Söz&Kalem Dergisi - Yusuf Sincar
Bu çalışma, ateizmden farklı ancak onunla ilişkili bir inanç sorunu olan dini ilgisizliği (apateizm) ele almaktadır. Özellikle gençler üzerinde etkili olan bu “yeni” sorunun anlaşılması ve açıklanması amaçlanmıştır.
Dini ilgisizlik, ateizmden farklı olarak Tanrı inancı ya da din konularına tamamen kayıtsız olma durumudur. Bu kayıtsızlık, kişinin dini meseleler karşısında bir arayış içinde olmamasıyla da tanımlanabilir.
Dini ilgisizlik, tarihsel ve felsefi kavramlarla ilişkili olsa da modern anlamda daha farklı bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Antik dönemdeki “apatheia” kavramı haz ve acıya kayıtsızlık anlamında kullanılırken, dini ilgisizlik inançlara karşı bir mesafeyle tanımlanır. Pozitif ve negatif ateizm, Tanrı inancına karşı açık bir tutum sergilerken, dini ilgisizlik daha derin bir kayıtsızlığı ifade eder. Ateizm, teizmle olumsuz da olsa bir ilişki içindeyken, ilgisizlik teizm açısından daha ciddi bir tehlike olarak görülmektedir. Ateist, Tanrı’yı reddederken, ilgisiz kişi Tanrı ya da din hakkında düşünmeyi bile gerekli görmez.
Bu ilgisizliğin olası bir psikolojik yorumu şu olabilir: İnsanlık tarihi kadar eski ve köklü bir yapılanma olan tanrı ve dinin oluşturduğu devasa kollektif hafızaya ve bu hafızada içerilen güçlü argümanlara karşı ciddi bir fikri-i müdafaa yapılamayacağını gören apateistler, bir keyf-i müdafaa refleksiyle dine karşı ilgisiz kalarak anlık zevklerini koruma altına almışlardır. Bu türden bir tutum Kuran’a göre nefsini ilahlaştırmaktır. Nitekim Allah şöyle buyurmaktadır:
‘’Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?’’(Furkan: 43)
İngiliz filozof Edmund Burke’nin de bu minvalde ifadeleri dikkate değerdir. Ona göre dine karşı ilgisizlik inançsızlığın bir türü olarak değerlendirilebilir çünkü insan doğası gereği derin manevi bir inanç arayışı içerisindedir.
Psikolog Hüseyin Peker, bireylerin yakın çevresinin dine karşı tutumlarının, özellikle çocukluk dönemlerinde, kişinin ilerleyen yaşlarda dine ilgisini etkileyebileceğini belirtir. Hayatın çeşitli dönemlerinde yaşanan olumsuz tecrübeler, dindar bireylerle yaşanan hayal kırıklıkları veya acı ve kötülüklerle yüzleşme, bireyin dine ilgisini azaltabilir. Bunun yanı sıra, bireyin kendi yaşamındaki başarılar, güç veya bağımsızlık arayışı da dini ilgisizliğe yol açabilir. Ancak bu psikolojik etkenlerin her bireyde aynı sonucu vermeyeceği de vurgulanmaktadır; bazı insanlar aynı deneyimlerle karşılaştıklarında dine daha fazla yönelebilirler.
Apateizmin Nedenleri
Tarihsel süreçte, dinin bireyler ve toplumlar üzerindeki etkisinin zaman zaman azaldığına, hatta bazı dönemlerde yok denecek kadar geri plana itildiğine tanık olunmuştur. Ancak günümüzde bu sorunun küresel ölçekte, özellikle Batı toplumlarında daha belirgin hale geldiği görülmektedir. Özellikle Hristiyan dünyasında kiliselerin kapanması, cemaatlerin azalması ve bireylerin dini kimliklerini sorgulamaları bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Pew Araştırma Merkezi gibi kaynaklardan elde edilen veriler, dinle ilişiği olmayanların oranının Çin, Hollanda ve Fransa gibi ülkelerde oldukça yüksek olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte, bu ilgisizlik yalnızca Batı toplumlarına özgü değildir; Türkiye gibi Müslüman çoğunluklu ülkelerde de benzer eğilimler gözlemlenmektedir.
Türkiye’de yapılan araştırmalar, dini inanç ve ibadetlerde ciddi bir düşüş yaşandığını ortaya koymaktadır. 1999 yılında yapılan bir ankette Müslüman olduğunu belirtenlerin oranı %96.9 iken, 2021’de bu oran önemli ölçüde azalmış, ibadetlerin yerine getirilmesinde ve dini kimliğin yaşanmasında ciddi gerilemeler görülmüştür. Özellikle gençler arasında dini ilgisizliğin yaygınlaşması, gelecekte bu sorunun daha da büyüyebileceğine işaret etmektedir.
Robert Kress’in belirttiği üzere, dinin tanımı ve dine ilgisizliğin ölçütleri sorunun merkezinde yer almaktadır. Dinin nasıl tanımlandığına bağlı olarak ilgisizlik de farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Örneğin, bir Budistin dini ilgisizliği, Tanrı inancı merkezli bir din olan İslam’daki ilgisizlikten farklıdır. Her dinin kendi yapısına ve inanç sistemine göre ilgisizlik değişiklik gösterebilir. Ayrıca, bireylerin dini ilgisizliği sadece inanç eksikliğine değil, ibadet ve davranışlar gibi dışsal faktörlere de dayanabilir. Bu nedenle, dini ilgisizliği anlamak için hem içsel (iman) hem de dışsal (davranış) ölçütler dikkate alınmalıdır.
Dini ilgisizliğin tarihsel ve sosyolojik boyutları da önemli bir yer tutmaktadır. Batıda Aydınlanma ile birlikte başlayan süreçte, akıl ve bilimin dinin yerine geçmesi gerektiği düşüncesi, Hristiyanlık başta olmak üzere dinlere karşı bir ilgisizlik ve hatta düşmanlık doğurmuştur. Pozitivist düşünce ile şekillenen bu süreç, özellikle iki Dünya Savaşı’nın getirdiği yıkımların ardından hız kazanmıştır. Teknolojinin gelişimi ve toplumların sekülerleşmesi, dine olan ilgiyi daha da azaltmış, din sadece bireysel bir olgu haline gelmeye başlamıştır. Kiliselerin sosyal ve toplumsal rollerinin zayıflaması da bu ilgisizlik sürecini hızlandırmıştır.
Walter Goddijn’in çalışmaları, Batı’da kiliseden uzaklaşmanın ardındaki temel faktörleri açıklamaktadır. Sanayileşme, şehirleşme, otoriteye karşı duruşların artması, eğlence faaliyetlerinin yaygınlaşması ve seküler düşüncenin hâkimiyeti gibi sosyolojik etkenler, Batı’da dini ilgisizliği beslemiştir. Ayrıca, modern toplumda bireylerin hayatla olan ilişkilerinin değişmesi, dine olan ilgiyi azaltan başka bir faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Bu süreç, Batı’nın tarihsel ve kültürel bağlamında şekillenirken, küreselleşme ile birlikte dünyanın diğer bölgelerine de yayılmıştır.
Sommet’in sınıflandırmasına göre, kişisel çöküş, eylem ve ihtiras ilgisizliği, nedenli ilgisizlik gibi türler, bireylerin hayatın anlamına ve dine karşı ilgisizleşmesine yol açabilmektedir. Örneğin, bazı bireyler için hayatta anlam bulamamak veya umutsuzluk, dini ilgisizliğin temel nedenlerinden biri olabilir. Aynı şekilde, aşırı dünyevi uğraşlar veya teknolojik ilerlemelere odaklanmak, kişiyi kutsal olana karşı ilgisiz hale getirebilir.
Sonuç olarak, dini ilgisizlik, bireysel, sosyolojik ve psikolojik birçok faktörün bir araya geldiği karmaşık bir olgudur. Hem Batı’da hem de diğer toplumlarda dini ilgisizlik, modernleşme, teknolojik ilerlemeler, toplumsal değişim ve bireysel tecrübelerle şekillenmektedir. Dini ilgisizlik sadece bir inanç eksikliği veya ibadetlerden uzak durma olarak görülemez; bu olgu, bireylerin zihinlerinde ve sosyal yaşamlarında çok çeşitli köklere sahiptir. Dinin toplumsal yapıdaki rolünün azalması, modern insanın hayatında anlam arayışı ve bireysel özgürlük talepleriyle birleşerek dini ilgisizliği artıran önemli unsurlar haline gelmiştir.
Dipnot:
(Bu yazımızı, Muhsin Akbaş’ın “Dini İlgisizlik, Çağımızın Önemli Bir İnanç Sorunu” makalesinden yararlanarak kaleme aldık.)