Tarihi eserlerin sergilendiği müzelerde görülenler, dokunulanlar, hissedilenler ile yaşam arasında bağ kurmak müthiş bir duygu. Yeri geliyor içinde kaybolup hangi devirde yaşadığımızı unutuyoruz, yeri geliyor incelediğimiz eserde o kişinin duygularını, o tarihi dokuyu hissediyoruz. Gezerken hissedilenleri anlatmak mümkün değil. İnsanların kitaplardan, arşivlerden öğrendiklerinden çok daha fazlası müzelerde bulunur. Adeta kendinizi o dönemde hissederek yaşarsınız. Müzeler, tarihi aydınlattığı gibi aynı zamanda ilham vericidir, orada bizim tarihimiz sergilenir yani insanlık tarihi.
Lev Tolstoy “Sanat; düşünebilen, gerçeği görebilen, toplumu anlayabilen insanların işidir.” der. Bundan bir asır sonra bizim yaşam koşullarımız hakkında bilgi edinilecek, bizim kullandığımız aletlerin, eşyaların sergileneceği müzeler olacak mı acaba? Her gün yeni bir teknolojiye uyandığımız bu zamanda mı? Hiç sanmıyorum. Yavaş yavaş yazmayı unutan, her şeyin dijitalleştiği günümüz dünyasından geleceğe ne bırakılabilir ki?
Eskiler hep mi güzel olur, sağlam olur, daha emek verilen, ince detaylı, kudretli... Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki ne eski binalarda ki o ince detayları görebiliyoruz ne satın aldığımız bir ürünün sağlamlığını devam ettirebiliyoruz, ne de eskisi gibi yanına oturduğumuz insanlarla dolu dolu sohbetler edebiliyoruz. Peki, biz ardımızda ne bırakacağız?
Ömrü 50 yıl olan bir binayı mı? 3 yıl bile dayanamayan en son teknoloji ile üretilen pahalı cep telefonlarımız mı? Ege'de Artemis Tapınağı ve Efes Antik şehri hala ayakta, Mısır'da Keops Piramidi hala ayakta, Ayasofya ayakta, Roma'da Kolezyum, Yunanistan'da Partenon, Irak'ta Ur Ziggurat hala ayakta ve niceleri... Yoksa bizde uzun ömürlü olsun diye yere attığımız çöplerimizi mi geleceğe ulaştırabileceğiz? Ne de olsa etrafa attığımız her bir plastik şişenin ömrü 100-1000 yıl, cam şişenin 4000 yıl! ‘Gelecek' bizi çöpümüzle mi tanıyacak?
Ayrıntılı olan bir sanat anlayışımız vardı ve bu anlayış soyutlanma yolunda iken insanların bazı duyguları da bu yolda heba oluyor. Sanat anlayışımız, hasbihallerimiz, insani dugularımız…
Sanatı sevelim, onu koruyalım. Çöpümüzle bilinmektense bir sanat eserimizle bilinelim. Bu bir kitap yahut tablo, ya da insanlığın yararına bir icat, bir keşif, hatıra, fotoğraf, kalem veya faydalı bir ilim olabilir. Söz uçar yazı kalır. Yazınız efendim, yazmaktan bıkmayınız.
Yüzyıllar önce yaşamış ve bugünün dünyasına şu mesajı bırakmış olan Sümerli Ludingirra bizlere şöyle diyor; “Bizim uygarlığımız belki binlerce yıl sonra yaşayan insanlara da geçecek. Bizim attığımız temeller üzerine yenilerini koyacaklardır. Ah! Onlar da bizi hatırlayıp bıraktığımız kültür mirası için teşekkür edebilseler!...”
Ludingirra’ya ne kadar teşekkür etsek azdır.
Vesselam.
Söz&Kalem - Mahmut Demirdil