Selman Talayhan | Söz&Kalem Dergisi
Yıllar önce sosyal medya platformu Facebook’un bünyesinde bulunan Instagram’ın 500 milyon kullanıcıya ulaşmasını kutlamak amacıyla bir resim paylaşan Facebook Ceo’su Mark Zuckerberg’in paylaşımı günlerce konuşulmuş ve dünya gündemine girmişi. Çokça konuşulan ve gündem olan bu paylaşım, kısa sürede 5000 milyon kullanıcıya ulaşan Instagram değil Zuckerberg’in dizüstü bilgisayarının web kamerasını bantlaması ve mikrofon girişini de kapatmış olmasıydı. Zuckerberg’in bunu yaparkenki en büyük amacı muhtemelen kendisini, şirket bilgilerini ve en önemlisi de özel hayatını güvene almak istemesiydi. Bu önlemi de Hacker’lara karşı alıyordu. Teknolojik aletlerin kendilerini ‘gözetlediğini’ ve ‘dinlediğini’ düşünen ve bu konuda hassas olan kullanıcıların endişeleri Zuckerberg’in bu tutumundan sonra daha da arttı.
Zuckerberg’in ve onun gibi davranan kullanıcıların paranoyak olduğu, gözetleme ve dinleme gibi söylentilerin bir safsata olduğu iddialarını ortaya atanlar olduğu gibi bu hassasiyette olanlarda kedilerini haklı çıkaracak ciddi deliller ortaya atıyorlar ancak ben bu tartışmalara girmeden konuyu başka açıdan ele almak istiyorum.
Zuckerberg’in bu hareketinin bir nedeni de hiç şüphesiz “gözetlenme” endişesidir. Kişiyi yapmak istediği şeyden alıkoyan, duraksatan, yapacağı hareket öncesi kişiyi düşünmeye sevk edip daha dikkatli davranması gerektiğini hatırlatan şey ‘gözetlenme’ yani birinin veya birilerinin onu gördüğü düşüncesine kapılmasıdır. Nasıl ki kırmızı ışığı geçmeye niyetlenmiş bir sürücü mobese kamerasını veya işaretini gördüğü andan itibaren bu düşünceden vazgeçip duruyorsa insanlarda hal ve hareketlerini bu hissiyata göre değiştirebiliyor. Dolaysıyla buradaki kilit nokta kişinin ‘gözetlendiğini’ fark etmesi veya bu hisse kapılmasıdır.
Burada ikili bir durum ortaya çıkıyor; ‘gören’ ve ‘görünen’. Göründüğünü ve gözetlendiğini hisseden insanın davranışlarına çeki düzen vermesi, yanlış olduğunu düşündüğü davranıştan vazgeçmesi ‘gören’in ‘görünen’e nazaran hiyarerşik olarak daha üstün bir durumda olduğunu göstermektedir. Zira ‘görünen’ ‘görene’ göre tavır almakta ve ondan çekinmektedir. Tıpkı Zuckerberg’in kamerasını kapatıp ‘görünen’ olmaktan uzak olmaya çalışması gibi.
Nazife Şişman’ın Dijital Çağda Müslüman Kalmak kitabında şöyle bir ifade geçmekteydi: “ Yaratan, kendisi görünmediği halde her şeyi Gören’dir. Gören ile görünen arasında hiyerarşik bir ilişki vardır. İnsanlar arasında da “göz”ün denetleyici etkisi nedeniyle görülenin hiyerarşik olarak aşağıda olduğu bir ilişki mevcut olmuştur. Mesela Malik Allula, Cezayirde sömürgecilerin kadınların peçesini açma girişimini bile bu hiyerarşinin tehdit edilmesiyle açıklar. Peçeli kadınlar gören, ama görünmeyen bir konumda olduklarından hâkim sömürgeci/tabi sömürülen hiyerarşisi ile uyumsuz bir durum sergilemektedir.” Görünen olmanın, gözetleniyor olmanın vermiş olduğu psikolojik rahatsızlık fiziki olarak güçlü görünen ve sömürgeci durumunda olan Fransızları bile çileden çıkarmış dersek yanlış olmaz herhalde.
Modern devlet kuramında hâkim olan anlayış; kontrol edici, gözetleyen ve her şeyi görmeye endeksli bir düzen inşa etmektir. Bu şekilde tüm bireyler kontrol altında olduklarını bilecek, devlet ve toplum düzenini bozacak tutum ve davranışlardan uzak kalacaklardır. Bu nedenle devlet, bireyleri gözaltında tutmaya çalışır ve bireyleri gözaltında tuttuğunu her ortamda hissettirir. Jeremy Bentham’ın 1817’de Yeni Delhi’de inşa ettiği, mimarisi nedeniyle Ponoptikon olarak isimlendirilen hapishanenin mimarisi modern-kontrol edici devlet anlayışı ile gözetim altında olduğunu bilen insanın davranışlarındaki değişikliği anlamlandırma adına önemlidir. Panoptikon mimariye göre inşa edilen hapishanede mahkûmlar sürekli olarak gözetim altında tutulmaktadırlar. Her an gözetleniyor olduğunun farkında olan mahkûmlarda otomatik olarak disiplin ve itaat davranışı oluşur. Modern devlet anlayışında bu durum elbette sadece hapishane ile sınırlı değildir. Bireyler özgür olduklarını düşündükleri her yerde; okulda, hastanede, iş yerinde, çarşı ve pazarda gözetlendiği hissine kapıldığı için davranışlarını buna göre şekillendirir. Hapishane örneğinden yola çıkarak sosyal hayatın her alanında bu mantığın işler olması gözetleyici anlayışın modern kurumların temel mantığı haline gelişinin bir eleştirisi olarak okunabilir.
Kontrol edici modern devlet anlayışı ile alakalı bugüne kadar çok ciddi eleştiriler yazılıp çizilmiş. George Orwell’in 1984 romanı ve “Big Brother” karakteri ile Charlie Chaplin’in Modern Zamanlar filmi bu konuyu eleştirel anlamda ele alan en meşhur yapıtlardır.
Yukarıda bahsini ettiğim gözetleyen ve gözetlenen arasındaki hiyerarşik ilişki ve bunun neticesinde ortaya çıkan bireysel ve toplumsal yaklaşımlar, sosyolog ve psikologların üzerine çokça konuştuğu ve yazdığı konulardır. Burada bu kısa yazı içerisinde bu durumun sosyolojik ve psikolojik etkilerini tümüyle izah etme gibi bir imkânım yok elbette. Ancak benim burada vurgulamak istediğim şey gözetlendiği hissine kapılan insanın gözetleyen karşısında ne kadar aciz olduğunun farkına varıp tutum ve davranışlarını değiştirmek zorunda olduğu ile alakalı.
Kastettiğim ‘gözetleyen’ play store’den indirdiğimiz ve telefonumuzun veya bilgisayarımızın her şeyine erişim sağlayabilen programlar ve kontrol edici modern devlet kurumları değil elbette. Kastettiğim ‘gözetleyen’, üzerine bant çekilmesiyle işlevsiz hale gelen bir gözetleyen de değil. Benim kastettiğim gözetleyen, gece karanlığında bir çölün ortasındaki bir kayanın üzerindeki siyah karıncanın kımıldayışını duyan ve gören bir gözetleyici. Sadece yaptıklarımızı gören ve söylediklerimizi işiten değil aynı zamanda sinelerimizde saklı olan niyetlerimizi de bilen bir gözetleyici. Ezeli ve ebedi ilmi ile her zerremize vakıf olan bir gözetleyici. Açığa çıkanı da gizliyi de hatta gizlinin gizlisini de bilen, duyan ve gören bir gözetleyici.
Zuckerberg’in endişesini, modern devlet kurumlarının Ponoptikon mantığı birey ve toplum kontrollerini ve bu konuda bildiğimiz her şeyi bir tarafa bırakarak dönüp bir soralım kendimize; Telefon veya bilgisayarımıza erişim sağlayan bir programdan çekindiğimiz kadar Allah’ın bizim gizli-saklı her şeyimize kolayca erişim sağladığını ve kayıt altına aldığı hakikatinden çekinebiliyor muyuz? Kırmızı ışıktan geçmeye niyet etmişken bizi bu kötü eylemimizden alı koyan mobese kamerasından çekindiğimiz kadar yaptığımız her şeyi kayıt altına almakla görevli Allah’ın meleklerinden çekinebiliyor muyuz? Her tarafı kameralarla izlenen modern şehir ve kurumların kanunlarına itaat ve yaşayış biçimine baş eğdiğimiz kadar sinelerimizde saklı niyetlerimize kadar her şeyi bilen ve gören Allah’ın kanunlarına itaat edip O’nun istediği şekilde yaşayabiliyor muyuz?
‘Gören’ Allah, ‘görünen’ biz. Üstün olan O, aciz olan biz. O Allah ki; her şeyi işiten ve her şeyden haberdar olan Es-Semî’dir. O Allah ki; her şeyi gören El-Basîr’dir. O Allah ki; açığa vurulanı, gizleneni, gizlinin de gizlisini ve sinelerde saklı olanları dahi bilen El-Alîm’dir.