"Allah'ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah'a tevekkül et, O'na dayanıp güven. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever." (Al-i İmran, 159)
Nezaket; başkalarına karşı ince ve saygılı davranmaktır. Bu işi iyi yapan liderler başarıya ulaşmış, bu yolda insanlar üzerinde bıraktıkları etki, onların herhangi bir konuda zafere ulaşmasında büyük rol oynamıştır. Zira yukarda belirttiğimiz ayette yüce Allah peygamber efendimize hitaben davet vazifesini yerine getirirken gösterdiği zarafetin ne kadar etkili olduğunu belirtmiştir.
Sosyal hayat içerisinde sürekli insanlarla muhatap olmamız gereği bizimde insanlara karşı nezaket kuralları çerçevesinde muamele etmemiz ve sahip olduğumuz değerleri en güzel şekilde temsil etmemiz gerekir. İşte her alanda bizlere yardımcı olacak, bekli de düşünülmesi zor ama bir o kadar etkileyici temel nezaket kuralları.
Tanışma esnasında karşı tarafa ismimizi söyleriz. Fakat nezaketen ‘’Merhaba, ben Hüseyin’’ cümlesi yerine ‘’Merhaba, ben Hüseyin Çamtay’’ cümlesini kullanmak, yani soyadımızı da belirtmek karşı tarafa daha güven dolu gelecektir.
El sıkışma esnasında karşı tarafın elini rahatsız edecek şekilde sallamamalı, daha hafif şekilde bir tempo yakalamalı, peygamberimizin öğrettiği gibi öncelikle karşı tarafın elini çekmesini beklemeliyiz. Muhatabımızın elini sıkarken çok gevşek ve çok sıkı bir tutuş sergilememeliyiz. Tam olarak eli kavramalı ve güvensizlik sezilmeyecek kadar sıkı, rahatsızlık vermeyecek kadar gevşek bırakmalıyız.
Bir mekânda buluşmak üzere sözlenilmişse; eğer iki taraftan birisi önceden mekâna gelmişse diğer taraf gelince ayağa kalkmalı, karşı tarafın oturması beklenmeli, o oturmadan asla oturulmamalıdır. Eğer aynı anda mekâna giriş söz konusuysa ve mekân, tarafların birisi tarafından tavsiye edilmiş, diğeri tarafından daha önce hiç gidilmemiş ise mekânı bilen, oraya ilk defa gelen arkadaşının önce oturmasına müsaade etmelidir.
Yüksek sesle garson çağırmak karşımızdakine ciddi manada rahatsızlık verebilir. Garson çağırmanın en kibar yolu el kaldırmaktır.
Yemeğe/içmeye başlamadan önce karşımızdakinin başlamasını beklemeliyiz. Bu davranışımız da hürmet gösterdiğimizi kanıtlar derecededir
Yemek yerken tuza ihtiyacımız olduğunu düşünelim. Tuz, karşı tarafa daha yakın ise asla kalkıp almaya çalışmamalı, karşımızdakinden rica etmeliyiz.
Karşılıklı konuşma esnasında telefonumuz çalarsa en kibar davranış; telefonu karşı tarafın görebileceği bir şekilde reddetmektir. Bu karşı tarafa; onunla oturmaya/konuşmaya ne kadar kıymet verdiğimizi gösterecektir. Fakat eğer açmamız gereken bir telefon gelmişse özür dileyerek ve mümkün olduğu kadar oradan uzaklaşmadan, arkadaşımızın yanından ayrılmadan telefonu açmalı, olabildiği kadar kısa tutmalıyız. Özellikle arkadaşımızın yanında telefonu açmamız ona güvenimizi gösterecektir. Fakat kalabalık bir ortamda isek telefonu ortamdan uzakta açmalı, kalkmadan evvel müsaade istemeliyiz.
Karşımızdakinin sözünü kesmemeli, anlatılan şey heyecanlıysa bile tepkimizi ses çıkararak göstermek yerine mimiklerimizle göstermeli, karşı taraf konuşmaya devam ederken şaşırma, heyecanlanma, üzülme gibi duygularımızı sadece yüz ifademizle belli etmeliyiz. Yine karşımızdaki konuşurken yemeyi/içmeyi kesmeli çoğunlukla aynı anda yemeyi/içmeyi tercih etmeliyiz.
Ne kadar kalabalık bir ortam olursa olsun (sınıf, seminer, sohbet ortamlarında) konuşma esnasında orayı terk etmemeliyiz. Gerçekten çıkmamızın gerektiği durumlarda mümkünse müsaade istemeliyiz.
Telefon görüşmesi veya kalabalık bir ortamda birisiyle konuşma sırasında çoğunluğun ve etrafımızdakilerin anlamayacağı bir dille konuşmaktan mümkün olduğunca kaçınmalıyız.
Yolda karşılaşma durumunda güneş gözlüğümüz varsa göz temasının olumlu sonuçlanması için çıkarılmalı, kafamızda şapka varsa hürmet göstermek adına çıkarılmalı, eldiven takmışsak tokalaşma esnasında çıkarılmalıdır. Bunlar çok küçük olmasına rağmen ince görünmemize sebep olacak kibar hareketlerdir.
Bir yiyeceği bölüp arkadaşımıza vermeyi kararlaştırmışsak böldükten sonra büyük parçanın hangisi olduğuna dikkat etmeli ve karşımızdakine büyük parçayı uzatmalıyız. Bunu yaparken de karşımızdakinin amaçladığımız paylaşmayı sezmesinden, büyük parçayı ona verdiğimizi anlamasından asla çekinmemeliyiz.
Şu dört kelimeyi kullanmaktan asla çekinmemeliyiz: Lütfen, teşekkür ederim, rica ederim, özür dilerim. Özellikle ‘affedersin’ kelimesi yerine ‘özür dilerim’ kelimesini kullanmak daha müspettir.
İltifata aynısıyla karşılık vermek çoğunlukla samimiyetsiz gelir. Bize yapılan iltifata karşı teşekkür etmekle yetinmeliyiz.
Karşımızdakini ideolojik fikirlerine olabildiğince saygı duymalıyız. Karşımızdaki insanın fikirlerine ters düşecek söylemlerden ve ‘’sana katılmıyorum’’ cümlesini kurmaktan kaçınmalıyız.
Kendisine davetçi diyen her bir ferdin davasını ve inancını en iyi şekilde temsil edebilmesi için davet ettiği, muhatap olduğu insanlara ve çevresindekilere kıymet verdiğini göstermelidir. Peygamber efendimizin davetindeki ince detay bu olsa gerek ki Allah bize Kuran’ı Kerim’de belirtmiş ve aslında bizim de davetimizi nasıl yapmamız gerektiğine işaret etmiştir. Her dava insan kazanmayı amaçladığı gibi bizim davamız da insana hitap etmektedir. Bu ve benzeri nezaket kurallarına uymamız özelde bizim, genelde davamızın insana ne kadar değer verdiğini göstermek açısından önemlidir. Etkilemek bir sanattır ve bu sanatı en iyi kullanması gereken Müslümanlardır. Tebliğin en mükemmeli olan lisan-ı hal ile tebliğde başarılı olmamız dileğiyle…
Söz&Kalem - Hüseyin ÇAMTAY