“Ey Tanrının taş kesilmiş evlatları, sapanların yönü sizden yana olmalı,
Bir haykırış savrulacaksa, bu sizin görmekten aciz gözünüzü taşıyan çehrenize olmalı,
Bir alev harlanacaksa, dilini kullanmaktan aciz kalplerinizde yakılmalı,
Ve haykırışları duymayacaksa o kulaklar, her zulme ortak olmalı ve oldu da!”
Yahudi zihniyeti tarafından ulusal miras haline gelen Filistin toprakları, 1099 tarihin de haçlı istilası sırasında feryat ve figanlara ev sahibi olmuştu. Kutsal aksa toprakları kan ve göz yaşına bulanmıştı. Atlar dizlerine kadar kana boyanmış, insanlık kin ve küfür medeniyetinin ayakları altında çiğnenmişti. Kadınların namusları meydanlarda pay-i mal edilmiş, sahne çirkefliği diz boyu olmuştu. Bu tabloyu anlatmak üzere Kadı Ebu Said El Herevi, Şam’da ve diğer başkentlerde imdat etti. Ağlayarak ve ağlatarak Müslüman coğrafyaya seslendi.
Acının adı diye anılan mersiyesinde:
“Nice kan mubah sayıldı namuslarımızın kanından,
Ki; gizliyordu güzelliğini hayasından kalelerde,
Ceylan kanı kızıllığına boyanmış keskin kılıçlarla,
Eşraf kadınlarının siyah örtüsü kanlandı”
Kalemlerde zincire vurulmuş sözler, dil ile tercüman olunca zulmün senaryosu tüm çıplaklığı ile göz önüne serildi. Şairin dizeleri Kudüs’ün gözyaşlarına divit olmuş, sedasına çağrı olmuştur. Bu seda yüreklerde nakş olunmuş, aşkın adı aksa olmuştu. Esaret altında bulunan kadim Kudüs coğrafyası o dönemin eğlenceperest Bağdat ve diğer halklarında bir serzeniş olamamıştı. Ne taze kızların namus kavgası ne de kılıçlarla kan gölüne çevrilen Filistin sokakları Abbasi ve Selçuklu saraylarında eğlenceden önemli bir konu olmuştu. Sultan kardeşleri ile savaşırken halife dünyadan habersizdi. Ancak Kudüs ateşi meşale olup Nureddin el-Zengi ve Selahaddin-i Eyyubi’nin gönlünde tutuşmuştu. Zulme el-cevab olacak Kudüs fethi vicdanını unutmuş haçlılara bir insanlık dersiydi. Kudüs esaret altındayken ben rahat nefes alamam diyen Selahaddin, sultan unvanı ile değil, Aksa’nın kurtarıcısı olarak Filistin’e girer. Bir fatihe yakışır şekilde ganimetleri dağıtan Selahaddin, Kudüs halkının tümünü himaye eder. Zalim haçlılara karşı tutumunu kendileri bile ret edemez. Hatta Selahaddin’i değerlendirirken batılılar, İlahi Komedya kitabı ile karşılaştırıp az azap çekecek olanlar sınıfında değerlendirirler.
Zalimin bile takdirine şayan komutan Selahaddin’in Kudüs aşkı asırlar sonra Osmanlı’da Abdülhamid’in kalbinde ve dilinde, Filistin topraklarını isteyen Yahudilere karşı şu sözlerle hayat bulur; “Ben bir karış dahi toprak satamam, zira o bana ait değil, halkıma aittir. Onlar, bu imparatorluğu kurup kanlarıyla mahsuldar kıldılar. Onu bizden koparılmadan önce üzerine kanımızla bir kere daha kaplamayı biliriz.”
Ancak ümmet uyutuldu, silahın namlularına kan bulaştırıldı. Kirli bir tarih yaprağında 1897 yazılı zift karası cümlelerde Aksa işgali yazıldı. Güneş renkli gözlerde kızılca bir kıyamet koptu. Minik avuçlarda uçurtmalar sapanlara, oyuncaklar mermiye, anneler mezarlarda taş deryasına dönüştü.
Aksa üzerinde yazılan oyunlar her yıl haritalarda boy aynasında gösteriş ile sergilendi. Ve göklerin şehri Aksa, yahudi kavminin postalları altında inledi, inlemeye devam ediyor. Üç dinin de kutsal mabedi bulunan Kudüs şehri, Hristiyan haçlılar tarafında kan göllerinin şehri, siyonist yahudiler tarafından zulmün sahrası ve uyuyan Müslümanlar tarafından ise acının şehri damgasını aldı. Bütün Müslümanların ortak davası olan Aksa Miraç’ta Hz. Muhammed (s.a.v)’in mihrabı, Süleyman peygamberin sarayı, Davudi mirasın mescidi ve Müslümanların ilk kıblesidir. Ancak şimdi Aksa zulmün mescidi, azabın mihrabı ve mazlumun çığlığıdır. Sapanların taşları, postalların darbesi, gözyaşlarının kanla karıştığı testidir şimdi Aksa. Filistinli çocukların esareti, gülmeyen yüzü, tabutlarında cesedini bulamadıkları anneleridir şimdi Aksa. Ve duyulmayan direnişin, sahiplenilmeyen bir coğrafyanın, gökte Rabbini arayan şehidin adıdır Aksa.
Haçlı zulmüne karşı bağıran şair sesini duyuramayınca bir dize daha ekler
“Eğer ahiret ecri konusunda isteksizleşmişlerse
Ganimetin beşte bir payı onlara ne yapsın
Ve eğer siz bunlara rağmen gazaba gelmiyorsanız
Suçlarımızı yüklenmişçesine kendimizi düşmanlarımızın bahtına atarız”
Söz&Kalem - Aynur Tokdemir