Söz&Kalem Dergisi - İsmail Durmaz
Kanun kelimesinin hemen bütün organologlarca (müzik enstrümanları ve onların sınıflandırmasıyla ilgilenen bilim dalı alanında çalışma yapan kimseler).
Yunanca kanondan türediği kabul edilir. Alet Türkiye, İran ve Arap ülkelerinde kānun, diğer ülkelerde kanon kökünden türemiş bir kelimeyle (meselâ Yunanistan’da kanonaki) tanımlanır. Tellerinin uzunluğuyla titreşimleri arasındaki münasebeti araştırmakta kullanılan telli bir deney aletiyle telleri kısmen ses kutusu, kısmen de sap üzerinde kalan lavta cinsinden bir çalgıya da kanon adı verilir.
Günümüzde Türkiye’nin yanı sıra Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki İslâm ülkeleriyle Balkanlar’da, Özbekistan ve Ermenistan’da da kullanılan kanun tarih boyunca çeşitli değişiklikler geçirmiştir. Bâbilliler ve Asurlular’ın kanunun atası sayılabilecek kithara cinsinden çalgılarının bulunduğu tesbit edilmiştir. Kanunun da organolojide, bir kasa üzerinde uzundan kısaya doğru sıralanıp gerilmiş tellerin açık olarak titreştirilmesiyle ses veren bütün çalgıların ortak adı olan kithara kapsamına giren bir alet olduğu söylenebilir. Bu çalgıların zamanla komşu kültürlerce de benimsendiği, kanuna geometrik yamuk biçiminin Araplar tarafından verildiği sanılmaktadır.
10. yüzyıla ait Süryânî sözlüklerindeki ifadelerden Araplar’ın geometrik yamuk biçiminde kithara cinsinden bir çalgı kullandıkları anlaşılmaktadır. Bu çalgı muhtemelen Araplar’ın “kisâre” dedikleri alettir. Yine aynı dönemde yazılmış bir Süryânî sözlüğündeki “geometrik yamuk biçiminde on telli çalgı” olarak tasvir edilen “kisoro”nun da zamanla kisâre ile özdeşleşmiş olduğu söylenebilir.
İbn Hallikân kanunu Fârâbî’nin icat ettiğine inanıldığını söyler. Ancak Fârâbî’nin el-Mûsîḳa’l-kebîr’de açık telli çalgılardan söz ederken kanundan bahsetmemesi, ayrıca İbn Sînâ’nın eserlerinde bu mûsiki aletini söz konusu etmemesi İbn Hallikân’ın ifadelerinin rivayetten ibaret olduğunu göstermektedir.
İbnü’ş-Şekündî’ye göre kanun Endülüs çalgılarının en itibarlısı ve İşbîliye (Sevilla), mûsiki aletlerinin şehrin başlıca ihraç malları arasında bulunmasından dolayı en önemli çalgı yapımcılarının toplandığı bir merkezdi. Kanun Endülüs yoluyla XII. yüzyıla doğru Avrupa’ya da girmiş, İspanya’da “cano”, Fransa’da “canon”, Almanya’da “Kanon”, İtalya’da “cannale” adıyla anılmıştır. Kanun, Avrupa’da piyanonun ataları sayılan klavikord ve klavsen gibi çalgılara da esin kaynağı olmuştur.
Kanun 15. yüzyıla kadar düşey olarak tutulup çalınmaktaydı. Fakat 16. yüzyıl Bizans freskinde, dik yamuk biçimindeki bir kitharanın sol kolla eğik kenar göğse gelecek biçimde tutulduğu ve sağ elle çalındığı görülmektedir. Bu tutuş biçimi kanun benzeri bir Hint çalgısı olan “surmandal”da halen yaşamaktadır. 17. yüzyılda düşey tutuştan yataya geçilince sol el de icraya katılmış, bu ise çalma tekniğini tamamen değiştirmiştir.
Kanun, Osmanlı sınırları içinde 15. yüzyılda kullanılmaya başlanmış ve yapısı zamanla değişikliklere uğramıştır. 16. yüzyılda İstanbul’da kullanılan kanunların İran ve Mâverâünnehir’de kullanılanlardan farksız olduğu söylenebilir. Bazı minyatürlerde de tesbit edildiği üzere kanun bu dönemde göğsü bütünüyle ahşap, metal telli bir çalgıydı. Bu kanunun modern bir benzeri kalun adıyla günümüzde Uygurlar tarafından kullanılmaktadır. 17. yüzyıl kanunu muhtemelen makam değiştikçe yeniden akortlanmayı gerektiriyordu. Ancak bu dönem müziğinde makam geçkileri çok az yapıldığından, kanunda akort değişikliğine de fazla ihtiyaç duyulmamıştır.
Özetle kimilerine göre müziğin piyanosu anlamına gelen Kanun, iki elin işaret parmağına takılan yüzük ve yüzüklerin altına sıkıştırılan kaplumbağadan yapılmış bağa mızrapların takılması suretiyle çalınmaktadır. Düzgün bir oturuş ve tutuş her çalgıda olduğu gibi kanun icrasında da önemlidir. Yine her çalgı için önemli olan diğer bir konu da akorttur. Tel sayısının fazla olması ve sabit seslere sahip bir çalgı olmasından dolayı kanunda akort yapmak öğrencilik aşamasında mutlaka bir hoca nezaretinde olmalıdır. Kanun sanatçılarına göre, sağlıklı bir akort için çalgının kusursuz olması, yani tellerin kaliteli, burguların düzgün, mandalların çok iyi tesviye edilmiş olması, bağa mızrapların ne yumuşak ne çok sert olmaması gibi özellikleri başlıca koşullar olarak sıralarken, çalgının bu özellikleri taşımaması durumunda elektronik akort cihazlarından da yararlanılamayacağını vurgulamaktadır. Sesi oturmuş iyi bir kanun kolay kolay akort kaybetmeyeceğinden akort hassasiyeti konusunda da diğer çalgılara ses verme gibi bir görevi de üstlenmektedir. Topluluklarda bütün sazlara sesini duyurabilmesi ve perde hassasiyeti konusunda yönlendirici olması nedeniyle genellikle saz heyetinin ortasında yer alır.