sıralar hangi imtihan ile cebelleşiyor, hangi yokluğun isteği ile gün geçiriyorsun. Akşamları hüzün ile sabahlıyor, sabahları umut ile geceliyorsun. Annem “dunyâ dârâ hêsreteyê” derdi. Yani dünya hasret ağacıdır. Bakıyorsunuz herkesin çeşit çeşit bir hasret durağı var. Türlü türlü ah’ları, belki de aff diye bağırışları. Kim bilir sen de onlardan birisindir, biriyizdir. Kim bilir? Açık konuşalım. Kimse. İlla hû. Bu, böyledir. Kimsenin gerçek anlamda ne senin ağacından, ne durağından ne acının açısından haberi olmaz. Dünya anlaşılmanın dâr-ı (ev, diyar) değil, anlaşılmayı içine alamayacak kadar dardır. Böyle bil. Böyle belle. Böyle bak.
İmtihan bu, gelecek muhakkak; kuldan, maldan ve candan. Etmem diyen eder, yapmam diyen yapar, yanılmam diyen yanılır. Her şey hiç bir şey olmaya dönünceye değin sürer gider bu yol. Ne insandan şekvâ eksilir, ne dünyadan gamsızlık. Zamanımızın bin bir hastalığı da seferden geri kalmayayım dercesine katılır bu serüvene. Hasılı, herkesin bir birini dağıtıp, sonra Allah’a havale ettiği çarkı kırık çemberi yamuk bir çağ bizimkisi...
Bu kangren hayatın akışını normalleştiren bir tılsım var. Evelallah tüm zorlukları aşarım bilinci kazandıran bir enerji kaynağı. Onun varlığı kalbe sekinet, gönle huzur ve işlere kolaylık verir. Her şeyin imkanı var bilinci,, normalin dışında bile olsa olabilir güveni. Sağlam, kuvvetli, kalkan misali. Onu elde edenin önünde her ne durursa tesirini kaybettiği sihirli bir güç. Aslında hepimizin bildiği bir şey; Musa’nın (a.s) asası, Zekeriya’nın (a.s) nidası, Yunus’un (a.s) yakarışı ve cümle peygamberlerin ortak noktası. İki hece, tek kelime: İMAN
Ey bî-çareler, takatsiz hayretzedeler!
Acı mayalı dünyadan, zorluk temalı hayattan ve zehirli tatlı satan çağın içinden aklı selim, kalbî selim ve imanı selim ile çıkmak istiyorsanız şayet lütfen kaleye buyrunuz. Orda türünün tek örneği bir sığınak var, ağrılarınız için şifacınız sizi bekliyor. Sorunlarınızı maliyetsiz dinleyip, çözümleyecek en iyi psikolog orda. Kapının üstünde şöyle bir levha bulacaksınız: “... ve Allah kalplerin derinliklerinde olanı da bilmektedir.”¹ Rahat olun lütfen, burada ne yargılama var ne suçlama yalnızca karşılama var diye de not bırakılmış olacak. Ne para isteyecekler ne SGK, ne statü kayırması var ne yabancı dil şartı. Senin, sen olarak gelmen dışında şart yok. Ve en önemlisi ne biliyor musun, buradan çıkan tüm garibanların istisnasız tüm garibanların yüzü gülüyor.
Bu kale, yeryüzündeki tüm mescitler. Sığınak ise yalnızca O’dur (c.c). Evet, yorgun düşürdü asır, kalp ağrıdan nasır tutmuş. Ne insana takat kalmış ne kendimize. Her taraf gümbür gümbür kalabalık. Öyleyse, sana, bana ve bize mahşer değil inziva lazım. Herkes değil O (c.c) lazım. Al yanına seccadeni ve şehrin en kadim camisine git mesela. Mümkünse araç olmaksızın, dervişane bir arayışla. Öyle resim çekmeye, tarih gezmeye değil nedametle mağfiret dilenmeye yalnızca. Hataların ellerimizi çamura buladığı, günahlarımızın rengimizi soldurduğu, her tarafımıza çağ kokusu sinen kirli dünyayı bir kenara bırakarak yürü. Çarşıdan geç ama çarşı senin içinden geçmesin. Soyutlan, vazgeç ve dünyayı gerçek anlamda sessize al. Kapıyı hafifçe arala ve deki: Mahcubiyet libasıyla makamında niyaz dilekçemi sunmaya geldim rabbim. Beni de kederden kurtardığın mümin kullarından yaz. ²
İçeri girdiğin gibi kapıyı tüm şüphelere kapat: keza keşkelere,, amalara ya öyle olursalara, acabalara, neden benlere ve daha bir çok inkari suallere... Burada olması gereken yalnızca güven. Nedensiz, sebepsiz ve sorgusuz. Kalbi, sahici ve içten. Derinden, illa derinden. Bir peygamber güveni, denizin yarılacağına inançla. Beşikteki bir çocuğun konuşacağına, halini geçmiş bir kadının doğuracağına, balığın karnındaki karanlıktan sağ salim çıkacağına olan kuvvetli bir tevekkülle... Dille değil, lafıgüzaf olsun diye hiç değil, kalbî bir itimat ile. Ol derse şeksiz şüphesiz olduracağına, oldurmazsa tüm dünya bir araya gelse olmayacağına imanla...
Dilekçeni sunarken kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınmayı ihmal etme sakın, çünkü o senin bu derin yönelmeni kaldıramayacak, sana türlü türlü vesveseler vermenin yollarını arayacaktır. En basitinden sen duası kabul olmaya layık değilsin diyecektir. Ya da evvelce yaptığın bir günahını aklına getirerek böyle bir kul tövbe etse neye yarar diye fısıldayacaktır kulağına. Ya da tam ibadet etmeye, dua ve niyazda bulunmaya başladığın esnada “senin gibileri çok gördüm ben, bugün tövbe edersin yarın gene benim biletlerden alırsın “ vesvesesi vererek Allah’ın rahmetinden ümit kesmen için her kılıfa girecektir. Sen de kuvvetli bir besmele sonrası ona şu cevabı ver: Allah’ın laneti üzerine olsun, senin bu oyunların bana sökmez, çünkü ben Zümer suresi. – 53.³ Ayetin mesajına vakıfım. Git, başka yere oltanı at!
Sonra ellerini, yüreğini, gözlerini ve tüm damarlarını aç. Ve başla: İçimde milyon birikmiş şey efendim. Bir değil iki değil üç değil milyon şey. Hangi birini anlatsam öteki eksik kalacak. Hangi isteğimi sunsam, günahlarım oradan bağıracak. Hangi hatamın affını dilesem acılarım beni neden anmadın diyerek gücenecek. Kapsamlı bir yakarışla derim ki beni vasfını kitabında beyan ettiğin şu zümrene dahil et.: “Kullarım arasında, ‘Rabbimiz! Biz iman ettik; bizi affet, bize acı! Sen merhametlilerin en üstünüsün’ diyen bir kesim de şüphesiz vardı.”⁴ Beni, bana rağmen bağışla.
Öyle sanıyorum ki ruhun derinliğini kavradığı bu duruma daha fazla dayanamayıp istediği ona verilsin diye ağlayan bir çocuk misali hüngür hüngür ağlar bu merhalede. Öyle olmuşsa dilekçeyi sunmaya devam et. De ki: Ey kalbiyle tevekkül eden, duasında bedbaht olmayan ve affolunmak için nefesime zulmettim diye beyan buyuran elçilerin rabbi. Şifa kitabında onlara⁵ rastladım ve onların nidası ile niyazda bulunuyorum. Beni, bana terk etme. İyi bir kul değilim belki ama evvabin kullarından olmayı dilerim. Evvâbîn yani “Allah’a yönelen, günah işlediğinde derhal tövbe edip Allah’a iltica eden, Allah’a itaat ederek hayır işleyen” kimseler. Hani demiştin ya: “Rabbiniz, içinizden geçenleri çok iyi bilir. Eğer salih kimseler olursanız, şüphesiz Allah tövbe edenleri affedicidir” ⁶ Öyleyse sultanım, beni Müslüman olan, kalan ve o hal üzre ölen kimselerden eyle.
Ya vedûd! Cennetin vasfını yaparken hüznün ve mahrumiyetin olmadığı yer diye tanım yapıyorsun. Bu yokluk diyarından, keder küresinden bizi üzüntünün olmadığı diyar ile rızıklandır. Allah’a yönelen tüm garibanların yüzü gülmüştür, peygamber kıssaları bunun en bariz örnekleridir. Gördüm, örnek aldım ve diyorum ki ilahım şu gariban kulunun da yüzünü güldür. İyi bilirim ki, Allah’a yönelen herkesin hem dünyası hem ahireti muhakkak surette yeşermiştir.
Ve dilekçeni şöyle sonlandır: Verdiği vermediği her şeyle kullarına ince hassasiyet ile mukabele eden Rahmân. Sen noksan sıfatlardan münezzeh olduğun gibi yarattıklarına zulmetmekten de münezzehsin. Bazen hemen verir, devam ettirir ve ilelebet rahmetini eksik etmezsin.
Kimi an da olur ki kalbî istediğimiz bir şeyi muhteşem bir güzellikle nasip hanemize yazdırırsın.. Ancak süreç tamama ermeksizin tersine dönüşür, murad edilen nasipten uçar gider. O zaman da sana derinden bir teşekkür borcumuz oluşur. Çünkü eşsiz kudretinle istediğimizi kısmi vermekle kalbimizi okşamış; manen, neticeyi senden daha iyi bilirim diyerek de işin kamil olmasını engellemişsin.
Ya da kimi zaman çabalar çabalar, dua dua yakarır ama istediğimizi elde edemeyiz. O halde de bize düşen sana hamdi arttırmaktır rabbim. Çünkü, verirken tüm şartları olura getiren sen hikmetine binaen vermediğinde de gönle tesellisini bahşederek kuluna ne denli hassas davrandığını göstermiş ve bunu fark etmesini dilemişsin. Beni farklarını fark edecek idrake vardır. (Amin)
Ey kalbi huzura eren!
Dilekçeni sunduğuna göre rahatla ve işini ona bırakarak kaleden emniyet sahiline geç. Tehlike kabre kadar devam edecek unutma, ara ara çık gel kaledeki dilekçeni yenile ve ahdini tazele.
Sevgili ben, sen, yazan, okuyan; sevgili dünya ve dünyalılar. Duyan duymayana, okuyan okumayana, bilen bilmeyene haber salsın dünyanın eziyeti Allah’ın rahmeti eksik olmaz. Öyleyse hep beraber diyelim ki: İyi ki sen rahman olan, iyi ki sen rahim, iyi ki sen rahmetin yegâne menbaı, iyi ki sen eşsiz sığınak, iyi ki sen sevgili yönetmenimiz...
Kıymetliler, gönlümüze inşirah; dualarımıza icabet, düşüncelerimize hakikat nasip olsun. Kalenin sahibi daim bizimle, o eşsiz sığınak ta tek merciimiz olsun...
Kalbî selamla, esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu ve magfiratuhu ebeden ve daimen.
¹ Tegâbün Suresi – 3 . Ayet
² {Bunun üzerine duasını kabul ettik ve onu sıkıntıdan kurtardık. İşte biz iman etmiş olanları böyle kurtarırız.} Enbiya suresi – 88. Ayet
³ { De ki (Allah şöyle buyuruyor): “Ey kendi aleyhlerine olarak günahta haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.”} Zümer suresi – 53.
⁴ Enbiya suresi – 109
⁵(bknz: Enbiya suresi- peygamber dulari)
⁶İsrâ suresi 25. Ayet