Söz&Kalem Dergisi - Esedullah Kaya
Evet, şubat ayı bizim için Şehadet ayıdır. Peki şehadet nedir ve neden bizim için bu kadar kıymetlidir? Kur’an-ı Kerim’e baktığımız zaman, Allah yolunda (Fi Sebilillah) ölenler-öldürülenler / Allah’a bir söz verip sözünde duranlar olarak görüyoruz. Benim ise şehadet denilince aklıma hep bir diğer kelime düşer; İsar. Yani başkasını kendi nefsine tercih etmek, bir ağaç binler meyve versin diye tohum olmak, kurumuş toprak bağrında laleler sümbüller yeşertsin diye kanıyla o toprağı sulamak.
Yukarıda bahsettiğimiz ayetin devamında, “Onlara ölü demeyin, onlar diridirler ama siz bunun şuurunda değilsiniz’’ diye buyrulur. Peki bu dirilik, kalbin atıyor olması mıdır? Düşünce dünyası, materyalizmin çizdiği sınırların dışına çıkamayan insan için böyledir elbette. Ama iki dünyaya sahip olan bizler, ölümün bir son değil bir başlangıç olduğunu iyi biliriz.
Aslına baktığımızda Kur’an’ın yapmaya çalıştığı şey, kavram dünyamızda bir kıvılcım çakmak, bir devrimin kıvılcımını oluşturmaktır. Bu kıvılcımı ilk olarak Resul-i Ekrem çakmıştı; Darul Erkam’da, Suffa’da ve gittiği her yerde. Ashabın siretine dönüp bir örnekle açıklayalım:
Amir ibn Fuheyre, Bir-i Maune vakası günü Cebbar ibn Sellam’ın attığı mızrak ile şehadete kavuştu. Mızrak kendisine saplanırken ibn Fuheyre; “Allah’a and olsun ki kurtuldum’’ dedi. Onu şehid eden Cebbar ise dayanamayıp seneler sonra Resul-i Ekrem’e gitti ve olayı anlatıp sonrasında Müslüman oldu. Çünkü mızrağı isabet ettirdiğinde kendisini aziz, karşısındakini ise zelil, kendisini galip karşısındakini ise mağlup zannediyordu. Fakat Amirin ağzından çıkan kelimeler, Cebbarın fikir dünyasını alt üst etmeye yetmişti. Bu nasıl bir din ki, öldürünce galip ölünce yine galip oluyorsun. Bu nasıl bir anlayıştır ki, ölüme giderken bile hakkı haykırmaktan geri durmuyorsun.
Siyer sahnesinde Şehadet, İslam Akidesinin insan ruhuna nakış nakış işlenmesi sürecinde olmazsa olmaz bir ilmektir.
Elbette kastettiğimiz ilmek sadece şehid olmak değil aynı zamanda şehadet bilincidir. Zira yukarda belirttiğimiz ayetin tam haline bakarsak orda iki gruptan söz edilir: Sözünde duranlar ve sözünde durmayı bekleyenler. Ayet bizden bir şehadet toplumu oluşturmamızı istiyor. Bunu sadece bu ayette de ifade etmiyor bir başka ayette: “De ki: Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, Âlemlerin Rabbi olan Allah içindir” (En’am 162) diye buyuruyor Rabbimiz. Yani bize telkin ettiği şey, yaşamı da yapılan her ameli de ölümü de Allah için olan bir birey portresi. Böyle bireylerin oluşturduğu toplumda ahlaksızlıktan söz edilemez.
Yardımlaşma her zaman zirvededir. Çünkü zaten bu insanlar dünya için değil ölmek için yaşıyorlardır. Ölmek için yaşamaktan kastımız, hiç düşünmeden ölüme koşmak değil, ölümü öldürmektir. Ne diyordu galip komutan Halid bin Velid: "Sizin, hayatı ve şarabı sevdiğiniz kadar, ölümü seven bir orduyla size geldim."
Buraya kadar Şehadet kavramını irdelemeye çalıştık peki şehadetin ve şehitlerin hayatımızdaki kıymeti ne?
Şehadeti İsar ile ilişkilendirmiştik. Bu ilişkinin bize bakan bir yönü de var, zira şehitlerin dirlikleri sadece kendilerini bağlayan bir şey değil. Kanıyla sulanacak toprakta yeşerecek laleler sümbüllerden bahsetmiştik. Ama o kanın, o kurumuş toprağa ulaşmasında yol olacak/yol açacak kişiler bizleriz. Bizden kastım Allah’a verdiği sözü bekleyenlerden olma iddiasında bulunanlar. Peki ne yapacağız?
Şehitlerin hikâyelerini çevremizde ulaşabildiğimiz her yere yayacağız. Zira hikâyenin sadece sonunu bilmemiz sadece kısa süreli bir üzüntüye yol açar. Öğreten ise hikâyedir:
Çevremizde Şehit İmam Hasan el Benna’nın yaptıklarını bilmeyen kalmamalı ki Hilafet sonrası uyuyan ümmeti gaflet uykusundan uyandıran imamın hayatı ümidini kaybeden her bir gencimize ümit aşılasın.
Şehid Seyyid Kutub’un sadece idam anını değil onu idama götüren yolu, o Yoldaki İşaretleri bileceğiz ki hayatımıza Tevhid eksenini hâkim kılıp modern şirkten ve müşrikten arınabilelim.
Şehit Şeyh Ahmet Yasin’i iyi tanıyacağız ki azmin ve iradenin engelleri nasıl bir bir aştığını ve o iradeye sahip olabilen kişinin kâinata meydan okuduğunu öğrenelim.
Şehit Mühendis Yahya Ayyaşı iyi tanıyalım ki Kassam tugaylarının günümüzde attığı füzelerin girdikleri tünellerin sadece kâğıtlardan oluşan projelerden değil temelinde şehitlerin pak kanının harç olarak kullanıldığını bilelim
Şehit hocamız Aytaç Baran’ı iyi tanıyalım ki Şehadetin yollarının basit yollardan değil, dolambaçlı yokuş yollardan her yerde her durumda tebliğden, zindandan, muhacerattan geçtiğini kavrayalım.
Ve şu an Gazze’de şehit olan kardeşlerimizin hayatlarına söylemlerine teslimiyetlerine iyi bakalım ki şehadetin kör kurşun olmadığını sadece sahibine isabet edeceğini anlayalım
Velhasıl Peygamber efendimizin bile özlem duyduğu şehadet, şehitçe bir yaşamın ardından gelen bir rızıktır
Şehitçe yaşamın temelinde ise 3 damla vardır bunlar gözyaşı, ter ve kandır.
Bugün, geceleri Allah için ümmet için davası için ağlamayan; elinden geleni yapmayan, koşturmayıp bu dava yolunda ter dökmeyen; yarın akıtması terden ve gözyaşından çok daha zor olan kanını Allah için feda edemez.
Başta lise okuduğumuz günlerde ilk kez birbirimize şehadet bilinci aşıladığımız, şehadet için birbirimize dualar ettiğimiz ve geçen seneki depremde Adıyaman’da (inşallah) şehid olmuş kardeşim Said Başaran olmak üzere tüm Aziz şehitlerimize rahmetle..