Ramazana geri sayım yaparken Londra’da bulunuyorduk. Bunu kendimize bir fırsat bilip, ramazan alışverişimizi yapalım demiştik. Bizim ülkenin ürünlerinin satıldığı bir markete girdik. Kaldığımız şehirde böyle bir market bulunmadığı için kendimizi dünya cennetindeymiş gibi hissetmiştik. Ülkemizdeki Ramazanı evimizde de yaşatmaya çalışmak isteyince, haliyle torbalarımız dolup taşmıştı. Marketten çıktıktan sonraki derdimiz “Bu torbaları nasıl evimize götürebiliriz?” olmuştu. Yüklerimizi yüklendik ve metro istasyonuna biran önce yetişmek için adımlarımızı hızlandırdık. Ama yol bir türlü bitmek bilmemişti. Karşımıza küçük bir park çıkınca orada biraz dinlenmeye karar verdik. Bankların birine oturduk. O sırada, bu yorgunluğa katlanma nedenlerinden konuşmaya başladık. Şu gurbet ellerde, ülkemizdeki gibi bir ramazanı evimize getirmeye gayret etmek için çabalamıştık. Rabbimizin bu heyecanımızı ibadet niyetiyle kabul etmesini diledik. Neyse ki metro istasyonuna az kalmıştı.
Tekrar yola koyulmak için hazırlanmışken eşimin telefonu çalmıştı bir anda. Telefonda konuştuğu ses, gelip bizi almak istediğini ve bu gece onların misafiri olmamızı teklif ediyordu. Eşim ile göz göze geldik ve gülümsedik. Buralarda bir gün daha kalma kararı verdik. Çünkü bizim ülkeden birileri ile vakit geçirme imkanımız olacaktı. Kısa bir süre sonra o abi gelip bizi olduğumuz yerden aldı ve evlerinde o gece evinde misafir etti. Ertesi gün bizi otobüs durağına da bırakmayı ihmal etmedi. Bu sıcaklık ve misafirperverlik ruhumuza çok iyi gelmişti. Minnettarlık içerisinde Londra’dan ayrıldık.
Ramazan arifesiydi, yolcuyduk ve ilk defa gurbette Ramazanı geçirmenin hüznü vardı üstümüzde. Kendi otobüsümüzü beklerken eşim telefon ile konuşuyor ve arkadaşına bu ramazanın gurbette geçirdiği ilk ramazanı olduğundan bahsediyordu. Karşıdaki ses ise yıllardır böyle yalnız Ramazanlar geçirdiğini ifade ediyordu. Nasıl bu kadar yıldır böyle yalnız geçirmeye tahammül edebilmişti, Allah ona ne büyük bir sabır nasip etmişti, diye düşündüm. Onun durumunda olan niceleri vardı halbuki. Nice garipler ve muhacirler… Bütün kimsesiz Müslümanlar için dua ettim içimden. Bu Ramazanlarının son yalnız ramazanları olmasını diledim Rabbimden. Ezanların okunmadığı bir ülkede Ramazanı geçirmek farklı ve çok zor duyguydu gerçekten.
Eve yetiştikten biraz sonra sahur vaktiydi artık. İlk defa sessiz bir sahur sofrasındaydım. Şimdiye kadar hep kalabalık sofralarda sahur yapmıştım. Annemin güzel sahur sofralarına, babamın sofradaki esprili hoş sohbetinden farklı bir sahur sofrasındaydım. Sahurumuzu yaptıktan sonra telefondan gelecek ezan sesini beklemeye koyulduk. Çünkü penceremizden içeriye doğru süzülecek ezan sesimiz yoktu burada maalesef. Buna rağmen evlerimizi bir mescide çevirmeliydik. Bu yüzden ezan sesini duyduktan sonra namazlarımızı cemaatle kılıp uyumaya koyulduk. Yaklaşık on dokuz saat sürüyordu orucumuz ve bu durum bizi bir hayli zorluyordu. Gün içinde mukabelemizi yapıyor, namazlarımızı cemaatle kılmaya özen gösteriyorduk. Teravih için de camiye gidiyor ve hatimle kılınan teravih namazını olabildiğince katılmaya çalışıyorduk. Maalesef yirmi rekâtın hepsini kılamıyorduk. Çünkü namazın bitişi çok geç bir saate denk geliyordu. Bizler de geç saatlerde her hangi kötü bir durum ile karşılaşmak istemediğimiz için 8 rekât teravih kıldıktan sonra eve dönüyorduk. Ramazan günlerimiz böyle sürmeye devam ediyordu.
Bir gün kaldığımız şehirde bulunan tek camide, geldiğimiz ülkenin insanlarının düzenlemiş olduğu iftar programının olduğunu öğrenmiş ve bu bizi çok heyecanlandırmıştı. Aslında camide her gün iftar sofraları kuruluyordu ve bu iftarlar yalnız, kimsesiz ya da yörelerinin lezzetlerini tatmak isteyen Müslümanlar için kaçırılmaz bir fırsat oluyordu. Lakin bu sefer iftar vermek isteyenler bizim ile aynı dili konuşan Müslümanlardı. Sabırsızlıkla iftar saatinin gelmesini bekledik. İftara bir saat kala camiye gittik. Günler sonra tıpkı ülkemizdeki gibi kalabalık bir sofrada ve bizim kültürümüze özgü yemekler ile bir iftar sofrasında bulunmuştuk. Camiye ilk girdiğimde çok duygulanmıştım. Tüm söylediklerini anladığım Müslümanlar bana gülümsüyordu. Her biri ile ayrı ayrı kucaklaştık ve birbirimiz ile ülkemize, ailemize duyduğumuz özlemi tamamlamaya çalıştık. İftar saati geldi ve cami içerisinde okunan ezandan sonra sofraya dizilen su ve hurmalar ile iftarımızı açtık. Ardından caminin namaz kılmaya ayrılan yerine geçip namazımızı kıldık. Namazın ardından el birliği ile iftar sofrası serildi ve ülkemizin her şehrinden Müslümanlar ile bir sofrada oturup iftar yaptık. Ordu, Kayseri, Ankara, Diyarbakır, Muş, Rize, İstanbul gibi tüm şehirler ile tek bir sofrada hem de bu gurbet ellerde toplanmış olmak beni hem çok güzel hem de hüzünlü duygular ile başbaşa bırakmıştı. Yeni yeni Müslümanlar ile tanışmaya da vesile olmuştu o gün camiye gitmemiz. Teravihleri kıldıktan sonra eve çok huzurlu bir hal içerisinde döndük. Ramazan’ın kaçıydı hatırlamıyorum ama o gün ilk kez Ramazan’ı gerçek manada yaşamış gibiydik.
Gurbette Ramazanın en sevdiğim günlerinden biri de camide, Müslüman olmayanlara düzenlenen iftar programıydı. O günün duyurusu yapılır ve iftardan üç veya dört saat öncesinden Müslümanlar ile beraber, Müslüman olmayanlar da gelir ve görevli kişilere İslam, Müslümanlar ve Ramazan ile ilgili sorular yöneltirlerdi. Görevliler, Ramazanda oruç tutmanın amacını ve orucun faziletlerinden bahseder ve onlara Kur’an-ı Kerimden aşırlar okunurdu. Ardından onlarda tıpkı biz gibi iftar sofrasına otururlardı. Sofrada da Müslümanlar ile sıcak bir ortam oluşurdu. Hatta bazıları namazı anlamak için Müslümanlar ile saf olur ve namaz kılmaya çalışırlardı. Ramazanın onların hidayetlerine vesile olmasına çok yakınlaşıyorlardı.
Ramazan böyle geçerken bayrama da yetişmiştik artık. Bayram günü belirlenen saatler de camiye gidip, bayram namazı kılıp her dilden her ırktan tüm Müslümanlar ile kucaklaştık ve bayramlaştık. Gurbette bayram sadece bundan ibaretti. Camiden çıktıktan sonra herkes evine veya işine dönmek zorundaydı. Biz de evimize döndük. Bayramı evimizde de hissetmek adına kendi yöremizin bayramlarına has yemekleri ve tatlıları yapmaya çalıştık. Sonrasında online bayramlaşmalara başladık. Ailelerimizi görüntülü arayıp onlar ile de bayramlaştık ve bu Ramazan tecrübesinin yalnız yaşadığımız son Ramazan olmasını temenni ettik.
Söz&Kalem - Zeynep Kübra Titiz