Söz&Kalem Dergisi - Yusuf Serik
Yırtıldığı zaman onarılması çok zor olan perdeler vardır. İnce ve zarif bir perde olan hayâ perdesi işte bu perdelerdendir. İnsanoğlu kaybettiği her şeyi tekrardan elde edebilir ama hayâ perdesi yırtıldı mı geri dönüşü çok zordur.
Sözlükte “utanmak, çekinmek” gibi manalara gelen hayâ, Ragıb el-İsfahânî’ye göre nefsin çirkin/kerih gördüğü davranışlardan uzak durup terk etmesidir. İlginçtir, “hayat (الحياة)” kelimesi ile “hayâ (الحياء)” kelimesi aynı kökten gelir. İnsan ancak hayâ sahibiyse hayat sahibidir, diridir; aksi hâlde manen ölüdür, cansızdır. Hayâ, hayat bulmaktır!
İslâm ahlakının özü hayâdır. Hayânın olmadığı yerde ahlak da yoktur. Nitekim Resûlullah (sav) söyle buyurmuştur: “Her dinin (kendine özgü) bir ahlakı vardır; İslâm ahlâkı(nın özü) hayâdır.” (İbn Mâce, Zühd, 17)
Hayâ, tarih boyunca peygamberlerin ortak mesajlarından biri olmuştur. Her peygamber, kavmini tevhide, namaza çağırdığı gibi hayâya da çağırmıştır. Peygamberimiz (sav), şöyle buyurmuştur: “İnsanlık, ilk günden beri bütün peygamberlerin üzerinde ittifak ettikleri bir söz bilir: Şayet utanmıyorsan, dilediğini yap!” (Buhârî, Edeb, 78)
Hayâ, insanoğlunun fıtratında var olan, yaratılışta sahip olduğu fıtrî bir duygudur. Hayâ, her insanın fıtratında olmasına rağmen işlenen günahlar sebebiyle hayâ perdesi zarar görür, zamanla da yırtılır.
Hayâlı olmak, ahlakın özü olduğu gibi ahlakı en çok güzelleştiren duygudur da. Resulullah (sav) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Arsızlık nerede ve kimde olursa olsun çirkinleştirir; hayâ ise nerede ve kimde olursa olsun zarifleştirir.” (Tirmizî, Birr, 47) Yani hayânın olmadığı yerde manen çirkinlik vardır, hayânın olduğu yerde ise daima zariflik vardır.
Hayâ ve iffeti sadece utanmak, çekinmek ve haramlardan uzak durmak olarak ele alamayız. Aslında bu iki fıtrî duygu çok daha geniş kapsamlıdır. Şöyle ki, yöneticinin (emirin) hayâsı, onun adaletli olup nefsî kararlar almamasıdır. Âlimin hayâsı, ilmini dünyevi bir pahaya satmamasıdır, hakkı söylemesidir. Âbidin hayâsı, ibadetlerine riya karıştırmamasıdır. Askerin hayâsı, karşısında düşmanı dahi olsa zulmetmemesidir. Tacirin hayâsı, ölçü ve tartıda hile yapmamasıdır.
Aynı şekilde gözün, kulağın, ağzın, ellerin ve ayakların da hayâsı vardır. Gözün hayâsı, harama bakmamaktır. Kulağın hayâsı, faydasız şeyleri işitmekten kaçınmaktır. Ağzın hayâsı, gıybet etmemektir, haram yememektir. Ellerin ve ayakların hayâsı, Allah’ın razı olmayacağı fiillerden, ortamlardan kaçınmaktır.
Hepimiz Resulullah’ın (sav) ahlakını merak ediyoruz değil mi? Resulullah’ın vefatından sonra en çok merak edilen ve sahabilere en çok sorulan konu da buydu herhalde. Aslında Resulullah’ın ahlakının özü, hayâdan ibaretti. Çünkü hayânın başı, Allah’tan hayâ etmektir. Allah’tan en çok hayâ eden de Resulullah’tı. Sahabe, Resulullah’ın ahlakını şöyle anlatıyor: “Peygamber (sav), köşesine çekilmiş genç bir kızdan daha hayâlı idi. Hoşlanmadığı bir şey göründüğünde biz onu yüzünden anlardık.” Bir düşünsenize, Resulullah genç bir kızdan daha hayâlı idi; hoşlanmadığı bir şey gördüğünde mübarek yüzü kızarırdı. Hayânın bir manası da yüzün kızarmasıdır. Kötü bir iş yapınca yüzün kızarması hayânın kendisidir. Yüzün kızarması, insanda hayânın olduğuna işarettir.
Allah ve Resulü’nün en çok değer verdiği şahsiyetler de hayâ sahibi şahsiyetlerdir. Hz. Yusuf aleyhisselam, sahip olduğu muhteşem ahlakıyla, hayâsı ve iffetiyle hayatı Kur’an’a konu olmuş bir peygamberdir. Hz. Yusuf (as), Züleyha’dan ahlaksız bir teklif almıştı. Ardından Allah’ın da yardımıyla Hz. Yusuf, bu teklifi reddederek Allah’a sığındı ve Züleyha’dan kaçmaya başladı. Kaçarken gömleği Züleyha tarafından arkadan yırtıldı. Gömleği arkadan yırtılan Hz. Yusuf, hayâyı ve iffeti temsil ederken, gömleği yırtan Züleyha da hayâsızlığı ve iffetsizliği temsil eder. Şimdi dönüp kendimize bakalım; gömleklerimiz önden mi yırtık, yoksa arakadan mı?
Hayâsı ve iffetiyle öne çıkan bir diğer şahsiyet de Hz. Meryem’dir. İffetin mücessem hâli... Öyle ki iffet denilince aklımıza ilk olarak Hz. Meryem gelir. Hz. Meryem, Kur’an’da ismiyle zikredilen tek kadın olmasının yanı sıra ismi Kur’an’ın surelerinden birine isim olmuştur. Melekler şöyle demişti: “Ey Meryem! Allah seni seçti, seni tertemiz kıldı ve seni bütün dünyadaki kadınlara üstün eyledi.” (Âl-i İmran, 42) Hz. Meryem’i tıpkı fıtratı gibi tertemiz kılan, onu bütün kadınlardan üstün kılarak seçkin bir şahsiyet hâline getiren şey onun sahip olduğu iffet ve hayâsıydı.
Günümüzde insanlığın içine düştüğü girdap hayâsızlık ve iffetsizlik girdabıdır. Bu hayâsızlık öyle bir hâl aldı ki her şeyi hazza dayandıran, hazla yaşayan ve hazla hayatını sürdüren hedonist, hayâsız bir nesil ortaya çıktı. Ve Maalesef bu durum korkunç bir boyuta ulaştı. İnsanlığın hayâ perdesi yırtıldı dense yeridir.
Küresel aktörler ve bütün şer güçler şu an insanlığı ve özellikle de Müslümanları bu noktadan vurmaya ve sömürmeye çalışıyor. Yürütülen bu ifsad hareketi çok yönlü bir şekilde sürdürülüyor. Bu ifsad hareketinin sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik olmak üzere birçok gayesi var ve bu gaye uğruna hiçbir sınır tanımıyorlar. İslâm toplumu, bu ifsad faaliyetleriyle dönüştürülmek isteniyor.
Peki, biz Müslüman gençler bu ifsada karşı koyma adına ne yapabiliriz? Hepimiz bu ifsad faaliyetlerine karşı birer Hz. Yusuf ve Hz. Meryem olup ıslahın ve ihyanın öncüleri olmalıyız. Eğer bu ifsada karşı direnip karşı koymazsak bilelim ki bu ateş çemberi bir gün bizi de ailemizi de içerisine alacak ve yakacak Allah muhafaza. Başta kendimiz olmak üzere ailemizi, akrabalarımızı, çevremizi ve tüm Müslümanları bu ateşten uzak tutma adına elimizden ne geliyorsa yapmalıyız.
Evlerimizde, okullarda, üniversitelerde, sokaklarda, parklarda, iş yerlerimizde hasılı bulunduğumuz her yerde İslâm ahlakını yaşamalıyız ve bu ahlakı sözlerimizle, giyim-kuşamımızla ve önemlisi de hâl ve hareketlerimizle temsil etmeliyiz. Rabbim, bizleri ve bütün insanlığı hayâ ile hayat bulanlardan eyle!