Söz&Kalem Dergisi - Esadullah Kaya
Özellikle 7 Ekim’den bu yana Gazze’de yapılan saldırılarla birlikte Filistin’in dışındaki insanlar olarak oradaki kardeşlerimizle dayanışma içinde olmak adına elimizden geleni yapmaya çalıştık. Örneğin boykota giriştik ve bazı sesler duymaya başladık: “Tüm gıda, içecek, teknoloji vb. sektörler siyonistlerin ellerinde iken sizler neyin boykotunu yapıyorsunuz, yaptığınız boykotla İsrail’e kafa tutacağınızı mı zannediyorsunuz” vb. gibi başka türlü cümlelerle “hayalperest” ilan edildik.
Yine Gazze’de direnen El Kassam tugayları mücahitlerine muzaffer olmaları için dua ettiğimizde, “Karşılarında demir kubbe ve dünyanın en güçlü orduları varken zafer kazanacaklarına mı inanıyorsunuz’’ dedi aynı sesin sahipleri. Elbette bunların bir kısmı gerçekten bu şekil düşündükleri için yani sadece salt maddeci bir anlayışa sahip oldukları için bu sözleri söylerken, bir kısmı da düşmanın cephe dışındaki psikolojik savaşın paralı askerleri olarak bu sözleri piyasada dolaşıma sokup propaganda yapmaya çalışıyorlar.
Bizim sözlerimiz ancak gerçekten bu düşünceye sahip olanlara ve ikna edilmiş olanlaradır. Zira kendi parmakları ile kulaklarını tıkamış insanlara sesinizi duyuramazsınız. Bu konuda söylenecek en özet söz şudur ki; “Biz realizme kurban etmeyeceğimiz bir idealizme ve ideallerimizi unutturmayacak bir realizme sahibiz.”
Çünkü tarih bize idealleri uğruna savaşanların kimi zaman reelin üstünde sonuçlarla karşılaştığını gösterdi. Bedir buna örnektir. 313 hafif teçhizatlı, sadece 2 süvarisi bulunan bir ordunun 1000’in üzerinde ağır teçhizatlı ve her yönden maddi olarak üstün olan bir ordunun karşısına çıkması hangi reel aforizma ile açıklanabilir ki? Yine bir rivayete göre 100 bin diğer bir rivayete göre 200 bin kişilik Bizans ordusunun karşısına sadece 3000 kişilik orduyla çıkmak hatta yenmek nasıl bir reel politikanın eseridir?
Diyeceğimiz o ki, bizim hayallerimiz var ve bu hayaller için gereken mücadeleyi de yapıyoruz ama elbette hayalperest değiliz. Hayallere tapmıyoruz. Hayallerimize dayanıp da mücadeleyi terk etmiyoruz.
Mute Savaşı’nda muzaffer olmak güçlü ve zor bir hayaldi. Savaşın detaylarına baktığımız zaman Halid b. Velid’in zekice yaptığı cepheleri değiştirme taktiği galibiyete giden yolda önemli bir vasıtadır. Yine Bedir’de Hubab b. Münzir’in orduyu su kuyusunun önüne çekme fikri tabi ki galibiyette etkili olmuştur. Başta bahsettiğimiz sesin sahipleri ise bu savaşlarda aynı suçlamayı yapmakla meşguldü.
Hendek Savaşı öncesi Müslümanlar bir kayayı kıramayınca Resulullah’ı çağırdılar. Peygamber Efendimiz, Selman-ı Farisî'nin balyozunu aldı. "Bismillah" diyerek kayaya bir darbe indirdi. Kayanın üçte birini yerinden kopardı ve "Allahu Ekber, bana Şam'ın anahtarları verildi! Vallahi, ben şu anda Şam'ın kırmızı köşklerini görüyorum." buyurdu. Sonra, yine "Bismillah" deyip kayaya balyoz ile ikinci darbeyi indirdi. Kayanın üçte biri daha parçalandı. Yine, "Allahü Ekber, bana Fars'ın anahtarları verildi! Vallahi, şu anda ben, Kisra'nın Medâin şehrini ve onun beyaz köşklerini görüyorum" buyurdu. Ondan sonra üçüncü defa yine, "Bismillah" deyip balyoz ile vurdu. Kayanın geri kalan kısmını da yerinden kopardı. Yine, "Allahu Ekber, bana Yemen'in anahtarları verildi! Vallahi, şu anda ben, San'a'nın kapılarını görüyorum." buyurdu
Bu sırada yine bir takım kısık sesler “Bizler bize saldıran küçük birkaç kavimden korkup şehrimizin etrafına çukur kazarken Muhammed (as) bize dünyanın en güçlü devletlerini yeneceğimizi vaat ediyor.” diye dalga geçtiler ve bu sesi gürleştirip Müslümanlardaki umudu söndürmeye çalıştılar. Ama sonuç ne oldu? Bu müjdenin üzerinden 30 yıl bile geçmeden bahsedilen yerlerin çok daha fazlası fethedildi.
Bizler iyi biliyoruz ki bu kötümser sesler daima kulaklarımızda yankılanacak “sen hayalperestsin otur yerinde, boykot senin neyine, bağırınca ne oluyor ki, basın açıklaması ne işe yarayacak, miting de neymiş, onlar güçlü sen zayıfsın, kaybetmeye mahkûmsun...” ve bir dünya cümle daha. Bilelim ki eğer bu sesler kabul edilseydi haçlı işgali sonrası Selahaddin Kudüs’ü asla fethedemezdi, bugün İmam Rabbani gibi bir adamdan söz edemezdik, yine boynundan aşağısı felçli olan Şehit Şeyh Ahmet Yasin intifadanın önderi olamazdı.
Bu ses ne zaman bizi rahatsız ederse vereceğimiz cevap şudur; şuan sayısı 2 milyarı bulan bu ümmet sert hasırlarda yatan, kendi kavmi tarafından işkenceye uğramış bir kişiyi takip ediyor. Bizim hedeflediğimiz şey bundan daha mı imkânsız?
Başarılı olanlar hayal kurabilenlerdir hayalperestler ise reeli görmezden gelip kurduğu hayal için eksik çaba sarf etse de başarılı olacağını zannedenlerdir. Bize düşen çalışmaktır. Bir şeyin tamamını elde edemiyorsak bari elde edeceğimizden vazgeçmeyelim. Eğer böyle yaparsak bilelim ki bazı insanların hayalini bile kuramadığı şeyleri başaracağız inşallah.
Selam ve dua ile.