Söz&Kalem-Ali Turhan
İnsanlık tarihi boyunca bilgiyi elde etmenin yolları değişti lakin bilginin insanoğlu üzerindeki etkisi hiç azalmadı. Her devrin kendine ait bir dili ve sesi var. Çağımızın dili ve sesi de şüphesiz medyadır. Yazılı, görsel, işitsel, dijital... Her gün binlerce görüntü, haber ve yorum zihnimizden geçiyor. Bugün, bilgiye erişimin kolaylaştığı bir çağda yaşıyoruz. Fakat ironik bir şekilde hakikate ulaşmak her zamankinden daha zor. Çünkü medya, artık yalnızca bilgiyi aktaran bir kanal değil; aynı zamanda bilgiyi seçen, süzen, çerçeveleyen ve yeniden şekillendiren bir güç haline geldi. Gündemleri belirleyen, toplumsal değerleri dönüştüren ve insan davranışlarını yönlendiren bir mekanizma hâline gelen medya, bu yönüyle tüketicisinin yalnızca düşünce dünyasına değil; aynı zamanda duygusal, ahlaki, vicdani ve hatta dini algılarına da etki eder hâle geldi...
Bilgi çağında yaşıyoruz. Bilgiye erişim hiç bu kadar kolay olmamıştı ancak çağımızda asıl mesele bilginin varlığı değil; nasıl sunulduğu, nasıl çerçevelendiği ve nasıl kurgulandığıdır. Bugün bir haber, yalnızca bir gerçekliği bildirmekle kalmaz; aynı zamanda bir bakış açısı, bir niyet ve istikamet de taşır. Bu yönüyle günümüz medyası yalnızca bir iletişim aracı değil, aynı zamanda bir anlam inşa etme mekanizmasıdır. Bu gücüyle medya; toplumun hafızasını, duygularını, değerlerini, vicdanını yönlendirme potansiyeline sahiptir. Kimi zaman medya bir olayın aynası gibi gösterilir; ne varsa onu yansıttığı, tarafsız olduğu, yalnızca bilgi taşıdığı varsayılır. Oysa aslına bakıldığında medya bir ayna değil mercektir; görmek istediğini büyütür, görmek istemediğini küçültür ya da görünmez kılar.
Aynı olay iki farklı haber bülteninde bambaşka tonlarda sunulabilir; halbuki olay aynıdır ama sunum farklıdır. İşte bu fark, insanların algısını belirleyen en önemli etkendir. İnsan, gördüğünden çok gösterilene, duyduğundan çok işittirilene meyleder. Modern medya ise bunu çok iyi biliyor ve kullanıyor. Bugünün savaşları yalnızca cephelerde, topla, tankla, tüfekle yürümüyor. Algılar üzerinden açılan cepheler, zihinlerde kurulan hendekler, çok daha etkili bir kuşatma sağlıyor. Çünkü bir halkın algısı değiştiğinde, düşüncesi de değişir. Düşüncesi değişen halkın iradesi yönlendirilebilir, tercihi kolayca manipüle edilebilir, direnci kırılabilir.
Bu bağlamda medya, yalnızca haber sunan bir mecra değil; sosyal mühendisliğin en stratejik aparatıdır. Tarihte, iktidarların en büyük gücü ordu değil, söz olmuştur. Tarih boyunca kalemi kim elinde tutuyorsa, hakikatin yönünü o tarif etmiştir. Bugün ise o güç; artık kamera, mikrofon, klavye ve algoritmalardır. Bir video, dizideki bir sahne, bir haber başlığı, gündüz kuşağı programındaki olay ya da bir sosyal medyada paylaşılan bir içerik… Bunların her biri, toplumun değer haritasında bir güncelleme yapar. Normalde tepki çekecek bir şey, medya yoluyla zamanla sıradanlaştırılır. Aile yapısına, toplumsal ahlâka, inanca aykırı bir tutum, "özgürlük" ya da "bireysellik" etiketiyle cilalanarak yeniden pazarlanır.
Bu yönüyle medya, sadece meydana gelen haberi değil; alışkanlıkları, yaşam tarzlarını ve ahlaki referansları da biçimlendiren güçlü bir kültürel ajan halini alır. Dolayısıyla medya, sadece haber alma aracı değil bir imtihan vesilesidir. Elde edilen bilginin içeriği kadar kaynağı, zamanı, niyeti, dili ve aktarıcısı da önemlidir. Doğru okunmadığında medya; eksik, seçmeci ya da çarpıtılmış bilgilerle zihinde bir algı inşa edebilir. Bu nedenlerden ötürü bilinçli bir medya okuması; ferasetle bakmayı, duygusal değil ilkesel bir değerlendirme yapmayı gerektirir.
Gününüzün medya tüketicileri iki insan tipi olarak karşımıza çıkmaktadır: Medyayı sorgulamadan, süzmeden izleyen, maruz kalan ve onunla şekillenen kişi veya bilgiyi değil, hikmeti arayan insan tipi. Mesele, her gördüğümüzün doğruluğunu kabullenmek değil, her bilgiye hakkıyla yaklaşabilmektir. Çağımızda ayna olmayan, mercek özelliği de olan medya araçları ile buluştuğunda hakikat ya parlatılır ya gölgelenir ya da gizlenir. Bu yüzden her çağda olduğu gibi bu çağda da hakikatin yükü ağırdır. Onu taşımak, onu dillendirmek ve savunmak, çaba ister.
Bir hakikati bin kişi görse dahi bir kişi yazmazsa unutulur. Bu nedenle bu çağda hakikatin sesi olmak için suskunluğu delen, hakikatin savaşçısı kalemlere çokça ihtiyaç var. Aylardır konuştuğumuz ve konuşmamız gereken Gazze’de hakikatin aktarıcılarının 700 güne yakındır sergiledikleri insanüstü çaba ve gayret bu duruma en büyük örneklerden biridir. Rabbimiz’in (c.c.) Kur’an’da üzerine yemin yemin ettiği kalem ve kalem ehlinin satır satır yazdıkları hakikatlere; yalanın, hile ve desisenin ayyuka çıktığı bu çağda ekmek gibi, su gibi ihtiyacımız var. Bu durumda ancak ilkeli bir duruşla, sağlam bir bilgi zeminiyle ve ahlaklı bir medya okur-yazarlığıyla mümkün hale gelecektir.