Yıllar geçip gitti ellerden… Dağınıklaştı her şey, gönüller çatladı, çıktı yerinden… Aklın hesabü kitabı harap, aşığın şehri perişan oldu. Gün geçmedi ki sevgili; gönlümde matem, dilimde ayrılıklardan şikâyet olmasın. Günler, geceler boyu söyledim huzursuz bekleyişte; yalnız seni özledim her bir nefes verişte…
Kasvetli kentler harabeye dönmüştü de; içinde yorgun düşmüş, ruhumun cemresini yitirmiştim bir vakitler… Gönül usturlabını yerlere çalmış, umudun rengini kaybetmiş idim. Ki hüzünler sokağında ölüme mahkûm edilince kalbim; kaybettim aşkın sarayını günahkar ellerin umarsızlığında…
Yağmalandım, kırıldım, dağıldım ömürler adedince… Tahta kılıçlardan savaşlar türettim seneler boyu. Her başkaldırı kanlı bozgunlara uğradı. Şehirler düştü ellerimden, zalim sultanlar musallat oldu yüreğime. Dipsiz denizlere fırlatıldı hayalin. Uzak yollara dalarken mahvolunca bakışlar; seyrek zamanlarda kolladım vuslatın hayalini… Ezber etmiş bilirdim; serv-i hirâmânın bin yıllık yolunu gözlemek, şadan eder cümle âşıkları…
Aşina kederler çokça zaman kanatınca gönlümü, küskün topraklara ektim demirden gözyaşlarımı… Edep ölçeğim kaçmadı Efendim, ben kendimi bilirim. Gün gelir senden şekva edersem kurusun dilim, kırılsın kalemim, cemal-i pâkinden mahrum olayım Efendim! Evvel zamandan beri cümle aşıkânın dilinde tek şikâyet dolaşır ki; ol hicran yarasıdır, mavzerinden sıyrılmış kurşun gibi yanar durur gönlünde… Senden bir an mahrum olan; ateşe müştak pervane misali sinepüryandır Efendim…
Devranın dönemecinde aşka düşünce yollarımız; ötelerden iniltiler kesiliverir. Kahır dolu sayfalar gül renkli sokaklara inkılâb olur zamanın sütresinde. Aşk adına ne bilirsem hepi topu şu cümleden ibaret; gönül gördü, gönül sevdi ol server-i âlemi… Canlar kurban oldu O’nun yoluna. O var ise gönülde; gurbetler sıla olurdu. Çerağ-ı dili sonsuzluk ânlarında aşk ile alevlendiren her daim gönlümüzün sükutuydu…
Söz&Kalem - Orhan ÖZSOY