Söz&Kalem Dergisi - Hüseyin Çamtay
Güzel çiçekleri olan bir park görünce dayanamam. Kültür Parkta bunlardan biri. O gün yolumun uzayacağını bilsem bile dayanamam, içine girer bir tur atar yoluma öyle devem ederim. Yine bir gün okula giderken aynı istek ve hevesle daldım Kültür Parka. Hem bir tur atsam okula da geç kalmayacaktım. Parka daldım dalmasına ama keşke bu kadar kalabalık olmasaydı dedim içimden. Zira gürültü tefekküre engel oluyordu. Parkın tenha yerlerinde tabiatı ve çiçekleri temaşa edip tefekkür halinde dolaşırken tanıdık bir sima ile karşılaştım. Acaba o mu diye daha dikkatli baktım ama evet oydu. Sabit durmuş, sarı bir çiçeğe bakıyordu. Derin bir tefekkür vardı halinde. Uzaktan tanıdım onu. Hayranıydım kendisinin. Nasıl tanımayayım? Yaklaşmak istedim. Ona doğru attığım her adımda gürültünün sesi kısılıyor, etraftaki bunca ilahi sanata aldırış etmeden avarece dolaşan insanlar bir bir siliniyordu. Onunla konuşmak ve dertleşmek için koştum heyecanla
-Üstadım. Kusura bakmayın rahatsız etmedim inşallah.
- Biz de dersteydik. Bugünlük bu kadar olsun. Nasılsın Hüseyin
- Mutsuzum üstadım.
- Mutsuzluğunun sebebi ne ola?
- Mutlu olmak için bazen sebep gerekmez. Mutsuzluk için de öyle. Sebebi yok üstadım.
- Asır değişti, zaman başkalaştı. Bizim zamanımızda mutlu muyum mutsuz muyum düşünmezdik hiç. İşimize bakardık.
- Öyle mi olması gerekli?
- Mutluluk bir terazi olmuşsa çağ değişmiş demektir. Bizi mutlu eden şeyler hangi yönümüze hitap ediyor düşündün mü hiç?
- Hangi yön derken? İnsan kaç yönlüdür üstadım.
- İnsan farklı yönlerden müteşekkildir. İnsan hem akıldır, hem nefistir, hem kalptir, hem vicdandır. Seni mutlu edenler, hangi sana hitap ediyor?
- Güzel bir yemek yersek mutlu oluruz mesela. Nefsime mi hitap ediyor?
- Evet öyle. Sen kitap okusan bir süre sonra sıkılıyorsun. Sıkıldığın kitap da sana lezzet veriyor. Bazen mutluluk veriyor. İlim lezzetini ağzına çalıyor. O halde nefse hitap eden mutluluklar ayrı, kalbe eden ayrı… Kalbe hitap edenler o esnada sıkabilir. Sabırla huzura yürümeye devam etmek lazım.
- Mutluluk verse dahi iyi işlerde nefis kalbe baskı kuruyor. Bana bir çare göster üstadım.
- Çare imandadır. Ey zevk ve lezzete mübtelâ insan! Ben yetmiş beş yaşımda, binler tecrübelerle ve hüccetlerle ve hâdiselerle aynelyakîn bildim ki, hakiki zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imândadır ve imân hakikatleri dairesinde bulunur. Yoksa dünyevî bir lezzette çok elemler var. Bir üzüm tanesini yedirir, on tokat vurur gibi, hayatın lezzetini kaçırır.
Burada sarsıldım. Evet öyle. Bir üzüm tanesi yedikten sonra hep on tokat da yemedik mi? Dünya ne kadar geçici bir mekân ve nefis ne kadar derin bir ihanet içerisinde.
- Doğru söylediniz üstadım. Ama üzüm tanesi bu ana hitap ediyor. Lezzeti hemendir. İnsanı cezbediyor. İnsan da meylediyor.
- Öyledir fakat zevâl-i lezzet elem olduğu gibi, zevâl-i elem dahi lezzettir. Yani lezzetin bitmesi bize elem veriyor. Üzümün tadı ağızdan geçtiği gibi onun elemi başlıyor. Ama elemin bitmesi bize lezzet veriyor. Kötü anlarımıza gülüyor, lezzetli anlarımıza ağlamıyor muyuz?
- Beni sarsıyorsunuz üstadım. Evet öyle oluyor. Peki tavsiyeniz nedir?
Said- Tavsiyem eleme dahi razı olmaktır. Senin bahsettiğin mutluluk bizim endişemiz değildir. O mutluluk nefse hitap eden hazdır. Bir insan ömrü boyunca her an haz alsa nefsini besleyecek, fakat hem akıl, hem vicdan, hem de kalp aç kalacak. Çünkü onları besleyen besinler haz vermez, belki biraz elem barındırır. İnsan haz peşinde olsa hayvanlaşır. Mesela çok acıkmış ve yemeğe yetişmek için koşarak sokakları geçerken yardıma muhtaç birini görsen haz peşindeysen yardım etmez yemeğe koşmaya devam edersin. Çünkü insana yardım etmek nefse haz vermez. Belki vicdana mutluluk verir. Onun içindir ki nefsine göre hareket eden bir hayvan, hatta canavar olur. Bir et yemeği ile kuru ekmeğin karnımıza verdiği tokluk aynı değil midir? Lezzet olarak düşünecek olursak da düğün günümüzde ve cenazemizin olduğu bir günde aynı lezzette bir yemeği yediğimizi düşünelim. Neden lezzet aynıyken iki yemekten biri mutluluk verir, biri ise hiçbir lezzet vermez? O yüzden diyoruz ki mutluluk bizim terazimiz olmasın. Karnın doydu mu elhamdulillahi ala külli hal. Dünyada elma yersin, ahirette elhamdulillah yersin. Dünyada yediğin elmanın tadı birkaç dakika sonra geçecek. Ahirette yiyeceğin şükür meyvesinin tadı ise sonsuza dek mutluluk verecek. Bu sebeple mutlu olmamaktan bile mutlu olalım. Zira terazimiz Rıza-ı ilahidir. Hakiki zevk ve elemsiz lezzet bu sebeple oradadır.
- Rahmet olsun sana
Görüntüler ve sesler yavaşça silinirken madde dünyasından, ruhumun kanatlanıp uçmasını bekledim. Ama öyle olmadı. Çünkü şu aldatma dünyasında ruh bedene tabiiydi. En azından şimdilik.