Ahmet Çalışkan | Söz&Kalem Dergisi
İnsanoğlu şekil-şemal açısından ahsen-i takvim üzere yaratılmasına karşın, bilme ve hükmetme nazarından nakıs yaratılmıştır. Bundandır ki bir insanın büsbütün bir şeylerden haberdar olması olanaksızdır. Öyle ki insan yaratıldığı ilk günden bu yana hep bir bilinmezliğin içerisine buluvermiştir kendisini. Başta ahiret ve gayb alemi gibi temel mevzular olmak üzere, âdem-i zad eline alıp dokunamadığı her şeye karşı bilgisiz ve belirsiz kalmıştır. Hal böyle olunca insan sürekli olarak kendisinden üstün olan bir varlığın arayışında olmuştur. Böylece aklının ve gözünün ötesinde olanlara dair cevaplar bulacağını ummuştur. Öte yandan insanoğlunu yaratan yüce Allah (cc) insandaki bu hali, insan için imtihanın en önemli yasası olarak belirlemiştir. Bundan kasıt olarak yüce Allah (cc) insanın her şeyi bilen ve gören, her şeyden haberdar olan ve her şeyi tanzim eden kişi olarak kendisine karşı kulluğa çağırmıştır. Nihayetinde, bu temel anlayışa uygun yaşayanların bilgisizlik ve belirsizlik çukurundan çıkacağını ve huzura erişeceğini vadetmiştir.
Dünya hayatının içerisinde yol alırken, insan bu eksik yaratılışını daha net olarak idrak edebiliyor aslında. Kendi kendisine yetemediğini ve gölgesine sığınacak bir güce ihtiyaç duyduğunu fark ediyor. Çünkü belirsizlik ve bilgisizlik girdabı, insanın iç alemini yakıp kavuruyor. Bu yangın da insanı keder denizine gark ediyor. Kendisiyle ilgili keder, başkaları ile ilgili keder… Geçmiş ile ilgili keder, gelecek ile ilgili keder… Mal ile ilgili keder, makam ilgili keder… Hep neler olacağına dair keder, işin nereye varacağına dair keder… Bu ruh halinin tedavisi nedir, çaresi nerededir? Nihayetinde insan şunu anlıyor yolun sonunda: Her tarafına kederin bulaştığı şu dünyada kederden emin olmanın yolu sadece ve sadece kadere -yani Allah (cc)’a- iman etmekten geçiyor. Çünkü sadece yüce Allah (cc)’tır her şeyi bilen. Çünkü yüce Allah (cc) “… Yere giren, ondan çıkan, gökten inen ve ona çıkan her şeyi bilir. Nerede olursanız O (cc), sizinle beraberdir. Allah, yaptıklarınızı görendir” diye buyurmuştur. (Hadid, 4)
Bazı günler olur ki insan, kendi veya bir başkası olarak kötü muameleye veya zulme maruz kalır. Kendisine veya bir garibana karşı haksızlık yapıldığını düşünür. Bir yerlerde bir şeyler yanlış gidiyor, der. Yapılanlara karşı durmaya, sesini yükseltmeye çalışır. Zalime dur demenin yollarını arar. Lakin bunu tam olarak nasıl yapacağından emin değildir. Zalimi nasıl alt edeceğini kestirememektedir. İçinden bağırır. Dışından bağırır. Kızıp öfkelenir. Kavgalar, gürültüler, mahkemeler derken mazlum insan sonunda adaletin ikame edilmesinin bu dünyada mümkün olmadığına kanaat getirir. Keder her tarafını kaplayıverir. Derdine bir çare arar. O an, gözü ve gönlü her şeyi bilen ve olan-bitene müdahale edebilecek üstün bir güce yönelme ihtiyacı hisseder. O güç yalnızca yüce Allah (cc)’ta mevcuttur. Zulme uğrayan da Allah (cc)’a sığınır. Çünkü yüce Allah (cc) “Şayet yeryüzünün tamamı ve bir o kadarı daha zalimlerin olmuş olsa, kıyamet gününün kötü azabından (kurtulmak için) onu feda ederlerdi. (Çünkü o gün) hesaba katmadıkları şeyler, Allah (cc) tarafından açığa çıkarılacak” diye buyurmuştur. (Zümer, 47)
Bazı günler de olur ki insanın kendisi zalim olur. Kendi veya bir başkasının nefisine kötü muamelede bulunur, zulmeder. Hukukun veya örfün kendisine çizdiği bütün sınırları ihlal eder. Hata üstüne hata işler. Hem kendi hayatını harap eder hem başkasının hayatına çöker. Kimsenin kendisinden haberdar olmadığını düşünür. Kirli işlerini çok zekice planladığına kanaat eder. Fırsatını buldukça yakıp yıkar. Halbuki içten içe bir şeyler kendisini kemirir. Kafasını yastığa koyduğunda keder kendisini yakalayıverir. Bu içsel huzursuzluğun geçici, sahte bir şey olmasını temenni eder. Lakin gözünü kapattıkça kâbusu daha da büyür. Çünkü yaptıklarının karşılıksız kalmayacağını bilir. Korkar, ayağını denk alması gerektiğini fark eder. İşte o an, gözü ve gönlü ile her şeyi bilen ve kendisini affedebilecek bir güce yönelme ihtiyacı hisseder. O güç yalnızca yüce Allah (cc)’ta mevcuttur. Kısmeti varsa Allah (cc)’a sığınır. Çünkü yüce Allah (cc) “De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah (cc)’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah (cc) bütün günahları affeder. Çünkü O (cc) çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” diye buyurmuştur. (Zümer, 53)
Bazı günler de olur ki insan, kendisi ya da bir başkası için çok güzel amellerde bulunur, güzelliklere imza atar. Kendisine ve etrafındakilere iyiliklerde bulunur. El uzatır, omuz verir ve yük alır. Her zaman için dürüst bir insan olma uğraşısında olur. Lakin çok geçmeden alttan üste bir keder sarıverir kendisini. Yapıp ettiklerine karşı bir takdir ve taltif beklentisi içine girer. Bir an kendi gibi insanların yapay gülüşlerini gerçek sanır, onlara sarılır. Fakat onların çok geçmeden sönüp gittiklerini görür. Keder büyüdükçe büyür. Bu keder neredeyse onu bu iyi oluş halinden saptırıverecektir. İçinde bir harp olur, argümanlar havada uçuşur. Bağırmak ister. Ne yapacağına karar veremez. İşte o an, gözü ve gönlü ile her şeyi bilen ve kendisine lütfuyla karşılık verecek bir güce yönelme ihtiyacı hisseder. O güç yalnızca yüce Allah (cc)’ta mevcuttur. İçin için Allah (cc)’a sığınır. Çünkü yüce Allah (cc), “Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah'a teslim ederse, artık onun Rabbi Katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır” diye buyurmuştur. (Bakara, 112)