Kuran’ın nurani iklimine girdiğimiz şu günlerde, Kur’an ile hasbihal ederken insanın içini; bazen bir sıcaklık, bazen yürek ferahlatan bir rahatlama hissi, bazen de tatlı bir ürperti sarıyor. Ayetler yüreğimize işlendikçe bu tatlı ürpertinin tüm vücuda yayıldığını hissediyoruz.
Kuran-ı Kerim, mesajını net bir şekilde, duru bir anlatımda ve su gibi berrak bir şekilde iletir. Çünkü Allah âlemlerin rabbi sıfatıyla konuşur, çoğu zaman gaflete düşsek de Kuran’da okunan her bir ayet kalbimizi, ruhumuzu ve duygularımızı her vakit huşu ve ürperişe sevk edip uyandırır.
“Ey örtüsüne bürünen! Kalk ve uyar” (Müdessir 1/2) ayeti bilindiği üzere Allah’ın Resulüne hitaben iniyor. Ancak her ne kadar ilk hitap Allah’ın Resulüne yapılsa da uyarı ve hitap elçi ile sınırlı değildir. Çünkü bahse konu örtü sadece bir yatak örtüsü değildir. Ayette ifade edilen örtü ile alakalı okuduğum bir yazıda yazar örtüyü şöyle açıklıyor. “Örtüde kasıt gerçeğin üzerini örten ya da bizim üzerimize kapladığı için gerçekleri görmemizi engelleyen bizi gerçeklerden uzaklaştıran bizi suni meselelerle ya da gündemlerle oyalayan bütün örtülerdir”
Ey Müslüman kardeşlerim gelin bu mübarek ayları fırsata çevirip hep beraber özümüze dönelim. Yaratılış amacımıza dönelim boş ve faydasız işleri bir kenara itelim. Her ne kadar zor gelse de faydasız işleri bir kenara itelim. Madde sevgisini, mal sevgisini, eşya sevgisini, nefsimize hoş gelen ve bizi esir alan, bize hesap gününü unutturacak diğer bütün sevgilerin örtüsünü atalım.
Hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşama örtüsünü, mal biriktirme örtüsünü, kibir örtüsünü, gösteriş örtüsünü, cimrilik örtüsünü, makam- mevki örtüsünü velhasıl bizimle rabbimiz arasına girecek tüm örtüleri atalım. Tüm örtüleri atalım ki “kalk ve uyar” emrine geçebilelim.
Aklımıza gelen ilk sorulardan biri de kimi ve nasıl uyaracacağımızdır. Önce kendimizi, sonra yine kendimizi uyaracağız. Her uyardığımızla beraber yine kendimizi uyaracağız. Uyanalım, uyaralım ve harcanan hayatların, boşa giden ömürlerin gidişine bir son verelim. Öyle bir silkelenelim ki, öyle bir mücadele verelim ki baharda tomurcuklanan bir meyve ağacı gibi olalım. Gölgemiz ferahlık, bize selam verenlere umut olsun. Kurân’î ve nebevî ders gösterir ki, bir hakikati özümsemeden, hazmetmeden, duygularımıza yedirmeden “kalkıp uyarmanın” fazlaca bir önemi yoktur. Kendine tatbik etmeden başkasına tatbik ile görevli de değildir insan. Böyle yapmakla vazifesini yapmış sayılıyor değildir. Hakkıyla kalkıp uyarmak, layığınca ifa etmek bir ilâhî lütuftur.
Dünyalık meşgalelerimiz, günlük streslerimiz, sınandığımız hastalıklar bizi Rabbimizden alıkoymamalı. Bu geçici ve aldatıcı dünya hayatında uyanan ve uyandıran olalım…
Selam olsun nefsine hoş geldiği örtülerden, Allah için kurtulabilene, selam olsun dünya için ahiretini feda etmeyenlere...
Mevla’m bizi uyanan ve uyandıran kullarından eylesin.
Söz&Kalem - Özcan Akyüz