Söz&Kalem Dergisi - Kadriye Altıntaş
Güneşin tüm cömertliğiyle yeryüzünü ısıttığı hatta kavurduğu bir yaz günüydü. Güneş bugün kavuradursun, rüzgâr da nazlı bir gelin edasıyla eserek adeta güneşe yardım ediyor, sıcaklığı arttırıyordu. Tabiattaki diğer varlıklar ise güneş ve rüzgâra ayak uydurarak sesler çıkartıyor. Adeta müthiş bir orkestra gibi tabiatın şarkısını seslendiriyorlardı. Şarkı isteyene bir zikir isteyene ahenkli bir müzik gibi geliyordu.
Çobana bir müzik gibi gelmişti. Koyunlarını otlatmak için getirdiği yaylada bir ağacın gölgesine yaslanmış dinleniyordu çoban. Biraz ileride otlayan koyunlarına şöyle bir baktı. Herhangi bir sıkıntı görünmüyordu. Her gün uyuduğu öğle uykusunun vakti gelmişti, artık uyuyabilirdi. Son bir kez koyunlara baktıktan sonra gözleri ağır ağır kapanmaya başladı.
Belli bir süre sonra- iki saat kadar uyuduğunu tahmin ediyordu- uyandı. Gözlerini açtığında sürüsünden bir koyunun yanında oturduğunu gördü. Koyun kendisine selam verdi. Çoban büyük bir şaşkınlıkla olup biteni anlamaya çalışıyordu. Koyun selamını yeniledi. Çoban gayri ihtiyari selamını aldı. Koyun:
-Konuşmama çok şaşırdın sanırım. Oysaki yaratılan her şey konuşur, sadece bir kısmını duyar bir kısmını duymayız. Hepsini duymak için kulağınla değil kalbinle dinlemen gerekiyor.
Çoban hala şaşkınlığını atamamıştı üzerinden. Bunca yıllık çobandı ve ilk defa insandan başka bir canlının konuştuğuna şahit oluyordu. Koyun konuşmaya devam etti
-Nedir bu sizin kendinizi üstün görme çabanız? Sanki çobanın az önce kendi kendine sorduğu soruyu duymuş gibi: “Ben de diğer yaratılanlar gibi konuşabilir, bu dünyadaki görevimi ve yaratıcımı bilebilirim. Yaratıcımızın bize kodladığı fıtrata göre hareket ediyor Allah’ı sabah akşam zikrediyoruz.” dedi.
Çobanın hayreti artıyordu: Sizde mi Allah’ı tanıyor, ona zikrediyorsunuz? diye sormadan edemedi. Koyun, evet dedi. Neden şaşırdın ki? Sadece biz değil, şu sırtını yasladığın ağaç, ayak bastığın toprak, dağ, taş, su … Kısaca her şey Allah’ı zikretmektedir.
Çoban, bunu bilmiyordum dedi. Koyun, hayret doğrusu. Bilmediğini kabul ediyorsun. İnsanoğlu o kadar kibirli olmuş ki bilmediğini de söyleyemez hale gelmiş. Siz insanlar, sadece, tabiattaki her şeyin Allah’a zikrettiğini ve Allah’ı işaret ettiğini unutmadınız. Siz Allah’ı da unuttunuz. Hoş şimdilerde insanoğlu kendinden de habersiz ya. İçinizde muazzam bir âlemin varlığından habersiz bir ömür geçirebiliyorsunuz. Bir ömür… Ne yazık değil mi? Ama biz ne için yaratılmışsak onun için yaşıyoruz. Görevimizi tastamam yapıyoruz, Allah’ın isteği dışına çıkmıyoruz. Çünkü bizim bilinçli bir irademiz yok. Ama sizin var. Sizler ve diğer varlıklar arasındaki fark da budur ki biz değil siz imtihan ediliyorsunuz. Ah keşke imtihan edildiğinizin farkına varsanız! Çoban hem şaşırmış hem de geçen ömrünü düşünüyordu, gerçekten de koyunun dediği gibiydi. Allah’ı unutmuştu…
Koyun devam etti konuşmasına, Allah bizi birçok hikmetle yarattı. Bunlardan birkaçı üzerinde düşünelim. En bilineni insanların imtihan diyarında hayatını kolaylaştırmak için yardımcı olsun diye yarattığıdır. “Eti yenen büyük ve küçük baş hayvanları da O yarattı. Onlarda sizin için soğuktan koruyucu şeyler ve başka yararlar vardır, ayrıca onlardan beslenirsiniz. Onlarda akşamları otlaktan getirirken, sabahları otlatmaya salıverirken size sergiledikleri bir güzellik de vardır. Bu hayvanlar ancak kendinizi fazlasıyla yorarak ulaşabileceğiniz bir beldeye yüklerinizi taşır. Kuşkusuz rabbiniz çok şefkatli, çok merhametlidir. Binmeniz ve güzelliğini seyretmeniz için atları, katırları, eşekleri de yarattı. O, sizin bilmediğiniz başka şeyler de yaratır.’’(Nahl, 5-8) Ayetten de anlaşılacağı gibi, Allah imtihan için yarattığı sizi, merhametiyle kuşatmak için bizi yaratmıştır. Yaratılışımızın birçok hikmeti var. Başka bir tane daha söyleyeyim. Bizler aracılığıyla size bazı kanunlarını öğretmek istemiş. Sizler bu kanunları ve kuralları öğrendiniz ve hayvanları taklit ederek hayatı kolaylaştıran bazı şeyler icat ettiniz
Çoban, evet gerçekten doğru söylüyorsun. Bizler hayvanlardan ilham alarak uçaklar, helikopterler ürettik. Hayvanları kullanarak ilaçlar ürettik dedi. Koyun, sadece o değil hayvanlar size bazen ders de vermiştir. Nitekim Kabil ve Habil kıssasında bir karga Allah’ın izniyle size ders vermemiş miydi? “Ardından Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. “Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten âciz miyim?” dedi, ettiğine de pişman oldu.” (Maide, 31)
Çoban koyunun her cümlesinde kendini bilmezliğe üzülüyor, anlattıkları karşısında ezildikçe eziliyordu. Koyun, siz şu koskoca evrende nokta kadar bile olmayan şu gezegende, nokta kadar bile olmayan varlıklarsınız. Hala aczinizin farkında değilsiniz. Allah’ın yüceliği karşısında haddi aşıyorsunuz. Sizlerden biri olan Nemrut adındaki bir zalim de Allah’ın yüceliği karşısında haddi aşmamış mıydı? Sonu ne oldu peki. Mide bulandırıcı olarak gördüğünüz, ama aslında tüm yaratılanlar gibi Allah’ın bir askeri olan, sivrisinek tarafından Allah’ın izniyle öldürüldü. Ha bu arada şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Sizin, aranızdaki zalim insanlara ‘’hayvan gibi’’ benzetmeniz sence de çok incitici olmuyor mu? İnsan yaratılış itibariyle ya meleklerden üstündür ya da hayvandan daha aşağıdaki bir konumdadır. Bizler asla haddi aşan varlıklar değiliz. Kendi içinizdeki çürük elmaları bize mal etmeye kalkmayın lütfen.
Çoban çok mahcup olmuş bir ses tonuyla, haklısın, bu kadar incitici olduğunu bilememiştim diyebildi. Koyun, siz bilmiyorsunuz. Zaten sizin bu taşkınlıklarınız, hadsizliğiniz bilmemenizden kaynaklanıyor. En kötüsü de ne biliyor musun? Bilmediğinizi de bilmiyorsunuz, dedi ve ayağa kalkarak büyük bir zafer kazanmış komutan edasıyla ağır ağır sürüye doğru yürüdü.
Koyun büyük bir ders vermişti çobana. Haddi aşan insanlara. Çoban bu garip sohbetten sonra kendini aciz, cahil ve kaybolmuş hissediyordu. Kendine bahşedilmiş ömrü ne kadar da bilinçsiz bir şekilde harcadığını fark etti. Kalbinde müthiş bir ağrı hissetti. Dayanılmaz bir acıydı. Büyük bir inlemeyle gözünü açtı. Hepsi rüyaymış. Allah yine merhametiyle kendisine muamelede bulunmuş kendisini hatırlatıcı bir rüyayla kulunu kendine çağırıyordu. Akşam olmak üzereydi. Çoban, aklında birçok soruyla birlikte yavaş yavaş sürüyü toplayıp köyün yolunu tuttu. Bunca zamandır yaratıcısından habersizdi. Hor gördüğü, güttüğünü sandığı hayvanlardan daha aşağı hissediyordu. İnsan gerçekten çok cahildi. Allah’ı tanıdıkça bilgilendi…