Söz&Kalem Dergisi - Amine Çalış
Filistin meselesi, 20. yüzyılın başlarından bu yana uluslararası siyasetin merkezinde yer alan hem bölgesel hem de küresel dinamikleri etkileyen önemli bir sorun olmuştur. Bu mesele, özellikle Filistin topraklarında İsrail’in kurulması ve bu sürecin Filistin halkı üzerinde yarattığı olumsuz etkilerle bağlantılıdır. Son yıllarda, özellikle sosyal medya platformları ve küreselleşmenin getirdiği iletişim imkânları sayesinde, Filistin davası yeniden uluslararası kamuoyunun gündemine taşınmış ve geniş çaplı bir destek hareketi oluşmuştur. Bu yazıdaki amacım Filistin davasının nasıl yeniden dünya gündemine geldiğini, bu süreçte hangi faktörlerin etkili olduğunu ve uluslararası toplumun bu meseleye olan yaklaşımını incelemektedir.
Filistin sorununun kökeni, 19. yüzyılın sonlarında Filistin’e Yahudi göçlerinin başlaması ve 1948 yılında İsrail’in kurulması ile bağlantılıdır. 1917 Balfour Deklarasyonu ve ardından gelen İngiliz mandası dönemi, Filistin halkının ulusal haklarının ihlal edildiği ve yerel halkın yerinden edildiği bir dönemi simgeler. 1948 Arap-İsrail Savaşı sonucunda, yüz binlerce Filistinli mülteci durumuna düşmüş ve topraklarından sürülmüştür. Bu durum, Filistinlilerin kimlik ve varlık mücadelesinin temelini oluşturmuş ve Filistin davası olarak bilinen direniş hareketini başlatmıştır.
1960’lı yıllardan itibaren Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) gibi yapılar, Filistin halkının haklarını savunmak amacıyla ortaya çıkmış ve uluslararası arenada Filistin davasının sesi olmuştur. Ancak, bu dönemde Filistin meselesi daha çok Arap-İsrail çatışması bağlamında ele alınmış ve genellikle bölgesel bir sorun olarak görülmüştür. 1987 yılında başlayan Birinci İntifada, Filistinlilerin işgale karşı topyekûn direnişini simgelerken, dünya kamuoyunun da Filistin sorununa ilgisini artırmıştır.
21. yüzyılda, Filistin davası, uluslararası toplumun gündemine farklı dinamikler üzerinden yeniden taşınmıştır. Bu süreçte, sosyal medya platformları, sivil toplum örgütleri, uluslararası insan hakları kuruluşları ve akademik çevreler önemli bir rol oynamıştır. Özellikle sosyal medyanın yaygınlaşması, Filistin’de yaşanan insan hakları ihlallerinin dünya kamuoyuna daha hızlı ve etkili bir şekilde duyurulmasını sağlamıştır. 2021 yılında İsrail’in Gazze’ye yönelik hava saldırıları sırasında, dünya genelinde büyük yankı uyandıran sosyal medya kampanyaları düzenlenmiş, #SaveSheikhJarrah gibi etiketlerle milyonlarca insan Filistinlilere destek vermiştir.
Ayrıca bu dönemde, Filistin davasına destek veren protesto gösterileri ve sivil toplum hareketleri de artış göstermiştir. Özellikle Batı dünyasında, üniversiteler ve insan hakları kuruluşları Filistinlilerin maruz kaldığı zulmü gündeme getirmiş, İsrail’in uygulamalarını apartheid[1] olarak nitelendiren açıklamalar yapmışlardır. Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşlar da bu dönemde Filistin halkının haklarını savunan çeşitli raporlar yayımlamış ve İsrail’in eylemlerini kınayan kararlar almıştır.
Filistin davasının yeniden gündeme taşınması, uluslararası toplumda geniş bir destek hareketinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu destek hareketleri, yalnızca Müslüman dünyasında değil, aynı zamanda Batı’da ve diğer bölgelerde de yaygınlık kazanmıştır. Örneğin, Boykot, Tecrit ve Yaptırımlar (BDS) hareketi, İsrail’e karşı uluslararası boykot çağrısında bulunarak İsrail’in Filistinlilere yönelik uygulamalarını sona erdirmeyi hedeflemektedir. BDS, özellikle Batı ülkelerinde geniş bir destek bulmuş ve birçok sanatçı, akademisyen ve politikacı bu harekete destek vermiştir.
Ayrıca, Filistin davasına verilen uluslararası destek, İsrail’e yönelik eleştirilerin artmasına ve bazı ülkelerde İsrail’in politikalarına yönelik daha sert tedbirlerin alınmasına yol açmıştır. Avrupa Parlamentosu’nda ve Birleşmiş Milletler ’de Filistin halkının haklarını savunan kararlar alınmış, bazı ülkelerde ise Filistin devletinin tanınması için diplomatik girişimler başlatılmıştır. Bu gelişmeler, Filistin davasının uluslararası arenada daha görünür hale gelmesine ve İsrail’e yönelik baskıların artmasına katkı sağlamıştır.
Filistin davasına uluslararası destek hareketlerinin artmasına rağmen, bu süreçte çeşitli zorluklar ve eleştiriler de gündeme gelmiştir. Özellikle İsrail yanlısı lobiler ve medya organları, Filistin davasına yönelik destek hareketlerini anti-Semitizm ile ilişkilendirme çabasında bulunmuş ve bu destek hareketlerini itibarsızlaştırmaya çalışmıştır. Bu durum, Filistin davasına yönelik uluslararası desteğin bazı kesimlerde tartışmalı hale gelmesine yol açmıştır.
Ayrıca, Filistin davasının uluslararası alanda yeniden gündeme gelmesi, bazı ülkeler için politik ve diplomatik zorluklar doğurmuştur. Özellikle ABD ve bazı Batı ülkeleri, İsrail ile stratejik ve ekonomik ilişkilerini sürdürmek isterken, Filistin davasına yönelik artan destek nedeniyle iç ve dış politikada denge kurmak zorunda kalmışlardır. Bu durum, Filistin meselesine yönelik uluslararası yaklaşımın bazen çelişkili ve tutarsız olmasına neden olmuştur.
Sonuç olarak, Filistin davası, özellikle 21. yüzyılda yeniden uluslararası toplumun gündemine taşınmış ve geniş çaplı bir destek hareketi oluşturulmuştur. Filistin davası, uluslararası toplumun vicdanında önemli bir yer edinmiş olup, bu meselenin çözümü için küresel düzeyde daha güçlü ve kararlı adımlar atılması için insanlığı bir araya getirmiştir.
Filistin halkının haklarının korunması ve uluslararası toplumun bu meseledeki sorumluluğu, Filistin sorunu çözülene dek dünya gündeminde önemli bir yer tutmaya devam edecektir. Bu bağlamda, Filistin davasının uluslararası alanda destek bulması ve çözüm için somut adımlar atılması, küresel adalet ve insan hakları mücadelesinin bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Bu sorunun başta biz olmak üzere tüm vicdan sahibi insanların sorumluluğu altında olduğu için dünya kamuoyunda ses getirmeli ve gündemimizden düşürmemeliyiz.
Filistin’in sessizliğine ses, özgürlüğüne umut olmak dileğiyle.
Selam ve Dua İle…
[1] Afrika'nın güneyinde bulunan Güney Afrika Cumhuriyeti ile bu devlete bağlı Güneybatı Afrika'da (Namibya) 1948-1994 yılları arasında resmî devlet politikası olarak iktidarda bulunan Ulusal Parti hükûmeti tarafından uygulanan ve bu doğrultuda yasalar çıkartarak ırksal ayrımcılığı savunan sistemdir. Apartheid kelimesi Afrikaanca "ayrılık" anlamına gelmektedir. Bu süreç Avrupa kökenli beyazlar tarafından, baasskap adı da verilen ve beyaz ırkın diğer ırklardan üstün olduğunu savunan bir ideoloji ile yürütülmüştür.