Söz&Kalem Dergisi - Ali Tarhan
Hızla büyüyen ve gelişen teknoloji; farklı farklı ürünlerle artık hayatımızın her alanında yol arkadaşımız, elimiz ve kolumuz durumuna geldi. Özellikle son yıllarda evlerimizde kullandığımız teknolojik cihazların sayısı hızla arttı. “Akıllı" diye tabir ettiğimiz ve hayatımızı kolaylaştırdığı için çok sevdiğimiz bazı cihazların icraatlerini duyunca “bu kadarı da fazla” demekten kendimizi alamıyoruz. Günümüzde internete bağlı olarak çalışan 35 milyarı aşkın cihazın bulunduğu tahmin ediliyor ve bunlar içerisinde yalnızca bilgisayarlar, tabletler veya telefonlar değil; robot süpürgeler, bebek kameraları, televizyonlar, buzdolabı, ışıklar, klimalar, kahve makinesi gibi adının önünde "akıllı" sıfatı bulunan tüm aletler bulunuyor. Kullandığımız cihazlar, ilk bakışta masum gibi görünse de aslında kişisel verilerimizi ihlal ederek mahremiyetimize karşı büyük bir tehlike oluşturabiliyor. Dünyanın dört bir yanında akıllı ev aletleriyle sınananların listesi de oldukça kabarık. Bilgisayarların yaygınlaşmaya başladığı yıllarda dijital güvenlikle ilgili olarak "fişe takılı olan hiçbir bilgisayar kesin olarak güvende değildir" söylemi sıkça söylenirdi. Günümüzde bu söz "internete bağlı, bataryası takılı hiçbir dijital cihaz kesin olarak güvende değildir" şeklinde revize edilerek tekrar ifade edilebilir.
Sosyal medyada son günlerde dünyaca ünlü bir teknoloji firmasına ait robot süpürgenin, kullanıcısına ait çektiği mahrem görüntüleri sanal alemde paylaşması konuşuluyor. Yaşanan bu durum yapay zekâ eğitim sistemlerini sorgulamamız gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. Robot süpürge kullanan kullanıcılar süpürgeye; haritalama, odanın büyüklüğünü anlama gibi özellikleri için kamera ve sensörlerin kullanılması izni vermiş oluyor. Bir başka ifadeyle robot süpürgeleri kullanan insanlar cihazların kayıt yaptığının farkında ve bu durumu onaylamış oluyor. Cihazın çalışması için haliyle internet ağına da bağlı olması gerekiyor. Böylece cihazın bulunduğu yerdeki görüntüleri almak, kötü niyetli kişiler için bir tuş kadar yakın oluyor.
Yeni nesil internet bağlantısı bulunan buzdolaplarına rağbet gün geçtikçe artıyor. Eski buzdolabının yerine sürekli internete bağlı ve akşam ne yemeniz gerektiğini öneren bir buzdolabı aslında kulağa hoş geliyor değil mi? Bu sayede kullanıcı buzdolabındaki yiyeceklerin durumunu ve miktarını kontrol edebiliyor, internet üzerinde yemek tarifleri arayabiliyor veya sipariş verebiliyor. Teknoloji ile uzunca bir süredir buzdolaplarının içine bilgisayar çipleri ve yazılım koyulmaya başlanmıştı. Yeni teknolojiler ile şimdi de internete bağladılar. Buzdolabının hem aklı hem de interneti oldu. Akıllı buzdolabı, sürekli konuşuyor ve veriler olmadan da konuşmuyor. Üretici firmanın servis merkezi ile konuşarak olası arızaları bildiriyor, Google ile konuşarak iş listesi ve takviminizi alıp ekranında gösteriyor, Spotify ile konuşarak siz yemek yaparken mutfakta müzik çalıyor, market ile konuşarak süt ısmarlıyor. Sanal dünyanın bu yeni çocuğu ve diğer akıllı ev aletleri en az bir çocuk kadar internetteki tehlikelere açık ve korumasız. Bir buzdolabını ele geçirmek bir bilgisayarı ele geçirmekten çok daha kolay.
Birçoğunuz büyük bir olasılıkla buzdolabının hacklenebileceğini bile bilmiyordunuz. Dürüst olmak gerekirse biz de buzdolabı hacklenince ne olacağını bilmiyorduk. Ama son birkaç yıldır hep birlikte gayet güzel bir şekilde öğrendik. Öncelikle içiniz rahat olsun bilgisayarların aksine hacklenen buzdolabının içindekiler mundar olmuyor: ne yumurta ne de et ve süt. Buzdolabından önceki akşamdan kalan yemeğinizi çıkarmak için kimseye fidye ödemek zorunda kalmıyorsunuz. Ama verileriniz, görüntüleriniz, şifreleriniz çalınabiliyor; evdeki kablosuz ağa girebiliyorlar. Buradan sadece buzdolabı değil ağa bağlı diğer bilgisayarlara bile girebiliyorlar. Akıllı cihazlardan gelen bilgilere bakıp evde kimse olup olmadığını anlayabiliyor, ev içi kameraları ele geçirip sizi izleyebiliyorlar. Evdeki kameradan alınan görüntülerle şantaj yapıldığını duymuş muydunuz?
Siber suçlular tarafından hedeflenebilen diğer "geleneksel olmayan" cihazlar, IP kameralardır. Bu teknoloji sayesinde kullanıcılar bir bölgede neler olup bittiğini gerçek zamanlı olarak internet üzerinden izleyebilir. Araştırmacıların bazı IP kameralarda keşfettiği güvenlik açıklarına göre saldırganlar, kişinin rızası olmadan kayıtları ele geçirebiliyor ve bu cihazların web arayüzünde istedikleri komutları yürütebiliyorlar. Siber saldırılar ile IP kamera sisteminin ayarları değiştirilebilir, kaydedilen görüntüler çalınabilir, sistem devre dışı bırakılabilir. Ne yazık ki internette, IP kamera sistemlerine saldıran korsanlar tarafından ele geçirilen insanların mahrem ev görüntüleri gibi birçok kötü örnek bulunuyor. Kullandığımız akıllı ev aletlerinin yazılımlarındaki açıklar gizliliğimizi tehlike altına sokuyor. Uzmanlar ise nesneler zamanla çevrimiçi hale geldikçe güvenlik açıklarının daha da artacağı konusunda hem fikir. Ya bizi izleyen ve dinleyenler sadece kötü niyetli masa başı hackerler değil de istihbarat örgütleri ise?
ABD ve Çin, ticaret savaşlarının arka planında yürüttüğü istihbarat mücadelesiyle "soğuk savaşın" ikinci perdesini "dijital boyuta" taşıyor. Çin'in her geçen gün dijital istihbarat faaliyetlerine yoğunlaşmasını da buna yormak gerekir zannımca. ABD ve Avrupa ülkelerinden Kanada ve Hindistan'a kadar birçok ülkede başta teknoloji casusluğu olmak üzere geniş bir yelpazede agresif espiyonaj faaliyetleriyle bilinen Çin, sonradan girdiği teknoloji pazarı ile özellikle dijital istihbarat konusunda farkını kapatmak için acayip bir data toplaması yapıyor. Dünyanın birçok ana kart, işlemci ya da çip üretici şirketi halihazırda üretim hatlarını Çin'e taşımış durumda. Bunu sadece ticari fayda sağlamak için kullanmayan Çin'in, tedarik zincirlerine bu ürünlere yerleştirdiği casus yazılımlarla müdahale ettiği belirtiliyor. Çin; bu ürünlerin üretiminden para kazanarak, kendi istihbarat faaliyetini de finanse ettirmiş oluyor. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş oluyor. Burada tek suçlu Çin Devleti'dir, sadece Çin mallarından uzak durmak güvenliği sağlamak için yeterlidir gibi bir anlam çıkmasın ama "Çin" ve "akıllı" kelimelerinin bir arada olduğu cihazlara da ekstra dikkat etmek gerekir anlamı çıkarılabilir.
Tedbir olarak öncelikle Çin menşeili ürünlere dikkat etmek gerektiğini belirtmekle birlikte dijital güvenliğimiz için üzerinde durmamız gereken birkaç hususu daha ifade edelim. Öncelikli olarak; yalnızca cihazlarımızın içindeki verilerimizin tehlikede olmadığını akıllı cihazlarımızın kötü niyetli kişiler tarafından ele geçirildiklerinde aynı zamanda birer görüntü ve ses kaydedici olarak da kullanılabilir durumda olacağını unutmamak gerekir. Dolayısıyla, özellikle kişisel bilgisayarların kameralarının bir bant veya özel kamera kapatıcılarıyla kapatılması, akıllı cihazların kameralarına ve mikrofonlarına erişim isteyen uygulamalara dikkat edilmesi, her uygulamaya bu erişimin verilmemesi önemli önlemlerin başında gelmektedir. Unutmayalım ki kendi elimizle verdiğimiz her bir erişim izni ile beraber bizleri takip ederek hareketlerimizi incelemek isteyenlere altın tepside bir hizmeti sunmuş oluyoruz.
Siber dünyada dijital imkanlar hayatımızı kolaylaştırıyor olabilir ama kolaylıkların beraberinde bir takım güvenlik risklerini de getirdiğini bilmemiz gerekiyor. Dijital kullanımında güvenliği, tedbiri elden bırakmamakta fayda var. Aksi halde teknoloji evimizde barındırdığımız bir "Truva Atı" olarak karşımıza çıkabilir. Biz tedbirimizi alalım da takdir Allah'ın…