Yine bir gün, aklıma takılan bir soruya cevap bulmak, kendimi aydınlatmak ve ilim adamı olma yolundaki ilerleyişime bir nebze daha yakınlaşmak adına geçtim masanın başına. Aslında ilimle meşgul olan insanların çoğunun çalışma odalarında binlerce cilt kitaptan oluşan bir kütüphanenin olduğu herkesçe bilinir. Benim çalışma odamda da var aslında binlerce hatta yüzbinlerce kitaptan oluşan bir kütüphane, hem de küçücük bir hard diskin içine sığacak kadar. Sadece 70 GB kadar bir şey.
Bu kütüphaneyi araştırmak ve öğrenmek için özenle düzenlemiş, sağda solda bulduğum ve bana lazım olacağını düşündüğüm tüm kitapları toplamıştım. Hatta lazım olmasa bile bulduğum kitapları arşivlemiştim. Ne de olsa yer kaplamayacaktı. Hem bir kitap kaç MB olabilir ki zaten?
Bu kütüphanede bir şey araştırmak için kitap sayfalarını karıştırma zahmeti yok. Aradığın konuyu veya kelimeyi Ctrl + F yaparak yazsan hangi kitapta geçtiğini sana sıralamaya başlar. Zaten internette aramanın kolaylığından bahsetmeye gerek bile yok. İnsan bu teknoloji sayesinde çok kolay ilim adamı olur ama değil mi?
Neyse, merak ettiğim konu hakkında araştırma yapmaya başladım. Binlerce kitaptan oluşan kütüphaneme girmeden önce konuyu internette tarayıp insanların bu konu hakkında neler söylediğini, neler yazıp-çizdiğine bakmaya başladım. İlkin küçük çaplı bir konu taramasına giriştim. Konuyla alakalı fazla yazı bulunan ve insanların bu konuda sorduğu sorulara cevaplar veren bir siteyi karıştırdım.
Sitedeki soruların başlıklarını incelerken, bir yandan da müzik dinleme ihtiyacı hissettim. Hemen Youtube'a girip bir ezgi açtım, derken sağ taraftaki öneri videolar arasında bir tanesi ilgimi çekti. İslami ezgiler arasında bir sosyal deney videosunun ne aradığı sorusunu soramadan kendimi o videoyu izlerken buldum. Ne insanlar var ya! Ten rengi kendisine benzemiyor diye diğer insanlara yaşam hakkı tanımıyorlar. Müslüman bir ülkede yaşadığımız halde bizim de benzer hastalıklara sahip olmaya başlamamız ne kadar hayret ve üzüntü verici, değil mi? Allah’tan bizimkisi arızî bir durum, geçici yani, öyle Batı’da olduğu gibi içimize işlememiş. Neyseki bilinçli gençler böyle sosyal deneylerle falan, teknolojinin imkânlarını kullanarak insanlara güzel mesajlar veriyorlar.
Kaldığım yere, konu başlığıma döneyim derken bir başka video ilgimi çekti. Ağlatan sosyal deney, güldüren, dövdüren, ders veren, ibret dolu derken yaklaşık bir buçuk saatimi “mesajlarla dolu” sosyal deneyleri izlemeye harcadım. Ne kadar da bilmediğimiz şey varmış ya! Şu Youtube olayı da iyi ki çıktı ve bu kadar yayıldı, herkesin gerçek yüzünü gözler önüne seriyor. Öte yandan bilmediğimiz ne kadar konu olduğunu, ne kadar eksik ve yetersiz olduğumuzu da yüzümüze vuruyor. Hani işe yaramaz hissettiriyor ama olsun, zaten ilmi sınırsız olan ancak Allah’tır. Çalışmamız lazım, çok çalışmamız lazım. Hadi şuradan artık çıkayım da işime döneyim dedim.
Canım bir şeyler içmek istedi, kalkıp kendime üçü bir arada kahve hazırladım. Bu arada koltuğun kenarında duran telefonuma gözüm ilişti. Bildirim ışığı yanıp sönüyorsa mutlaka mesaj gelmiştir. Ya çok önemli bir mesaj gelmişse, değil mi? Telefona bakınca çeşitli gruplarda paylaşılan, önemli gün ve gecelerde gelen binlerce mesajdan herhangi biri olduğunu gördüm. Bin yıl da okumasam olurdu hani. E madem telefonu elime aldım, WhatsApp durumlarına bakmamak olmazdı. Sonra İnstagram’da hikâyeler, keşfet vs. derken kahvemi içip bitirmiştim. 33 dakikamı da burada harcamıştım, bir müslüman hayatını dakikası dakikasına yaşamalı, değil mi? Öyle 33 dakikayı yuvarlayarak yarım saat demek olmaz. 3 dakika önemsiz mi? Yerin altı, 3 dakika fazla yaşamak için tüm servetini harcayacak kişilerle dolu.
33 demişken… Cennette herkesin 33 yaşında olacağı aklıma geldi. Bu rivayet hadisti galiba. Merakıma engel olamadım ve “her şeyin bileni” Google’a sordum: Cennette kaç yaşında olunacak? Merak iyidir, ilmin hocasıdır. Zaten daha ben soruyu yazarken leb demeden leblebiyi anladı. “Cennette kaç…” yazdım, o bana sıraladı. Demek ki daha önce başkaları da merak etmiş. E tabi canım, gereksiz ya da önemsiz bir bilgi olsa insanlar ne diye merak etsin.18 dakikamı ayırarak merakımı tatmin etmiştim, artık gönül rahatlığıyla kaldığım yere dönebilirdim. Hakket araştırdığım konu neydi? Hım tamam hatırladım…
Araştırmak için uğraştığım sorunun cevabını bulayım derken, bilmediğim çok şeyin olduğunu fark ettim internette. Tabi bilmediğim herhangi bir şeyle karşılaşır karşılaşmaz araştırmacı kimliğim sayesinde hemen ona bir cevap bulmaya çalışıyordum. Youtube, forum siteleri, dini siteler derken o bilmediğim şey hakkında bir şeyler öğrenmeye çalışıyordum. PC’nin sağ alt köşesindeki saate takıldı gözüm. Üfff be! Yaklaşık 5 saattir araştırma yapıyormuşum. Bu ne azim, bu ne gayret diye kendimi tebrik etmeye hazırlanırken asıl araştırıp öğrenmem gereken meseleyle alakalı pek bir şey yapmadığımı hatırladım. Ama olsun, nasıl olsa vakti boşuna harcamamış onlarca video izlemiş, bir sürü yazı ve yorum okumuştum. Herhalde bunlarda ilmi çalışmaya giriyordur canım.
Hem sorun değil, bugün bunları öğrenmem yeterli oldu benim için. Yarın da internet yerine kütüphaneme giriş yapar bi Ctrl + F ile hemencecik konumu araştırarak çalışmamı bitiririm. Hem zaten, her gün çalışma odasında araştırmalarıma ciddi vakit ayırıyorum, çabalıyorum. Bugün olmadı yarın bakarız ne olacak, günler torbaya girmedi ya. Hem zaten dün de bu konu için oturmuş araştırmıştım. İyi hoş yine ona bakmaya fırsatım olmamıştı ama onun yerine çok şey öğrenmiş, bir sürü araştırma yapmıştım. Yarın tekrar çalışma odama gelir araştırmamı yaparım ne var bunda? Ya o değil de dün ben ne öğrenmiştim, neleri araştırmıştım?
Söz&Kalem