Söz&Kalem Dergisi - Müzeyyen Sena Demirel
Hamd, Âlemlere zikri indirip bizi ondan payidar edene¹; salât, bizlere “Allâh’ı çok zikretmekle Rabbinizle aranızı düzeltin!” buyruğunda bulunan rahmet peygamberine (s.a.v); selâm da hiç bir dünya telaşının kendisini zikrullah’tan men etmediği erlere olsun..³
Maddi zorluklardan ziyade manevî çıkmazların piramit oluşturduğu; dünyanın, zulüm ile kırılan penceresini bantla tutuşturmaya çalıştığı bir hayatta elbette insanların musmutlu olmalarını beklememek lazım. Her gün yeni bir trajedik habere uyandığımız, hilkatin tersine gidilince, takatten kesildiğimiz arz-ı ilahide tek bir ademoğlunun dahi cehenneme düşebileceği korkusuyla yaşamadığımız müddetçe daha güvenli bir dünya beklentisi içinde ola-ma-yız! İliklerimize haramı, kemiklerimize günahı yerleştiren nefis-şeytan-batı üçlüsünden ırak kalmadığımız sürece, fıtrat kimliğimizin pak-û temiz kalmasını bekleyemeyiz.
Hz. Yunus (a.s)’ın kıssası üzere, balığın karnındaki karanlığa gömülen şu dünyada bizim tek çaremiz ve kurtarıcımız, Allah’ı (c.c) farkındalıkla tanımak, tanımlamak ve tam yaşamaktır. Bardakta bir parmak az ölçüde kıvam tutulmadığı gibi İslam’ı benliğine koymak hususunda da durum aynıdır. Sözüm ona bugün sokağa çıktığınızda gözünüze en çok görünecek olan şey, cıvıklaştırılmış İslam ahkâmları olacaktır. Kimi insanlar, beden mahpushanesinde yatarken kimisi de banka ve altın zindanında yatıyor. Kimi kariyer hapishanesinde tutuklu iken kimi etiket ve makam tutuklusu. Kimi (hafazanallah) müebbet yemiş, kimi yardım ve yataklık. Anlaşılan o ki, şu gezegende özgür bireyler ve halklar, gezegenin üçte biri kadar veya ondan da daha az. Ve dünya işte, bu azlar hatırına dönüyor. Çünkü onların dilinden ve hayatlarından: “La ilahe illa ente sübhaneke inni kûntû minezzalimin” zikr-i şerifi eksik olmuyor. ⁴
Has özgür kimseler, ömürlerinin inşasını sağlam temeller üzerine kurarak oldukları her konumda Allah’ın kendilerinden istediği şeyi hatırlayıp (zikredip) onu işleve koyan kimselerdir. Onlar, “ehlü’z-zikr” yani zikir ehlidirler. Yokluğun hamdinde, varlığın teşekkürründe, belaların sabrında ve nimetlerin şükründedirler. Rahmet çeşmesinden içtikçe O’nu (c.c) anar, hatıra getirir ve kadrini bilirler. Bilinenin aksine gerçek özgür insanlar, tesbih tanesinde sayılı hamd ve sena çekerek Allah’ı zikretmezler yalnızca. Ya da sanki zikretmek sadece yaşlı ninelerin, ihtiyar dedelerin vazifesi gibi bir algıya düşmezler. Çünkü, onların bildikleri iyi bir şey vardır: Herkesin yaşam saati değişebilir ancak pusula aynı ve tektir; o da: “İttiba-i İslam; eşittir rahat kafa ile yaşam.”
Arapçada rahmet ve zahmet arasında tek bir nokta farkı var. Bu bizim hayatlarımız için de geçerlidir, içine Allah (c.c) işlenilen her hayatta noktanın ağırlığı kalkar ve ortada sadece rahmet kalıveririr. Zira, O’nu zikreden yani O’nu anan, unutmayan, gaflet halinde olmayan, tesbih, tahmid ve tekbir edeni O (c.c) da zikrederek işlerini yoluna koyar, melekleriyle arşta adını anar ve onu enderun kitabesine yazar.⁵
Kur’an’ı Kerim’e müracaat ettiğimizde fark edeceğiz ki tüm zorluklar, yoksunluklar, hastalık ve imtihanlar Allah’ı anarak geçmiş yerini esenliğe, nimete ve rahmete bırakmıştır. Belki henüz doktorlar tarafından keşfedilmemiştir ancak zikrin şifayı ve afiyeti çeker bir özelliği vardır. Ondan olmalı ki tüm peygamberler âlemlerin rabbine iltica edip, ondan rahmet dinlenmişlerdir.
Hata yapan Hz. Adem aleyhisselam merhamet dilemişti. Yolunu şaşırmış Musa aleyhisselam kendisine ulaşacak her hayra muhtaç olduğunu ifade ederek merhamet dilemişti. Nuh aleyhisselam bilgisi olmadığı şeyden O’na sığınarak merhamet dilemişti. Eyüp aleyhisselam kendisine zararın ulaştığını beyan ederek merhamet dilemişti. Süleyman aleyhisselam şükreden kullardan ve salih kullardan olmayı isteyerek merhamet dilemişti. Zekeriya aleyhisselam tek kalmayıp hayırlı bir zürriyet istediğinde merhamet dilemişti. Öyleyse, O’nun kapısına yönelip rahmet, esenlik dilemek O’nu hayatının başrolü yapacağına, kulluk ve hizmette kusur etmeyeceğine dair bir taahhütnamedir. Zira, biz Allah’ın fakiriyiz ve rahmeti olmaksızın hiçiz.
Kişi belaların def’i, nimetlerin bekasını talep ediyorsa her hal ve anda rahmetinin kuşatıcı şemsiyesi altına sığınmalı, ona yalvarmalıdır. Zikir en çok, anlamını bulunca sözden öze geçer. Mesela çok büyük bir sıkıntı ile karşı karşıya kaldığınızda “ Allah (c.c) ağrılarımdan büyüktür! Allah (c.c) belimi büken bu yükten büyüktür!” diyerek gözyaşı eşliğinde kalbinizden tesbih dizdiğiniz esnada Allah’û Ekber tesbihinin anlamını yeterince idrak etmiş olursunuz. İşte o zaman gerçek zikrin dilde pelesenk edileni değil de hayatta idrak edileni olduğunu öğrenir bulunursunuz. Keza, bakın mesela Gazze halkının kalbî direnişine, sizce bu kuvvet, “Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin.”⁶ ayetinin hayata geçirilmesinden kaynaklı değil midir?. Veyahut çektikleri sıkıntıları gideren, onları huzura ulaştıran güç, “Onlar ki, inanmışlar ve ‘zikrullah’ ile kalpleri huzur ve doyum bulmuştur; dikkat edin, kalpler gerçekten de ancak ‘zikrullah’ ile huzura erişir.”⁷ ayet-i kerimesi olmasın sakın..
İnsanların Allah’ı unutmamak için yaptıkları her türlü güzel hareket ve insana sevap kazandıran her türlü amel zikirse şayet, beden bir bütün olarak zikir eyleminde olmalıdır. Kâl ve hal birbirleriyle örtüşüp itaatle zikrederse , O’ndan (c.c) taraf rahmetle zikre karşılık verilir. Dua ile zikir yapılsa, duanın kabulü ve ihsanla cevap gelir. Dünya’da zikir ahirette, övgü ile zikir yerde ve gökte övme ile, refahta zikir belâ ve musibette hatırlanmakla, cihatta zikir hidayet bahşedilmek, doğruluk ve samimiyetle zikir ise kurtuluş ve bize tahsis edilen şeylerin artırılmasıyla karşılık bulur.
Hasıla olarak diyebiliriz ki zikir; Rabbini bir an dahi unutmayan bütün zerrelerle birlikte Allah’ı anmak ve bu halde iken ona kavuşabilmek gayretidir. Dil zikirde, kalp şükürde ve ümmetin derdi de fikirde olursa bu davada bir kuşak olduğumuz gibi İslam yolunda da uşak olacağız inşallah.
Allah’ın zikriyle kalpleri ürperen, ayet-i kerimelerle imanı artan ve sadece O’na ibadet edip yardım dileyen zakir kullardan olmamız duasıyla...
¹Bu (Kur’an) ise bütün âlemlere kesinlikle bir öğüt ve uyarıdır. (Sâd 87)
²“Ey insanlar! Ölmeden önce tevbe edin; fırsat elde iken sâlih ameller işlemeye bakın! Gizli-açık bolca sadaka vermek ve Allâh’ı çok çok zikretmekle Rabbinizle aranızı düzeltin! Böyle yaparsanız, rızıklandırılır, yardım görür ve kaçırmış olduğunuz şeyleri elde edersiniz.” (İbn-i Hişâm, I, 118-119, Beyhakî,Delâil, II, 524)
³“Öyle erler vardır ki, onları ne ticaret ne de alışveriş Allâh’ı zikretmekten, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin (dehşetten) allak bullak olduğu bir günden (kıyâmetten) korkarlar.” (en-Nûr, 37)
⁴Senden (Allah’tan) başka ilah olacak yoktur, Sen her türlü noksanlıklardan ve ortaklıktan berisin. Şüphesiz ben kendine yazık eden kimselerden oldum.
⁵“Beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin, nankörlük etmeyin.” (Bakara, 152)
⁶(Ahzab, 41)
⁷(Ra’d, 13/28)
⁸_“Gerçek müminler ancak o kimselerdir ki yanlarında Allah zikredilince kalpleri ürperir, kendilerine onun âyetleri okununca bu, onların imanlarını artırır ve yalnız Rab’lerine güvenip dayanırlar...” (Enfâl, 8/2)