Söz&Kalem Dergisi - Yunus Çetin
İsimleri unuttuğunuzu hayal edin. Mesela “bardak” ismini unuttunuz. Karşınızdaki kişiden bir bardak isteyebilir miydiniz? Deneyin lütfen…
Belki farkında değiliz ama isimler olmasaydı biz de olmazdık. İsimler sayesinde konuşuyor, düşünüyoruz. İsimler sayesinde hayatımızı anlamlandırabiliyoruz. Bunları yapamadıktan sonra bedenimiz ha olmuş ha olmamış ne fark eder?
Bardağın ismini bilmemekle bile ne kadar sıkıntı çektiğimizi fark etmişsinizdir.
Önceki yazımızda bilimin tam olarak ne yaptığını daha detaylı anlatacağımızı söylemiştik.
Ama öncesinde isim mevzusunun Kuran-ı Kerim’de de önemli bir yere sahip olduğunu hatırlatalım. Bakara suresinde…
﴾31﴿ Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra bunları meleklere gösterip “Sözünüzde doğru iseniz şunların isimlerini bana söyleyin” dedi.
﴾32﴿ “Seni tenzih ederiz! Bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. En kâmil ilim ve hikmet sahibi şüphesiz sensin” cevabını verdiler.
﴾33﴿ “Ey Âdem! Bunların isimlerini onlara bildir” dedi. Onlara bunların isimlerini bildirince de “Size ben göklerin ve yerin gizlisini kesinlikle bilirim; yine sizin açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilirim buyurdu.
﴾34﴿Meleklere, “Âdem’e secde edin” dediğimizde İblîs dışındakiler derhal secde ettiler; o direndi, büyüklendi ve kâfirlerden oldu.
Allah’ın meleklere ve şeytana secde edin emrini vermesi, Hz Âdem’in isimleri saymasından sonra olmuştur. Burada isimleri saymanın, bunun bilgisine sahip olmanın Allah’ın indindeki önemini görüyoruz. Demek ki bu konuda şeytan ve meleklerden ayrılıyoruz. Bu özellik onların yoksun olduğu bir özellik.
Gelelim bilime, bilimin ne yaptığına…
Biz insan olarak isim bilgisine sahibiz, bu özelliğimiz var. Bir özelliğimiz daha var: isimlendirmek, isim koymak…
Bilmediğimiz şeylere, tanımadığımız kişilere isim koymadan duramayız. Tanımadığımız biri geçer, kim şu sakallı deriz mesela.
Gökyüzünde daha önce görülmemiş bir şey fark edilir, radara takılır, filmlerde mesela. Ona ne derler hemen: Tanımlanamayan bir cisim… Adı direk konuldu.
Matematikte sayıyı bilmiyoruz. Bilinmeyen sayıya x diyoruz; y, z diyoruz.
Çünkü isim olmayınca aklımıza mantığımıza tam olarak oturtamıyoruz. İsmi verdik mi idrak sınırlarımıza almış oluyoruz.
Gelin şu işin adını koyalım derler ya hani… Adını koydun mu oturuyor kafanda. İnsanın kafası böyle çalışır çünkü.
Bilimin yaptığı şey de en geniş manada aslında bu…
Bilim doğayı, dünyayı, evreni inceler. Neden? Bilinmeyenleri keşfetmek ve keşfettiği şeye bir isim vermek için… Evet!
Suyu inceler. Taşı atar, suda batar. Tahtayı atar, yüzer. Suyun bir kuvveti olduğunu fark eder. Bunun adını koymasa bu keşif yarıda kalır. İnsanlığa sunamaz. Ve hemen bir isim verir: Suyun kaldırma kuvveti…
Yeni bir gezegen bulunur, hemen bir isim konulur. Ya bulanın adı konulur ya da soyadı ya da gezegenin özelliğine göre bir isim koyulur. İsmi koydu mu keşfettiği şeyi insanlığa miras olarak bırakmış olur.
Hangi alanı incelerseniz inceleyin, aynı mantıkla olduğunu, bilimin, bilim adamının işinin isim koymak olduğunu göreceksiniz.
Mucit dediğimiz, kâşif dediğimiz aslında yeni bir isimle gelenlerdir. Tabi altını doldurduğu yeni bir isimle… Günümüzdeki gibi altı boş olan isimlerin ön planda olduğu reklam çağından bahsetmiyorum.
Bilimin işi isim koymak diyerek küçümsemiyorum. Aksine bu çok çok değerli bir şey… Gün geçtikçe insanlığın isim bilgisine yenisi ekleniyor, kavram haritası genişliyor. Bu bilgiler sayesinde teknoloji ilerliyor. Uçağı icat ederken yer çekimi bilgisi gözetilerek icat ediliyor.
Adı konulmasa bir gram ilerleme sağlayamazdık.
Ancak itiraz ettiğimiz nokta şu: Verdiğimiz isimleri kutsallaştırmak… Bilim adını biz koymuşuz ve onu kutsallaştırıyoruz. Bu ismi kullanarak her şeyi açıkladığını iddia ediyoruz. Hayır, bir şeyi açıkladığı falan yok.
Doğayı incelerken bir yasa görüyoruz, bir kuralın işlediğini görüyoruz. Ve hemen ona bir isim koyuyoruz. Sonra da o kurala açıklık getirdiğimizi, nasıl ve neden bu işleyişte hareket ettiğini ortaya çıkardığımızı iddia ediyoruz.
Hayır efendim! Bu bir açıklama olamaz. Düzene verdiğin ismi öne sürerek, düzenin işleyişine açıklık getirdiğini iddia edemezsin sen. Bu büyük bir çelişkidir. Çelişkiye rağmen diretiyorsan o zaman bu inanca girer. Demek ki sen buna iman ediyorsun.
O zaman da bu bilimseldir deyip aslında bir inanç olan düşünceni benim inancımı sindirmeye karşı kullanmaya hakkın yok.
Senin inancın sana, benim inancım bana…
Allah bize isim koyma yeteneği verdi. Kur’an’da yağmurdan, şimşekten, karıncadan, sivrisinekten, arıdan, deveden, aydan, güneşten örnek verdi. Ve bizi adına bilim dediğimiz şeye teşvik etti. Araştırmamızı, keşfetmemizi istedi. İsimlendirmemizi istedi. Niçin?
Bu isimlendirmeler sonucunda, bütün isimleri kapsayan en tepedeki isme varabilmek, onu daha iyi kavrayabilmek için.
Ya tamam biz her keşfettiğimiz şeye bir isim koyuyoruz da peki tüm bunları düzenleyen kim? O’na ne isim koyalım? O’nun ismi ne?
Ve o en tepedeki ismi bize Kur’an öğretti: O isim Allah azze ve celledir…
Bunu kavradıktan sonra elbette ki her işe “Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismiyle” diyerek başlamak daha anlamlı hale gelecektir.
En doğrusunu Allah bilir.