Yunus Çetin | Söz&Kalem Dergisi
Kolumu bedenime dik bir şekilde uzatmış haldeyim. Elimde boş bir çay bardağı…
Bakın ben bu çay bardağını taşıyabiliyorum dersem, bana gülersiniz değil mi? Ama bu şekilde beş dakika durmaya çalışın. İnanın bu bardaktan daha ağır bir şey olmadığını göreceksiniz. Bir süre sonra kolunuz uyuşmaya başlayacak. Sonra takatiniz kalmayacak. Ve... Ortada bir yıkımdan başka bir şey kalmayacak.
Her insanın mutlaka bir derdi vardır. Dertsiz insan mümkün değildir. Bu dünya zaten dert dünyasıdır. Yani dertlerden kurtulmak? Hayır! Bunu yapamayız.
Kimimizin derdi büyüktür, kimimizse derdi büyütür. Hâlbuki dert ettiği şey dert olmaya layık bile değildir. Tıpkı o çay bardağı gibi... O önemsiz şeye o kadar dikkat verir ki. Artık dünyanın en ağır şeyi haline gelir. Zaten taşıyamaz ve bum!
Size kendimden örnek vermek istiyorum.
Bir gün bir arkadaşımla camiye gitmiştik. Tam cemaate dâhil olacaktık ki çorabımın tabanında bir yırtık olduğunu fark ettim. Şimdi namaz esnasında biri görürse benim yüzümden dikkati dağılır diye endişe ettim. Kılmaktan vazgeçtim. Arkadaşıma dedim ki ben sonra evde kılarım, sen kıl istersen. Sordu: Sebep?
Ben tabi sebebi de söylemek istemiyorum. Çorabım delik.
Bu nasıl sebep deyip dalga geçebilirdi. Bana önemli gelen şey ona saçma gelebilirdi. Ben geçiştirmeye çalıştım. Ama ısrarla sebebi sordu. “Daha yeni beraber namaz kılmaya geldik. Madem kılmayacaktın neden camiye girdin!” dedi. “Ne değişti birden bire?”
Velhasıl inşallah anlar beni deyip söyledim sebebi. Gülümsedi. “O zaman çorabını çıkarıp kıl.” dedi. O da olamaz dedim. Neden diye sordu. Bizim doğuda Mardin’de, Diyarbakır’da çorapsız kılmak normaldir. Ama İstanbul’da çorapsız kılmak hoş karşılanmaz dedim. Ya biri görür de rahatsız olursa bu durumdan?
Ya hu probleme bakar mısınız? Basit bir yırtık! Git kıl işte! Kim ne diyecek sana!
İşte bu basit bir derttir. Cemaatle kılmak yerine tek kılmaya iten... Daha iyi olandan, iyi olana düşüren...
Sonra ne oldu biliyor musunuz? Arkadaşım beni ikna etmeye çalışıyor hala. Ben kılmamak için ısrar ediyorum. Arkadaşım birden ciddileşti. Çoraplarını çıkarttı ve hadi gel kılıyoruz dedi. Ne yapıyorsun dedim, yapma dedim. Gitti o çorapsız ayaklarıyla safa dâhil oldu. Böyle yapınca mecbur ben de çıkarttım çorapları ve onun yanında cemaate dâhil oldum. Kimse de bir şey demedi.
Evet, herkesin dertleri var dedik ve bunlardan tam manasıyla kurtulmamız mümkün değil dedik.
Ama yapabileceğimiz bir şey var: Dert Seçimi...
Evet, seçimde bulunabiliriz. Başımızda hangi derdin bulunmasına biz karar verebiliriz. Bu da şey gibi oldu. Ölümlerden ölüm beğen!
Nasıl yani? Neye göre seçim yapacağız? Tam da burada ikili bir sınıflandırma yapabiliriz: Basit dertler ve büyük dertler...
Basit dertler sıkıntı vermekten başka bir işe yaramazlar, yıpratırlar, çürütürler. Büyük dertler ise sıkıntılı gibi görünüp aslında kişiye katkıda bulunurlar. Kişiyi geliştirir ve yükseltirler.
Size bir anımı daha anlatmak istiyorum. Bir ara kafamı meşgul eden bir ton problemle metrobüs yolculuğundaydım. Canım çok sıkkındı, üstüne bir de hava da yağmurluydu. Her taraf gri… Metrobüsün en ön koltuğunda oturmuş manzarayı seyretmeye çalışıyordum. Ama o kadar çok yağmur yağıyordu ki manzaradan söz etmek mümkün değildi. Aracın silecekleri bir sağa bir sola hareket ediyordu ama suyla başa çıkamıyorlardı. Birden kendi kendime “Benim şu sileceklerden ne farkım var? Sıkıntılar yağmur gibi üzerime üşüşürken şu silecekler gibi bir sağa bir sola çırpınıyorum ama bir türlü baş edemiyorum. Nefes alamıyorum, önümü göremiyorum.” dedim. Sonra birden kafama dank etti. Şu yağmurla birlikte metrobüsteki o toz, kir, pislik hepsi silinip gidecek. Şu yağmurdan sonra cam tertemiz, pak olacak. Şoför önünü daha net görecek.
Basit dertlerin sonunda elde edilen şey bir kazanım değil, yıkıntıdır. Bardak yük olmaktan çıkmıştır. Ama kol uyuşmuş bardak da kırılmıştır. Büyük dertlerin sonunda elde edilen ise gerçek huzur ve mutluluktur.
Basit dertler yine basit dertler doğurur. İş çıkılmaz bir hal alır. Büyük dertler ise bir süre sonra yük olmaktan çıkar. Başta, kişi onu taşırken bir süre sonra o dert, kişiyi taşımaya başlar. Bir süre sonra dert o kişi, o kişi o dertle bütünleşir.
Dertlerinizi inceleyin. Hangisi basit hangisi büyük, tespit edin. Bunun için yakın çevrenizden yardım alabilirsiniz. Dışarıdan bir gözün dertlerinizi incelemesi olumlu sonuçlar doğuracaktır. Delik çorabımı söylemeseydim, cemaat sevabından mahrum kalacaktım.
Dertlerinizi inancınızla karşılaştırın. İnancınızın dert edinmenizi istediği şeylerle sizin dert edindiğiniz şeyleri bir gözden geçirin. Bu da dert seçimi konusunda size yardımcı olacaktır.
Bu arada acele etseniz iyi olur. Zira süre dolmadan dert seçimini yapmanız gerekiyor.
Ve... Derdiniz olsun, sizi taşıyan, uçuran; Derdiniz olsun dünyaları aşan.
Yazının videolu halini izlemek için: