Uzun zamandır gündemi meşgul eden, konunun tarafları arasında ciddi tartışmamalara ve çekişmelere neden olan bir konuyu ele almak istiyorum. Tartışmaya neden olan konu ise şehir merkezlerinde sürü halinde yaşayan, başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere her cinsiyetten ve her yaştan birçok insanın korkulu rüyası haline gelen başıboş sokak köpekleri.
Konuya bir hikâye ile başlamak istiyorum. Kimisi bin bir gece masallarında geçiyor dese kimi de hikâyelerin ve darbı mesellerin piri Nasrettin Hocaya atfetse de aslında Molla Cami isimli bir âlimin başından geçen bir hikâye.
Denildiğine göre Molla Cami’nin yolu soğuk bir kış günü bir köye düşmüş. Akşam vakti köye girerken, köpeklerin saldırısına uğrayan Molla Cami can havliyle yerden birkaç taş alıp köpekleri kovmaya niyetlenmiş. Niyetlenmiş ama eline aldığı taşları sökememiş.
Bunun üzerine, “Bu nasıl bir köy, taşları bağlamışlar, itleri salmışlar” diyerek, neredeyse tüm asırlara seslenecek veciz ifadesini kullanmış…
Genelde bu ifadeyi şehir merkezlerinde, metropollerde kilitli kaldırım taşları üzerinde başıboş sokak köpeklerin haşin bakışlarına maruz kalanlar, gece vakti sokakta köpek sürüsü ile baş başa kalıp çareyi kaçmakta bulanlar ya da direk köpeklerin keskin dişlerinin acısını vücudunun herhangi bir yerinde hissedenler söyler ama genel olarak bu dertten mustarip herkesin kullanımına sunulmuş, patenti olmayan, anonim bir söylem haline gelmiştir.
Bugünlerde sıkça köpek saldırıları ile ilgili haberler duyuyoruz. Duyduğumuz bu köpek saldırılarının çoğunun mağduru çocuklar olunca yüreğimiz dağlanıyor doğrusu. En son Gaziantep’te pitbul cinsi köpeğin saldırısı sonucu ağır yaralanan Asiye isimli dört yaşındaki yavrucağız bizi derinden yaralamıştı ama ondan sonra da birçok çocuk köpek saldırıları yüzünden yaralandı veya köpeklerden kaçayım derken kamyon ve arabaların altında kaldı.
Şehir merkezlerinin ortasında bu ve buna benzer onlarca köpek saldırısının olması, bu saldırılar sonucu onlarca yavrucağımızın ve yetişkin insanımızın ciddi biçimde yaralanması başıboş köpek sorununu bir kez daha gündeme getirdi. Başıboş köpek sorunu ile birlikte başıboş bir şekilde sahiplenilen pitbul cinsi tehlikeli köpek ırklarının şehir merkezlerinde, en işlek park ve caddelerde tasmasız dolaştırılması insanı tedirgin etmiyor değil. Düşünsenize caddede çoluk çocuğunuzla yürürken karşınızdan ağzından salya akan ve size kötü kötü bakan tasmasız bir pitbul köpeği veya sahipsiz bir sürü sokak köpeği. Düşünmesi bile ürkütücü..
Meseleye insan odaklı bakan ve başıboş sokak köpeklerinin şehir dışında hazırlanacak konforlu ve bakımlı barınaklarda kalmaları gerektiğini söyleyenlerin karşısında duran ve kendisine “hayvan sever” diyen kişiler ise bu insani talebe karşı çok sert bir tutum takınmaktadırlar. Dahası hem insanların can emniyetini hem de hayvanların daha konforu barınaklarda kalmalarını savunan kişilere “hayvan düşmanı” yaftası vurup linç etmeye çalışmaktadırlar. Medyada ciddi anlamda güç elde eden bu örgütlü yapı bu konuda ki her tür insani talebi ifade eden kişi veya kurumları adeta terörize edip toplum nezdinden itibarsızlaştırmaya çalışmaktadır.
Kendisine “hayvan sever” diyen örgütlü yapıların çoğunun samimiyetine birçok kimse şüpheyle bakmaktadır. Zira sokakta yaşayan köpekler için kameralar karşısında gözyaşı dökenlerin hiçbirinin kışın zemheri soğuğunda sokakta hayat mücadelesi veren bir evsize sıcak bir çorba götürüp başında ağladığını kimse görmedi şimdiye kadar. Ya da pitbulların veya sokak köpeklerinin saldırısı sonucu vücudu parçalanan bir yavrucağımıza üzüldüklerini ya da bunun için bir çözüm önerisi sunduklarını da görmedik. Bundan dolayı biz de diyoruz ki; kardeşim söz konusu olan insandır, insanın canı ve güvenliğidir. Yaşadığımız yerde bile evimize güvenle gidemiyorsak, çocuklarımızı dışarı rahatça salamıyorsak burada büyük bir problem vardır. Zaten öncelik insanın canı ve güvenliği olması gerekmiyor mu?
İşte günümüzde Batıcı dünya tasavvurunun etkisinde kalmış, üstelik kendisini hayvan sever diye piyasaya tanıtmış kişilerin “köpek de mi sevmeyelim” diye başköşelerine aldıkları köpekleri bir zaman sonra sokağa salmalarından kaynaklı ya da dikkatsizliklerinden kaynaklı yaşanan sorunlar ortadadır.
Tüm Türkiye’de bu sorun var… Ama taşları bağlamışlar… Kendini hayvan sever zanneden güruhun saldırılarından korkan bireyler ve kurumlar herhangi bir çözüm üretmiyor. Hem madem bu ülkede hayvan meraklısı bir kitle var. O halde tüm evcil hayvanlar için de yeni bir sistem getirilmelidir.
Canı sıkılan petshoptan kedi, köpek alsın, sonra can sıkıntısı geçince sokağa salsın. Bu mu yani hayvan sevgisi. Hayvanı al, kişisel fantezini tatmin et, onunla bol bol selfi çekip storinde paylaşıp duyar kas sonrada sıkılıp sokağa sal. Aklın mantığın alamayacağı bir başıboşluk bu.
O halde ne mi olmalı?
Hayvanlara kimlik verilmeli ve satın alana “bu hayvanı asla sokağa salamazsın” mesajı net bir şekilde verilmeli. Normalde böyle bir yasa var. Hangi yasa mı?
5199 nolu Hayvanları Koruma Kanunun 4. Maddesinde “ Toplu yaşanan yerlerde beslenen ve barındırılan kedi ve köpeklerin sahiplerince kısırlaştırılması” ve "Söz konusu hayvanlarını yavrulatmak isteyenler, doğacak yavruları belediyece kayıt altına aldırarak bakmakla ve/veya dağıtımını yapmakla yükümlü olduğu" belirtiliyor.
Peki, bu maddeye uyuluyor mu? tabi ki de hayır. Uyulmayınca bir cezası var mı? O da hayır.
Neden çünkü yerel yönetimlerin kendileri yasaya uymuyor ki.
Misal aynı kanunun 6. Maddesinde “Sahipsiz veya güçten düşmüş hayvanların en hızlı şekilde yerel yönetimlerce kurulan veya izin verilen hayvan bakımevlerine götürülmesi zorunludur.” denilmekte.
Var mı buna uyan belediyemiz? Maalesef yok. Kendisine “hayvan sever” diyen örgütlü yapının şerrinden korktuklarından olsa gerek ne bu kanunlara uyan ne de bu soruna çözüm için sunulan insani taleplere çözüm üreten yok.
Batı taklitçiliği ve özentisi olan "benim de bir köpeğim olsun" isteği her geçen gün sokaklarda köpeklerin çoğalmasına ve yeni saldırılara neden oluyor. Hülasa Batı medeniyeti taklitçileri sadece insana değil hayvanlara da zulmediyorlar.
İnsanlık olarak dengemizi yitirmişiz. Hak ararken bile dengesiz davranıyoruz. Mücahit Gültekin’in dediği gibi: “ Kadını savunurken erkeği, çocuğu savunurken anne-babayı, hayvanı savunurken insanı kurban eden hastalıklı bir hak anlayışıyla karşı karşıyayız. Bir şeyi düzeltmeye çalışırken başka bir şeyi yerle bir edecek kadar dengesiz bir zihin yapısı. Yani aslında merhametsiz, çatışmacı, nefret ve hüsranla malul bir kafa yapısı bu. İlahi bütünlükten kopuk her çözüm önerisi daha büyük sorunlara gebe.”
Köpek saldırısına maruz kalmayacağınız günler dileğiyle, kalın sağlıcakla..
Söz&Kalem Dergisi | Salih Sağlam