Söz&Kalem Dergisi - Ali Murteza Titiz
İnsanoğlunun sahip olduğu temel duyguların başında hiç şüphesiz sevgi duygusu gelmektedir. Dışardaki nesnenin içerde oluşturduğu birtakım etkileşimlerin sonucu ortaya çıkan bu duygu, insanın bahse konu olan nesneye ilgi ile yönelme hali olarak dışarı yansır. Böylece içerde güneşin, dışarda ise gülücüklerin açtığı bir döngü oluşmaya başlar. Nihayetinde ortalık mutluluktan vıcık vıcık olur. Çünkü temelde bu duygu vesilesi ile insan hayattan tat alabilmektedir. Hem karanlıklardan sonra ağaran gün gibidir, sevgi taşıyan kalp. Etrafına sürekli olarak nezaket, merhamet ve umut taşır. Böylece yaşam güzelleşir. Lakin sevgi, bir yerden sonra güzellikten çok daha geniş ve kapsamlı bir hal almaktadır. Nesneye olan ilgi ile bağlantılı olarak, sevgi aslında büyük bir enerji ve istek demektir. Hayal edebilmek, var olanın ötesine geçebilmek demektir. Bir kişiye, bir eşyaya, bir mekâna ve hatta bir zamana dair planlar, hesaplamalar yapmak demektir. İşte bundandır ki sevgi sayesinde insan hayata tutunmakta, yaşamayı talep etmektedir.
İnsanoğlu sevgiyi çeşitli şekillerde tecrübe etmektedir. Bunların en bilindiği karşı cinslerden iki insanın bir yuva kurma amacıyla bir araya gelmeleri sonucu oluşan sevgidir. Bu sevgi türü daha yaygın olan tabir ile aşk olarak bilinmektedir. Bu sevgi türünde eşler birbirlerine sevgilerini yani enerjilerini yatırım yaparlar ve böylece birlikte bir geleceğe dair isteklerini ortaya koyarlar. Bir diğer sevgi türü ise evlat sevgidir. Burada da ana-babalar çocuklarına sevgi yatırımı yaparak onları geleceğe hazırlarlar. Benzer bir tür de kardeş-arkadaş sevgi türüdür. İlk ikisi kadar olmasa da bu sevgide de hayatın uzun bir dönemi için karşılıklı yatırımlar yapılır, enerjiler sarf edilir. Bir diğer sevgi türü ise mala ve makama olan sevgidir. Dünyalıklar da olarak bilinen bu kavramlara, tarih boyunca çok ciddi bir sevgi yatırımı yapılmıştır. Hatta onlara ulaşabilmek sevginin ve nihayetinde sevincin zirvesine ulaşabilme yanlış algısına sebebiyet vermiştir. Son olarak bir derdi, davayı, fikri sevme türü vardır. İnsanlık bu sevgi türüne çok fazla yatırım yapma ihtiyacı hissetmemişse de tarihi tecrübe insanı bu konuda mahcup etmeyi her seferinde başarmıştır.
Bununla birlikte sevgi duygusunu salt bir yatırım metası olarak ele almak eksik kalacaktır. Evet, sevgi büyük bir enerjidir ve bu enerji bir yatırım aracı olarak kullanılmaktadır. Lakin sevgi bazen bir karşılık (meta olarak) beklemeden de gerçekleşmektedir. Bundandır ki eşler arasındaki ülfette, ana-baba ve evlat arasındaki muhabbette ve kardeş-arkadaşlar arasındaki ünsiyette bir beklenti yoktur. Bir yatırım vardır, bir enerji vardır, lakin bunların varlığı bir şarta-şurta bağlanmış değildir. Bu ayırımdan kaynaklı olarak Japon yazar ve düşünür Masumi sevginin üç türünden bahsetmiştir. Buna göre birinci tür sevgi eğer sevgisidir demiştir. Bu sevgiye göre sevginin verileceği nesne eğer belirli beklentileri karşılarsa sevgiyi hak edecektir. İnsanların arasında dolaşan sevginin geneli bu türdendir. İkinci tür sevgi ise çünkü sevgisidir. Bu tür sevgide ise sevgi nesnesi beklentileri karşıladığı için sevilmektedir. Kısacası nesne güzel, zengin, güçlü vs. olduğu için sevilmektedir. Sonuncusu ise rağmen sevgisidir. Bu tür sevgide ise bir koşul söz konusu değildir. Yahut koşullar karşılanmadığı halde sevgi devam etmektir. İşte başta saydığımız sevgiler de bu son türden sevgiye dahildir.
Öte yandan sevgi duygusu İslam özelinde, Allah (cc) sevgisi ile bambaşka bir şekle bürünmüştür. Buna göre asıl olan şey, diğer tüm duyguların da işlem merkezi olan kalbin ıslahıdır. Peygamber Efendimiz’in (sav) “vücutta bir parça vardır, eğer o ıslah olursa bütün vücut iyi olur; dikkat edin o kalptir” hadisi şerifleri bu durumun en büyük delilidir. Böylece sevgi ile ilgili olan her şey ikiye ayrılmıştır. Allah’a (cc) yakınlaştıran sevgiler ve O’ndan (cc) uzaklaştıran sevgiler. Buna göre insan kendisini ve rızasını sevgi enerjisinin yatırım amacı olmaktan çıkarıp yerine Rabbini yerleştirmektedir. Artık her şey buna göre düzenlenmektedir. En tepede yüce Allah’ın (cc) sevgisi vardır. Altta kalan her şeyde de O’nun (cc) sevgisinin yansımaları aranmaktadır. Sevgilinin bakışında bu yansıma vardır. Bir çocuğun küçücük ellerinde bu yansıma vardır. Bir dostun omzunda bu yansıma vardır. Bir papatyanın yaprağında, bir parça ekmeğin tadında ve hatta baskıdan yeni çıkmış bir kitabın kokusunda bu yansıma vardır. O’nun (cc) rızası için yatırıma hazır bir yansıma vardır.
Elbette sevginin de bir duygu olması hasebiyle kontrolü önemli bir gerekliliktir. Öyle kafasının estiği her yöne doğru yönelmesi mutlak zarardır. Hele hele duyguların ani, etkileyici ve yanıltıcı olma genel kaidesi de göz önünde bulundurulduğunda sevginin de ciddi bir disipline ihtiyacı olduğu görülecektir. Hem insanın daha çok kendini yatırımın merkezine aldığı sevgi türlerinde, özellikle kişiler arası ilişkilerde yanılma payı çok daha fazladır. Bu bağlamda Efendimiz’in (sav) “sevdiğinizi ölçülü seviniz, gün gelir düşman olabilirsiniz” kaidesi çok önemli bir ölçüttür. Böylece insan yaptığı yatırımın çer-çöp olmasının önüne geçebilecektir. Nihayetinde tarih nefretle sonuçlanan nice kara sevdalara şahittir. Birbirine kılıç çekmiş baba-evlada, kardeş-dosta şahittir. Hem ölçülü sevmek insanın sevgiye küsmesinin de önüne geçecektir. Bir takım hayal kırıklıkları nedeniyle ayranı üfleyerek içmek durumunda kalmış kalplere de iyi gelecektir. Yeniden sevmeye, yeniden yaşamaya vesile olacaktır.
Bununla birlikte sevgi kontrolünü sağlamak adına bazı tekniklere sahip olmak artık gerekliliktir. Hele hele biz Müslümanlar için bu teknikler gereklilikten de elzemdir. Buna göre öncelikli şey sevgi nesnesine, bizi yüce Rabbimize yaklaştırıp yaklaştırmadığına göre karar vermektir. Eğer bu ilk adımı ıskalamış isek, hemen yapmamız gereken şey sevgi nesnesinin bizi Rabbimize yaklaştıracak şekilde değiştirmek olacaktır. Eğer bunu da kaçırmış veya buna gücümüz yetmiyorsa, hemen zihinsel bir tekrar değerlendirme sürecine girip kendimiz, sevgi nesnesi ve yüce Rabbimiz arasındaki denklemi düzenlememiz gerecektir. Eğer bu denkleme dışardan bazı farklı değişkenler, hakları olmadıkları halde müdahale ediyorlarsa, o halde yapılacak şey sevgi nesnesi ile birlikte Rabbimizden uzaklaşmamız sonucu yaşayacağımız hüsran üzerine yoğun bir şekilde düşünmek olacaktır. Ve son olarak eğer sevgi nesnesi üzerinde herhangi bir yaptırımımızın kalmadığını fark edersek yapacağımız şey bahse konu mevzuyu nihayete erdirmek olacaktır.
Yüce Allah (cc) bizlere kendi sevgisini ve kendisine yaklaştıracak şeylerin sevgisini nasip etsin. Âmin