Muhammed Şafii Demir | Söz&Kalem Dergisi
Öğrencilerden kimileri için sevgi ve heyecan dolu, kimileri için kaygı ve korku dolu, kimileri içinse sıkıntı ve bezginlik dolu bir eğitim ve öğretim yılının ilk ayı olan Eylül ayına girmiş bulunmaktayız. Benzer duyguları öğrenciler gibi veli ve öğretmenlerin de yaşadığı bir gerçektir. Bilinçli bireyler yetiştirme imkânı ile beraber ek maliyetler ve usandıran ders ve ödevler bu işin duygularını oluşturan ayrı boyutlardır. Yelpazeyi biraz genişletecek olursak genel anlamda piyasaya da bir canlılık getirdiği için çoğu iş kolunun da dört gözle beklediği bir mevsimdir. Peki, bu okul konusu hemen herkeste neden bunca farklı duygular oluşturmaktadır?
Sorumuzun cevabı kısa ve belirgindir: bakış açısı. Okula karşı olan bakış açımız, okula karşı bizde bir yargı oluşturmakta ve bu yargı çerçevesinde duygularımız oluşmaktadır. Bu önermenin tersi de doğrudur. Gelelim bu sorunun bizde oluşturması gereken ikinci soruya: Bir Müslüman öğrenci, öğretmen ya da veli olarak biz okula nasıl bakmalıyız?
İnsana irade gibi büyük bir nimetin bahşedilmesi kuşkusuz iradenin ne şekilde kullanılması gerektiği konusu da doğuracaktır. Rabb sıfatı ile terbiye eden Allah (cc) yine lütfu keremi ile insana bunu da öğretmiştir. Gelen her peygamber bir öğretmendir ve o peygamberin kavmi onun öğrencileridirler. Öğretmenlerin görevi öğrencilerine iradelerini nasıl kullanacaklarını öğretmek olmuştur. Cebrail (a.s) ile arzın üzerine inen her kitap, sahife ve emir insanlığın uyması gereken hayat dersleridirler. Derslerine çalışan ve pratiğine aktaranlar sınavdan geçip ebedi kurtuluş olan cennete, aksini yapanlar ise ebedi cehenneme gireceklerdir. İşte bizler de şu anda derslerimiz ile imtihan olmakta ve çalışıp hayatımıza aktarma durumumuza göre ebedi yerimizi hazırlamaktayız.
Bu girizgâh eğitimin irade ile yaşıt olduğunu göstermektedir. Ancak okul diyebileceğimiz belli bir mekânda ve belli bir alanda eğitim işini yapmak uygarlıkları gelişen kavimlere dayanmaktadır. İslamiyet Arap yarımadasına geldiğinde bu iş o dönemde bu şekilde mevcut değildi. İslam’ın okumaya verdiği önem ile bu iş başlamış, bu sayede eğitim üst seviyelere çıkmış ve dünyanın şu anda bile istifade ettiği bilime temel teşkil etmiştir. Son İslam halifeliğinin kendilerinde bulunduğu Osmanlı’da da aynı durum devam etmiş ancak son yüzyılda eğitimin kaynağının batıya doğru kayması dönemin İslam devletinin sonunu getirmiştir. Bu durum eğitim işinin salt bilgi değil aynı zamanda bilinç ve hareket doğurduğunu, bu sebeple eğitimde bilginin kimden geldiği, kaynağı ve bu bilginin oluşturacağı bilincin de önemini göstermiştir. Somut bir örnek olarak batıyı özümseten bir bilginin Müslümanca düşünen bireyler yetiştirmesi düşünülemez. Bu somut örnek evimizin kapısını açıp sokağa çıkınca gördüğümüz, kimliğinde; “dini: İslam” yazan ancak İslami yaşamdan fersah fersah uzakta kalan insanların neden bu halde olduğunu bizlere söylemektedir.
En sade ve açık haliyle kurulacak cümle işte şudur; değerlerinizi öğret(e)mediğiniz çocuklar, başkalarına ait değerleri öğrenip sizinle savaşmaya başlarlar.
Peki, mevcut hali ile okullarımız değerlerimizi öğrencilere ne kadar verebilmektedir ya da veriyorlar mı? Çok azı müstesna maalesef bu asli fonksiyondan uzak olan okullarımız Osmanlı’yı yıkan eğitim yapısını daha organizeli bir biçimde çocuklarımızın bilincine kaydetmeye devam etmektedirler. Ve dahi okulları bir kenara bırakarak şunu ifade etmemiz gerekir ki okullarda bulunan öğretmenleri yetiştiren üniversitelerimiz de bu haldedir. Hatta daha da kötü bir haldedirler. Tüm bu kötü senaryoya baktığımızda evet; eyvah, okullar açılıyor! Öyleyse biz bir öğrenci, bir öğretmen ya da bir veli olarak kaynağı bize at olmayan bu eğitim sistemi içerisinde ne yapmalıyız? Nihayetinde kendimizi dışına atamadığımız bir imtihan bu bizim için.
Öncelikle medreselerimizin okula alternatif en güzel alanlar olduklarını bilmemiz gerekmektedir. Medreseleri yalnızca okulda başarılı olamayan öğrencilerin yeri olarak görürsek iyilerimizi dışarıda bize karşı buluruz, çürüklerimizi de içeride bize zararlı buluruz. İslami bilgiyi, İslami bir mekânda öğrenip hayatına aktaracak ve kötülüğe bulaşmadan kötülüğü tanıyacak zihinsel seviyeleri iyi olan Müslüman şahsiyetlere ihtiyaç vardır. İşte bunun mekânı medreselerimizdir. Buna mukabil olarak medrese eğitiminin de geliştirilmesi ve çağın bilgisini İslamileştirip öğrencilerine aktarabilecek seviyeye gelmesi gerekir ki buranın konusu olmamakla beraber üzerinde durulması gereken mühim bir meseledir.
Okul hayatına başlayacak olan ya da devam eden öğrenci ve öğretmenlerin ise alternatif İslami kurum ve alanlarda kendilerini tabir yerinde ise deşarj etmeleri gerekir ki oluşturulan olumsuz bilincin etkileri kaybolsun. Bu alanların en güzeli kuşku yok ki camilerdir. Temiz havanın teneffüs edileceği mekânlar olarak görmemiz gereken camiler aynı zamanda salih kimselerin toplandığı eğitim ve muhabbet yeri de olduğunda nurun ala nur olur. Bunun dışında Allah’ın rızası için kurulmuş dernek ve vakıflar da bu alana dâhildir.
Okula göndereceğimiz küçük yaş grubu çocuklarımızı İslami şahsiyeti ile tanınan öğretmenlere teslim etmemiz yerinde bir karar olacaktır. Nihayetinde çocuğumuzun artık idolü öğretmeni olacaktır ve zihnini şekillendirecektir o öğretmen. Yanlış bir kararın tahribatı kuşkusuz büyük olacaktır.
Ortaokul, lise ve üniversite kademesindeki Müslüman kimliği ile tanınan öğrenci ve öğretmenlerin ise okul serüvenlerine her işte olduğu gibi Allah’ın bir imtihanı olarak bakmaları gerekir. Karma eğitim, öğretmen ve öğrenci ortamının iyi olmaması ve okutulan derslerde Allah’ın nurunun olmaması önce kendimizi muhafaza etmemiz gerektiğini bize söyler. Bu durum, böyle bir ortamda öncelikle duruşumuzun İslami olmasını ve İslam istikametinde devam etmesi için Allah’tan yardım ile çaba göstermemizi gerektirir. Aksi halde yapılan hataların telafisi sonrasında zor olmaktadır. Bu sebeple özellikle yeni bir kademede ya da bir kurumda eğitim yılına başlayacak öğrenci ve öğretmenlerin daha fazla dikkat etmesi gerekir. Bu aslında bir avantajdır ancak değerlendirilmediğinde büyük bir dezavantaja dönüşür.
Bir yere girdiğimizde buraya “Allah rızası için ne yapabilirim?” bakış açısı ile girdiğimizde iyiliğe doğru bazı kapıların yüzümüze açıldığını göreceğiz. Nihayetinde insan neyi isterse Allah kendisine o alanda sebepler yaratır. Burada bir kişinin hidayetine vesile olmanın bizim için okul yaşamımız ve sonrasında getireceği tüm dünyevi kazançlardan çok daha büyük bir kazanç olduğunu hatırlamamız gerekir. Bu sebeple öğrenci ve öğretmen arkadaşlarımız ile ilgilenmemiz, tebliğ programları oluşturmamız öncelikle bize sonra da çevremize hayırlı olacaktır inşallah.
Okulda göstereceğimiz İslami duruş ile karşımıza çıkan hayat akışına göstereceğimiz İslami tavır ve tutumlar şer olarak görüneni hakkımızda hayırlı kılar inşallah. Bunu sağlamada bize en iyi öğüt şüphesiz Allah’ın El-Âlim olduğunu sürekli hatırımızda tutmamızdır. “Allah beni görüyor, benden haberdardır ve bana yardımcı olacaktır.” düşüncesi El-Âlim esmasında bütünlenmiştir ve bu bütünlüğün getireceği düşünce hayatımıza “Allah burada nasıl davranmamı ister?” sorusunu ekleyecektir. İşte bu soruya verilecek doğru cevap dünya ve ahiret saadetidir.
Allah’ın El-Âlim ismini bir öğüt olarak sürekli hatırında tutan kullardan olmamız duasıyla..