Söz&Kalem-İsmail Durmaz
Müziğin insan ruhundaki etkisi, tarih boyunca birçok medeniyetin kültürel zenginliklerini şekillendirmiştir. Bu zenginliklerden biri de, özellikle İslam coğrafyasında önemli bir yer tutan santur adlı çalgı aletidir. Santur, telli ve tokmakla çalınan yapısı sayesinde hem melodik hem de ritmik yapıyı bir arada sunarak, duyguların derin bir biçimde ifadesine imkan tanımıştır. Bu yazıda, santur sanatının tarihsel kökenleri, İslam dünyasındaki gelişimi ve günümüz yansımaları ele alınacaktır.
Doğuşu: Santurun Tarihsel Kökenleri
Santur, kelime kökeniyle Farsça "san" (yüz) ve "tur" (tel) anlamlarına gelir; yani "yüz telli" anlamında kullanılır. Bu çalgının kökeni Antik Mezopotamya ve Pers uygarlıklarına kadar uzanır. M.Ö. 6. yüzyılda Persler arasında kullanıldığına dair bulgular bulunmaktadır. Zamanla, İpek Yolu üzerinden Hindistan’a, Orta Asya’ya ve oradan da Arap ve Osmanlı topraklarına yayılmıştır.
İlk dönemlerde santur, dini törenlerde veya saray müziklerinde yer alırken, yapısı da oldukça sade idi. Ancak zamanla daha karmaşık ve çok telli modeller geliştirilmiş, zengin bir armonik yapıya kavuşmuştur.
Gelişimi: İslam Medeniyetinde Santur
İslam dünyasında özellikle Abbâsîler dönemi (8-13. yüzyıllar) bilim, felsefe ve sanat açısından büyük bir gelişim çağı olmuş, bu ortamda santur gibi enstrümanlar da yaygınlaşmıştır. Farabî gibi İslam filozofları santuru incelemiş, çalgıların akustik yapısını eserlerinde ele almışlardır.
Santur, hem Arap musikisi hem de İran klasik müziği içinde yerini alırken, zamanla Osmanlı musikisine de nüfuz etmiştir. Ancak Osmanlı'da ud, ney ve tanbur gibi enstrümanların daha baskın olması nedeniyle santur daha sınırlı bir kullanım görmüştür.
İran’da ise santur, geleneksel klasik müziğin ana çalgılarından biri hâline gelmiş, Radif adı verilen makam sistemine uygun eserler bu enstrümanla icra edilmiştir. 19. ve 20. yüzyıllarda santur icracıları, çalgının teknik imkanlarını geliştirerek çok sesli yapılar oluşturmaya başlamıştır.
Günümüzde Santur: Yeniden Yükseliş
Santur sanatı bugün, hem geleneksel hem de modern müzik anlayışıyla yeniden dikkat çekmektedir. Özellikle İran’da Faramarz Payvar, Parviz Meshkatian ve Ardavan Kamkar gibi önemli virtüözler, santuru hem teknik hem de repertuvar açısından zirveye taşımıştır.
Türkiye’de santur, geçmişte sınırlı kalmasına rağmen günümüzde hem akademik çevrelerde hem de dünya müziği sahnesinde daha çok tanınmaya başlamıştır. Konservatuvarlarda İran ve Hint müziği derslerinde bu çalgıya yer verilmektedir.
Ayrıca dijital kayıt teknolojisi ve uluslararası müzik festivalleri sayesinde santur, dünya müziği içinde özgün ve mistik tınısıyla yer bulmuştur. Modern besteciler, elektronik ve klasik müzik arasında köprü kurarak santuru çağdaş sahnelerde yeniden canlandırmaktadır.
Sonuç
Santur, binlerce yıllık bir geçmişe sahip olmasına rağmen zamanın ruhuna ayak uydurabilen nadir çalgılardan biridir. Geleneksel yapısını korurken aynı zamanda modern yorumlara da açık oluşu, onu hem geçmişin mirası hem de geleceğin sesi hâline getirmiştir. İslam medeniyeti içinde hem ruhani hem estetik boyutuyla önemli bir yere sahip olan santur, bugün de sanatseverlerin ilgisini çekmeye devam etmektedir.