Söz&Kalem Dergisi - Müzeyyen Sena Titiz
Yasak meyveleri şekere bandırıp insanı kendi zelil durumuna düşürmeye ant içen şeytanın şerrinden Rahmân olana sığınır, hükümlerinde yalnızca yarattıklarının maslahatını dileyen Rabbimize hamd-u senalar ederiz.
Her gün “bu çağdan etimle kemiğimle nefret ediyorum” diyoruzdur çoğumuz muhtemelen. Acı hakikat şu ki, çağ değişse de dünya değişmedi güzel kardeşim. İnsanoğlu yasak meyveye yatırım yaptıkça cennete döndürebilir bir dünyayı cehennem gibi dayanılmaz bir yere çevirdi. Olay tam olarak bu. Çünkü insan, kendine zulmetme zafiyeti ile yaratılmış, ders almak için atamız Âdem aleyhisselam ile ihtar edilmiş ancak ısrarla aynı yerden kayıp vermiştir.
Bu noktada Batı, şeytanın askerî olup en etkin rolü oynamıştır. O da tıpkı amiri gibi, insanoğlunun yasak olana karşı zafiyetini bilmiş, olabildiğince kullanmış ve halen de farklı sistemlerle ancak şeytani felsefesi ile yol almaya devam ediyor. Deyim yerindeyse “Hayâ ile îman ikiz kardeştir. Biri giderse, diğeri de gider.”¹ Hadisi şerifinden haberleri olmuş ve çalışmalarını bu noktada yoğunlaştırmışlardır.
Öteden beri var olan durum bugün ödül ve takdir kazandığından iş daha zorlamış, recmedilesi vakıalar alkış toplamıştır. İnsanlık tarihinde her ne kadar kötülük bulunmuşsa da bu denli aşikâr ve sıradan olduğu bir dönem görülmemiştir. Bugün erdem, onur, değer, haysiyet, asalet, ar, haya, edep, utanma duygusu gibi değerlerin yerini şehvet prestiji, zevk budalalığı, tatminsizlik, utanmazlık, hayasızlık gibi nahoş tutumlar almış, tüm ürünler, uygulamalar ve sanatçılar da özendirme yarışına girmişlerdir.
“Her abartı, her süsleme, her cila, manevi olanın sinsi bir sömürüsüne yol açıyor.”² diyen yazar rehin alınan kıymetli değerlerimize atfetmiştir. Zira bizi topla tüfekle yenemeyen düşman bugün içimize sızmak için değerlerimizin hormonları ile oynamış, alenen edep mizacını bozma gayreti vermiştir.
Öyle bir ahval aldık ki henüz ilkokul seviyesindeki çocuklar crop giymek istiyor, liseli kızlar makyajsız okula gitmiyor, üniversiteliler gecelere akıyor! Öğretmen okulda “ellerim tombik tombik” şarkısını ezberletiyor, kendisi “uzamasın tırnaklar” temasına uymuyor. Baba içeri girdiğinde açıkta olan kanal değişiyor, dinlenen müzik durduruluyor terbiyeli kişiliğe bürünülüyor. Bu durumların sıklığı İslâmiyet ilkelerinden uzak olan kimselerde görünse de mütedeyyin kesimde de farklı problemlere şahitlik ediyoruz.
Yazar Zarifoğlu’nun deyimiyle: “Acaba, sadece İslam’ın buyrukları doğrultusunda kalmaya azami dikkat ederken, yanıldığımız, haksızlık ettiğimiz, tavizkâr davrandığımız, korkaklık ettiğimiz, ya da tecavüzkâr olduğumuz haller olmamış mıdır? Oturalım ve düşünelim.”
Örnek olarak diyebiliriz ki, hassasiyet terazimizi rıza-i ilahi ölçüsü değil haysiyet belirler olmuş. Sade, vasıflı ve derinlikli erdemler abartılı, absürt ve gereksiz görülür oldu. Daha acısı en mahrem meseleleri konuşmak, paylaşmak ve alenen göstermekten imtina etmeyen sözüm ona dindar kimseler türedi. Literatürde Müslüman, yaşantıda Amerikalı ne çok karakter var değil mi? Oturalım, düşünelim. Düşmanın içine sızdığı bir gedik te hafazanallah biz olabilir miyiz? Düşünelim, düşünelim...
Kuşkusuz her türlü hayâsızlık şeytan işidir. Ayette de hayâsızlığı emreden şeytan ile ilgili olarak şu geçmektedir: “O size ancak kötülüğü, çirkini ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.”³ Dikkat edin ayet insanın kötü işler işlediğinde veya bir hayâsızlık yaptığında şeytana uymuş olacağını haber vermektedir. Anlamı daraltmaksızın çıkan anlam şudur: Her kötülük hayâsızlık, her hayâsızlık şeytan işçiliğidir.
Bugün Batı şeytanın işçisi olarak bu konuda bize kafayı takmışsa biz de bu minvalde iman kuşanacak, sağlam kaleler inşa edecek ve tek bir gedik bırakmayacağız. Bize kelime oyunları, yanlış kavram ve cafcaflı yaşantılar sunacak, onu Kur’an’ı terimler, doğru kavramlar ve mümin, muhsin yaşantılar ile geri püskürteceğiz biiznillah. Bize saldırdığı zehirli oku tanıyacak, onu kendi okuyla zehirleyeceğiz. Tüm bunlar için de farkları fark etmemiz, farkındalıkla iş yürütmemiz gerekecek.
Zira, bizim hedefimiz i‘lâ-yi kelimetullah iken Batı’nın ve avarelerinin hedefi hayâsızlık bayrağını yükseltmektir. Biz, İslami edep ve hayâ içerisinde hayatın idamesini savunurken onlar çıplaklığın manifestosunu sunuyorlar. Onların kısıtlama dediği, aslında bizde korumadır. Onlar zahmet, yobazlık, gerici diye bağırıyorken İslam da onlara hay, haya ve hassasiyet diyerek cevap veriyor.
Bize, “özgüven için özgürlük içiniz” diyecekler. Biz de “ben özgüvenimi helal marketten satın aldım. Sizin özgürlük diye sattığınız ambalajın içinde modern kölelik bulunuyor, bana dokunuyor, kalsın.” diyeceğiz.
Sonra birileri çıkıp “ayy sizin de yaşadığınız hayat mı kardeşim diyecek?” bizde “ iki günlük lezzeti nihayetsiz bir azaba tercih etmek mi hayat?” diyerek yanıtlayacağız.
Daha neler neler diyecekler de biz iyi bileceğiz ki Avrupa bugün kolektifleşmiş davranış bozukluklarının, sayısız intihar vakalarının ve bunalım hastalığının merkezidir. En değerli elbise olan hayâyı üstünden çıkaran, en kıymetli libas olan takvaya savaş açan bir zihniyet eninde sonunda kaybetmeye mahkûmdur. Tüm samimiyetimle söylüyorum, Allah’a savaş açanın kazandığı görülmemiştir. Böyle inanır, böyle haykırırız. Zafer yalnızca ama yalnızca hayır ve ahlâk dinine aittir. Ve hayâ baştanbaşa hayırdır. ⁴
Evet, hayâsızlık kalbin kirlenmesine hicap, örtü ve hassasiyet de kalbin temiz kalmasına sebeptir. Bunun en bariz örneği Ahzap 53. Ayette geçen “ bu sizin kalplerinizin de onların kalplerinin de temiz kalması için en uygunudur.” Tanımıdır. Bakınız nerde bir hayâsızlık ve hoyratça rahatlık orda mutsuzluk ve kalbi yorgunluk. Nerde helal daire ve hükümle amel orda zihni, kalbi ve akli bir dinginlik ve huzur.
Bu minvalde önce naçizane kendi nefsime sonra da siz kıymetli okurlara demek isterim ki: Bizim olan kelimeleri, kavramları, yaşam ve usulleri sahiplenelim. Genç kardeşlerimizin zehirli faka yatmaması için onlara İslam’ın hükümlerinin muazzam derecede iyileştirici gücünü anlatalım ama her şeyden önce yaşayalım. Sade, saf, temiz, berrak ve haramdan koşar adım uzaklaşarak yaşayalım. Hatta haramlar değil şüphelerden bile kaçınalım. Allah’a, insanlara ve kendisine karşı hayâ kuşananlardan olalım. Düşmanın girebileceği ufak bir gedik bile bırakmayalım. İşe bir ilmihal veya siyerle başlayalım mesela, bilhassa gençlerimizi aklî ve kalbî ikna edelim. Gayret edelim, dua edelim ve Allah’tan muvaffakiyetler dileyelim.
“Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra, bir daha kalplerimizi caydırma (ayaklarımızı kaydırma), bize katından rahmet ve inayet bağışla. ⁵
Ahlâkı hayâ olan İslam dinin hakiki sahiplerinden olmamız, kalmamız ve böyle diriltilmemiz duasıyla.⁶
¹(Taberânî, Evsat,VIII, 174; Beyhakî, Şuâb, VI, 140)
²Ahmet Murat
³(Bakara-2)
⁴ (Müslim, Îman, 61)
⁵(Âl-i İmran 53)
⁶ (Muvattâ, Hüsnü’l-Hulk, 9)