Söz&Kalem Dergisi - Ali Tarhan
Haçlı seferleri; hiç bitmeyen ve kıyamete kadar hak ile batıl arasında sürecek, hak galip gelesiye dek devam edecek olan savaşın ete kemiğe bürünmüş, hakka karşı küfrün en organizeli halidir. Bu savaş, bazen cenk meydanlarında bazen masa başında bazen de fikirlerle devam ediyor/edecektir. Günümüzdeki haçlı seferlerinin muhtevasında bir değişiklik yok, değişiklik yalnızca uygulamada. Haçlı zihniyeti; geçmişten beri İslam âlemine karşı saldırgan tavırlar içerisinde ve üstünlük kurma, sömürme, değerlere çökme şeklinde olan zihniyettir. Bu süreç dijital süreçte de devam ediyor. Amerika başta olmak üzere Batılı ülkelerin beyin kontrolü ve manipülasyon çalışmaları 1950'li yıllardan beri aralıksız devam ediyor. Çağımızda sosyal medyanın gelişimi, modern tabirle algı yönetimi denen düzenekler; öyle kendiliğinden, zamanla gelişmiş süreçler değil elbette. Dünyadaki milyarlarca insan sosyal mecralarda sadece eğlenip arkadaşlarıyla sohbet etmiyor, takdir edersiniz ki bu hizmeti sunanlar da hizmetlerini "amme hizmeti" olarak yapmıyor.
Haçlı Seferleri'nin amacı neydi? İslam topraklarını ele geçirmek, Müslümanların parasını ve değerli eşyalarını, eşlerini, çocuklarını almak ve kültürlerini/dinini değiştirmek. Şimdi günümüze gelelim, artık dijital dünyada sınır diye bir kavram kalmadığı için "sınırın senin olsun" diyor, toprağımızı, paramızı ve değerli eşyalarımızı alıyorlar mı? Kesinlikle evet. Kültürümüzü/dinimizi değiştiriyorlar mı? Kesinlikle evet. O zaman bunun adı Dijital Haçlı Seferleri değildir de nedir? Üstelik adamlar tüm bunları yaparken hiçbir zahmete de girmiyorlar. Ne askerleri ölüyor ne de ekonomik krize giriyorlar aksine asker topluyor ve ekonomilerini kat be kat artırıyorlar. Tabiri caizse meseleyi "tereyağından kıl çeker" gibi hallederek bizi parça parça istila ediyorlar.
Daha önceki yazılarımızda bilgilerimizin sanal mecrada güvende olmadığını, özellikle Müslümanların sosyal mecralarda her türlü sansüre maruz kaldığını çokça belirtmiştik. Meseleyi şu benzetmeyle özetleyelim; kiralık bir evde oturuyoruz ve ev sahibimiz bizi hiç sevmiyor, o yüzden canı istediğinde evden çıkarmak ister veya canı istediğinde kiraya zam yapmak ister. Kendi evimizin sahibi olana kadar her türlü ev sahiplerine muhtacız. Bu mesele de de bizim kendi değerlerimizle inşa edilen sosyal mecralarımız olmadıkça kiracıdan farkımız yok. Misal, Amerikalılar Çin'e karşı yapmış oldukları açıklamalarla hırsızlıklarını ve suçlarını itiraf ediyorlar. Amerika diyor ki "Dijital dünyada bilgileri sadece ben çalabilirim, Çin çalmasın." Olayı farklı açıdan değerlendirmek istiyorum. Bizim önümüze sürekli bir şeyler veriyorlar biz de onu konuşuyoruz, onu tartışıyoruz. "Facebook bilgilerimizi çalıyormuş, Tiktok bilgilerimizi Çin hükümetiyle paylaşıyormuş" vs. Şunu artık kesin kabul etmemiz lazım; dijital dünyada paylaşılan her bilgi kayıt altına alınıyor ve biz de farkındayız. Sormamız gereken asıl soru şu; "Bunlar olurken biz ne yapıyoruz?" Eğer biz toplum olarak dijital lider olamazsak bugün Whatsapp'ı konuşuruz, yarın Telegram'ı konuşuruz, sonraki gün başka bir mecrayı ama sadece başkalarının yaptığı sistemlerin güvenliğini konuşuruz.
Bu meseleyi hep şöyle bir benzetme ile anlatmaya çalışırım; farz edin ki cenk meydanındayız, üzerinde olduğumuz at düşmanın atı, kuşandığımız zırh düşmana ait, elimizdeki kılıç düşmana ait ama biz çok iyi bir askeriz. At sahibini tanıyorsa, zırhı ve kılıcı yapan aletin hassas noktasını biliyor ve darbeyi nereye indireceğini biliyorsa çok iyi bir asker olmamızın ne anlamı kalır ki? Bu çağın sosyal medya kullanıcıları olarak bizler de örnekteki asker gibiyiz maalesef. Dijital haçlı seferlerinde sadece savaşan asker bizden, geriye kalan her şey düşmana ait. Hal böyle olunca bu savaşın galibi olmamız "rüya" gibi duruyor. Peki, bu savaşın galibi olmak için ne yapmak gerekir?
Atamız Selahaddin Eyyubi'nin haçlıyla mücadelesindeki başarısı anlatılırken Diyarbakır'da gül yetiştiren kadınlardan da bahsedilir. Büyük komutan Selahaddin-i Eyyubi Kudüs’ü fethetmeden 5 yıl önce Diyarbakır’ı ziyaret eder. Diyarbekirli kadınların Selahaddin-i Eyyubi'ye hitaben; "Bir emanetimiz var, sana vermek istiyoruz, yerine ulaştırır mısınız? Mescid-i Aksa’yı hürriyetine kavuşturduktan sonra onu yıkamanız için gül suyu, gül yağı hazırladık. Bunu size veriyoruz." dedikleri aktarılır. Selahaddin-i Eyyubi o gül suyunu alır ve 5 yıl sonra Kudüs hürriyetine kavuşunca Mescid-i Aksa’yı o gül sularıyla yıkatır. Günümüz annelerinin ve babalarının da gül ekmesi, gül yetiştirmesi gerekir. Günümüzün yetiştirilmesi gereken gülleri elbette ki bilinçli nesillerdir. Dijital Haçlı Seferlerinde tüm ekipmanın düşmana ait olduğunu belirtmiştik, o halde yapmamız gereken bizimde kendi ekipman ve teçhizatımızı üretmemiz, ayetin tabiri ile "düşmanın besili atlarına karşılık besili atlar beslemek" gerekir. Haçlının askerleri her türlü imkânı ile üzerimize üzerimize gelirken bizim küçük düşünmemiz hiçte mantıklı bir durum değil. Büyük düşünmeli, büyük işlere imza atmalıyız ki savaşı lehimize çevirebilelim. Şair Akif İnan'ın deyimi ile göl kenarında nehirler düşlememiz gerekir. Aksi halde dijital dünyada mücadele ettiğimizi zannederken Allah korusun kendi ellerimizle kalenin anahtarını haçlı askerlerine teslim ederiz.