İnsanlar, en çok karanlık çöktüğü vakitlerde huzur bulur. İnsanların çoğu geceleri gündüzlerden daha çok sever. Ama burası Gazze. Burada gece çöktüğünde kalbimde büyük bir korku oluşuyor. Karanlık çöktüğünde işgal uçakları bombalar yağdırıyor üzerimize. Biz iki milyon Gazzeli olarak gece olmasından çok korkuyoruz.
Geceleri bombalar yağarken ben nöbet tutuyorum. Tüm Filistin halkı gece ve gündüz işgalcilerin yaptıkları saldırılara tüm güçleriyle direniyor. Televizyonlarda işgalcilerin plastik mermilerle saldırdıkları söyleniyor bu haberleri gördüğümde kendime sormadan edemiyorum; plastik mermilerle insanların öldüğü nerede görülmüş? Madem plastik mermilerle saldırıyorlar bizlere o halde neden yüzlerce insan ölüyor?
Onların sıktıkları kurşunlara ve üzerimize yağdırdıkları bombalara karşılık tüm mahalleli işgalcilerin kendilerini görmemesi için sokaklarda lastikleri ateşe veriyorlar. Sonra ellerindeki sapanlarla gözlerine kestirdikleri işgalci askerlere taş fırlatıyorlar. Bir zaman sonra ise dumanların arasından işgalcileri görebilecek hale geliyorsunuz. İmkan olmayınca böyle oluyor.
Geceleri direnenler gündüz olunca dinleniyor. Ama bazı zamanlarda dinlenecek vaktimiz olmuyor ve günlerce uykusuz bir şekilde işgalci güçlere karşı direniyoruz.
Burada daha çok küçük yaşta olan çocuklar var ve bu olanlara şimdiden alışmış olmaları beni çok üzüyor. İşgalcilerin bombaları o kadar sıradanlaştı ki onlar bombalar yağarken bile oyunlar oynayabiliyor. Onlar eğleniyorlar, ben ise ‘acaba onlara bir şey olur mu?’ diye çok endişeleniyorum. Onların aksine ben bu duruma hala alışamadım ve ben bu olanlara alışmayı hiç istemiyorum.
Ramazan ayında gerçekleşen olaylarda komşumuzun evi bombalandı. Onların evi, benim gözlerimin önünde üzerlerine yıkıldı. İki şehidimiz vardı artık. Onları beton yığınları arasından çıkarmıştık. Daha sonrasında ise cenaze namazlarını kıldık. Çok üzgündüm, her şeyden öte günün her vaktinde gördüğüm insanlardı. Çok severdim. Ama öldürüldüler. Paramparça olmuş bedenlerini gördüm. Elimden hiçbir şey gelmiyordu. Her an bizim de evimiz bombalanabilir ve artık siz dostlarım bana ulaşamayabilirsiniz. Biliyorsunuz zaten günde birkaç kere elektrikler kesilir. Ama elimden bir şey gelmiyor. Sizlere ulaşmamızı istemiyorlar. Burada bizleri öldürdüklerini, yaptıkları işgali ve zulmü sizlere anlatmamızı, dünyaya duyurmamızı istemiyorlar. İşgalciler sizlerle iletişim kurmamamız için ellerinden geleni yapıyor. Biz de direnmek için elimizden geleni yapıyoruz. Bunları sizlere anlatıyorum. Sizler de başkalarına anlatın. Burada insanların kendi vatanlarında yaşamalarının suç olduğunu herkes bilsin. Kendi vatanımızda garip yaşıyoruz. Siz de kendi vatanınızda özgür bir biçimde yaşayamadığınızı düşünsenize? Evinizdeki bıçakların dahi numaralı olduğunu, kendinizi koruyacak tek bir eşyanızın dahi olmadığını düşünün.
Ben Han Yunus'ta oturuyorum. Bizler evimiz yıkılınca enkazdaki taşları topluyoruz. Bir de altında sağlam kalan ne varsa ev halkı onları topluyor. Ama biz bundan kendimize bir ders çıkarıyoruz. Önemli olan eşyalar değil, eşyaların ifade ettiği anlamlardır. Bu durum bizleri daha da güçlendiriyor. Sokakları temizliyoruz ve üzülmemeye gayret ediyoruz. Evlerimizin yıkılması işgalcilere atacağımız taşları çoğaltıyor. Ne olursa olsun buradan ayrılmayacağımızı haykırıyoruz. Bizim işgalciler gibi sığınaklarımız yok evet ama biz de Allah'a sığınıyoruz. Biz sadece onun kudretine güveniyoruz.
Son olaylar ruhumu darmadağın etti. Gerçi Filistin'de en az haftada bir işgalcilerin saldırıları olur. Çoğu medyaya yansımaz maalesef. Bu Ramazan ayında gerçekleşen olaylar durulunca ben dedemin evine gittim. Olanlara alışmamalıyım. Üzerimize bombaların yağdığına, yakın arkadaşımın çocuğunun öldüğüne, komşularımızın şehit olduğu gerçeğine alışmamalıyım. Daha fazla ağlamamalıyım. Bunların acısını içimde diri tutacağım ve mücadeleye devam edeceğim. Allah bizlerin yanındadır.
Asırlardır olan bu zulmü insanlar görmek istemiyorlar. Burada insanlar ölüyor. Bu durum o kadar sıradan olmamalıydı. Bir insanın öldürülmesi o kadar kolay olmamalıydı. Bir insan öldüğünde bütün dünya ayağa kalkmalıydı. Sevdiğim insanları toprağa vermekten yoruldum. Ama bu Kudüs'ün kurtuluşuna vesile olacaksa ben de kendi canımı hiç düşünmeden feda etmeye hazırım.
Ateşkes imzalandıktan sonra herkes, işgalci israilin saldırılarını durdurduğunu zannetti. Oysa daha dün yine üzerimize bombalar yağdı. Kudüs'te geçen hafta iki kişi şehit oldu. Şeyh Cerrah'ta ve Silvan'da hala insanlar kendi evlerinden atılıyorlar. Şeyh Cerrah'ta Muna el-Kurd, Kudüs’te Saleh Zighari, Hanady Halawani ve birçok isim mücadele ediyor. Filistin'in farklı yerlerinde mücadele ediliyor. Bu insanlar sadece isimlerini duyduklarımız. Gazze'de durum biraz daha farklı, bazen şehitlerin adını dahi duymuyoruz. Toprağa verdiğimiz çokça isimsiz şehidimiz var. Ama tekrar söylüyorum, biz her şeye rağmen mücadeleye devam edeceğiz. Bir gün Kudüs özgür olacak ve bizler orada namazlarımızı kılacağız. Ben bir Gazzeli olarak girmemin yasak olduğu Kudüs'e gideceğim. Bir gün orada dua etmek bana da nasip olacak. Ya da bu söylediklerim hayal olarak kalacak ve ben şehit olacağım. Ama her ne olursa olsun bizler asla ayrılmayacağız. Ve elbet bir gün taşlar, işgalcilere galip gelecek.
Gazze'de ikamet eden ve benimle duygularını paylaşan dostum Hala Abu Samra'ya ithafen.
Söz&Kalem | Zeynep Özer